Raşit Yakalı – Bülent Çelik : Söyleşi

 rasit_Yakali_bulent_Celik_Karikatur_soylesi

Bülent Çelik ile röportaj Bulent Çelik ile karikatür üzerine bir söyleşi.

Karikatürist Kimdir?

Karikatürist Kimdir?
‘Gazete-dergi karikatüristi’ aslında bir toplum polisidir.
Toplumun kendisine verdiği bir görevi, yer yer ücreti mukabili, yer yer bilabedel yerine getirir.
Görevi ‘Erk’ denilen ‘egemen güçleri’ eleştirmektir.
Üsluplar, yöntemler, kişiler, ülkeler, yayınlar değişir ama görev değişmez.
Eleştirilecek olan güç, yeri gelir iktidar olur, yeri gelir patronlar olur, yeri gelir askerler olur, hakim olur, hakem olur, devlet olur..
Olur oğlu olur..
“Dayak atma yetkisine sahip kim varsa eleştirilecek güç odur.”
Toplum, bu “özel polisine” der ki;
“bizim yerimize bu muhalefet işini sen yap. Binada her şey mükemmel gibi görünse de duvarda yağmurdan dökülen boyayı çiz ki o da düzeltilsin..
Eksik aksak kalmasın..
Birinin işi bunları hatırlatmak olsun..
Bu da sen ol!..
Ha! sen sakın ola ‘yağcılık, yandaşlık’ yapma!..
O görevi verdiğimiz bol miktarda adam var. ‘Yardımcı’, ‘danışman’, ‘sağ kol’, ‘has adam’ gibi kadrolar açıyoruz bu işler için. Sen o tarafını merak etme!” der..

Görev tanımı sadece bir ülkeye özgü değildir.

Almanya’da, Hindistan’da, Brezilya’da, Meksika’da, Amerika’da, Çin’de de olsa değişmez.
Bazı yerlerde biraz daha kolay bazı yerlerde biraz daha zor olur, bazı yerlerde ise bir süre neredeyse imkansız hale gelir o kadar..
Toplumun “Bunu biri yapmalı!” dediği bazen eğlenceli ama hakkıyla yerine getirildiğinde çoğu zaman da tehlikeli hale gelen bir iştir bu iş..
Karikatürist denilen “enayiler” bu işe talip olur.
Sonra başlarına gelmedik kalmaz!
Ama kendi düşen de ağlamaz..

Bu sitede yer alan karikatürlerden bir kısmı her zaman anlam geçerliliğini koruyor. Ama bir kısmı çizildiği gün ya da günlerde yaşanan olgu ve olaylara bağlı olarak üretildi.
Bu nedenle anlaşılabilmesi için söz konusu olayın da yeniden hatırlanması gerekiyor.
Karikatürlerin altlarında “çizildikleri dönemde yazılan” ve virgülüne dokunmadan buraya alınan kısa düşünce notları bulunuyor.
Sıkılmazsanız okuyun, hafızanızı tazeleyin..
Bazen iyi bazen de kötü ama; nerelerden nerelere gelmişiz, görün..

Cehalet ne güzel şey!. Herşeyi biliyorsun!

7 Mayıs Cumartesi-2011
Sabah; Eymen Öğretmen’in ısrarlı baskısı sonucu Doğa Koleji, Beykoz Kampüsü’nde çocuklara “karikatür dersi” vereceğim.
Pardon, ders vermek ne haddime!
Karikatür çizmeyi biliyor olmak onu öğretebiliyor olmayı da sağlamıyor ki..
Öğretmenlik başka bir şey..
Bildiklerimizi, dilimizin, elimizin döndüğü kadarıyla, bir kaç haftalık bir program içerisinde anlatmaya çalışacağız işte..
*
Dersin ilk günü.
Sözde, Eymen Hoca ilk derste bana refakat edecekti.
Ben de ondan biraz güç alacaktım. Ama okul gezisine gitmiş.. Başka çocuklara refakat etmek için Ankara’da.

Ana kapı girişinde, soldaki ilk kapı etkinlik odası.  Henüz ilk dersimiz.
Çocuklar etkinlik odasındaki üzeri resim malzemeleri dolu, yere oldukça yakın, alçak, uzunca bir masanın etrafında oturmuş, ellerinde kalemleri, önlerinde kağıtları, merak ve heves dolu gözlerle beni izliyorlar.
Dördüncü sınıftan da, sekizinci sınıftan da öğrenciler var.
Tanışma faslı bitti..
Lakin karşılıklı ciddiyet sürüyor.
Henüz onlar bana, ben de onlara rampa etmiş değiliz.
Orta sahada, kısa paslarla karşılıklı top çeviriyoruz.
Masa ve sandalyeler ‘Yedi Cüceler’in film setinden gelmiş gibi.
Masa başında, ayakta biraz bir şeyler anlatmaya çalışırken onlara fazla yüksekten baktığımı hissettim.

Okuduğum bir pedagogun bir cümlesi aklıma geldi. “Çocukların seni gerçekten dinlemelerini istiyorsan onlara, onlarla aynı düzlemden hitap et!”

Masaya elimi dayayıp biraz eğildim ama olmadı.
Ben çok iriyim. Onlar ise çok minikler.
Şekil olarak sorgu yapan FBI ajanı gibi bir pozisyon çıktı ortaya.
Yavaş yavaş doğrulup tekrar dik duruma geçtim.
O esnada gözüme, kenarda duran, çocukların oturduğu minik sandalyelerden biri ilişti. Aldım. Masanın başına getirdim.
“Buna oturup biraz da kamburumu çıkartırsam düzlem işi tamamdır!” dedim.

Sandalyeye oturmamla sandalyenin plastik ayaklarının dört bir yana kayarak ayrılması bir oldu.
Oturak yere yapıştı. Benim ayaklar havada!

Çocuklar önce bir kıkırdadılar ise de hemen koşuştular.
“Örtmenim, örtmenim!” diye biri kolumdan, biri ceketimden..
Minyatür sandalye. Oyuncak gibi bir şey.  98 kiloyu nasıl taşısın?

Düşmeye düştük ama çocuklarla, onların hizasından iletişim kurma işi ziyadesiyle ehven bir seviyeden hallolmuş oldu.

Pek öyle rezil olmak gibi bir şey hissetmedim.
Hatta ben de biraz güldüm kendi halime. Ben gülünce onlar daha çok güldü.  Bir iki espri yapayım, pişkine bağlayıp geçiştireyim diye; “neyse ki dersimiz karikatür.  Allahtan Milli Güvenlik ögretmeniniz değilim” dedim doğrulurken..
Ortalardan biri atıldı. “Ögretmenim! Milli güvenlik ne demek?”
Pası iyi değerlendirdim.
Konu değişti, gitti..
—-
Aynı günün akşamı,  CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun,  Radisson Hotel Ortaköy’ün en üst katındaki Boğaz manzaralı salonunda düzenlediği “Gazete Karikatürcüleriyle Buluşma” toplantısına, on-onbeş gazete karikatürcüsü ile birlikte katıldık.  O sıra Gazete’den de kovulmuşum ama yine de davet etmişler sağ olsunlar.. Bir ay sonra 2011 Genel Seçimleri yapılacak.
Sandalyeler sağlamdı bu sefer..
Benden de cüsseli bir sürü ‘öğreten siyasetçi’ vardı kare düzeninde dizilmiş masaların etrafında.
Hiç birinin sandalyesi çökmedi, hiç birinin bacakları havaya dikilmedi..
***