Haram

Din siyasetin emrine girdiğinde, din adamı ile yandaş gazeteci arasında fazla fark kalmıyor. Din adamı da gördüğünü değil, sadece görmesine izin verileni -hatta izin verildiğini düşündüğünü- görüyor. Misal; dünyayı sallayan rüşvet konusunda din adamlarından tek kelime duyulmazken yılbaşı ve piyango üzerine fetva üzerine fetva savruluyor ortalığa. Çünkü biri hakkında konuşmak hiç kolay değil, diğeri ise kolaylığı bir yana üste prim kazandırıyor. İslamcı mahallenin sağduyulu kesimi  ile iktidar arasındaki makas işte bu yüzden her geçen gün biraz daha fazla açılıyor. Tepedekiler kibirini yükselttikçe toplam samimiyet skalası aşağı düşüyor.  Eleştiri sesleri aynı mahalleden yükseliyor.
“..Asıl kafa yormamız gereken şu: “Bu din yorumu, bu din anlayışı bizi insanlıktan çıkarıyor. Dünyadan koparıyor. Hayatımızı ve insanlığımızı çürütüyor” diyenler mi İslam’a, İslam dünyasına kötülük yapıyor, yoksa “Bu çamur deryası içinde kimse sesini yükseltmesin hepimiz ritüellere bağlı kalarak hayatımızı sürdürelim” diyenler mi?..”
“..Siyasetteki başarısızlığımızı dinle örtüyoruz. Mimaride, sanatta, bilimde, teknolojide ve hayata tat ve yenilik katan birçok alandaki geriliğimizi dinle örtüyoruz. Yaşanabilir hayatlar kurmadaki yetersizliğimizi dinle örtüyoruz.
İslam ülkelerinin dünyaya kattığı en küçük bir değer yok. Buradaki akılsızlığımızı, tembelliğimizi dinle örtüyoruz. İbadetleri yerine getirecek organizasyonları yapmadaki yetersizliğimizi dinle örtüyoruz..”

Tırnak içinde alıntıladığım bölümdeki sözlerin sahibi Levent Gültekin.. Söylenecek daha fazla bir şey var mı?

Karikatür-29.12.2017/CEM Tv. Kral Çıplak

Paradoks

 

Kitaplardan öğrenen bir toplum olmadığımız için her musibeti yaşayarak öğreniyoruz.
Depremi de öyle öğrendik, Ergenekonu da..
Darbenin nasıl yapıldığını da darbeye kalkışıp nasıl başarısız olunacağını da -eğitimde dünya birincisi olan- Finlandiya’nın ortalama bir vatandaşının hayal edemeyeceği kadar detaylı biliyoruz.
Yarın Kahvehaneden bir vatandaş çekip “Anlat bakalım, Anayasa nasıl yapılır, nasıl yapılmaz?” diye sorsunlar!..
Mısır tarlasından bir köylü çağırıp “Yargı, Yasama, yürütme’ yi hele bir anlat dayı!” desinler!.
Terörün, sınır savaşının, kent terörünün inceliklerini onsekiz yaşında bir gençten bilgisayar oyunu gibi dinlesinler..

Uluslararası ilişkilerin nasıl doğru, nasıl yanlış yönetilebileceğini burnumuzu yerlere sürte sürte öğrendik. “Monşer” diye aşağılanan diplomatların önemini, eksikliklerini bilfiil yaşayarak hatim ettik.
Avrupa Birliği müktesebatını sular seller gibi yutmaz üzereydik ki süreç kesintiye uğradı.Son faslı kapatıp nihavent faslına döndük.
Üst düzey rüşvet konusunda Sadece “Rüşvetin belgesi mi olur ulan?” gibi sınırlı bir bilgiye haiz iken Zarrab sayesinde uzmanlık düzeyine eriştik.
ve şimdilerde Amerikan yargılama sistemi hakkında “master degree”yiz.
Peki..
Biz yaşaya yaşaya öğrendik de, bizi yönetenler kandırıla kandırıla hiç bir şey mi öğrenmediler?..
Tabi ki öğrendiler. Onlar da ‘Demokrasi Treni’ni, ineceklerini ifade ettikleri son istasyona kadar götürebilmek için dahi onu sürebilme becerisine sahip olmak gerektiğini öğrendiler. Köprüsünü, rayını, tünelini doğru düzgün yapabilme yeteneği gerektiğini, bu yeteneğin de kendilerinde olmadığını öğrendiler.

Paradoks bu;
O yeteneğe sahip olsalar, zaten bu trenden inme arzuları da olmazdı..

Gördünüz mü arabın Şam’ını!

GÖRDÜNÜZ MÜ ARABIN ŞAMINI?
“Kral Çıplak” bir buçuk yıl sonra yeni bir yuva buldu ve CEM Tv’de yayına başladı. Yine Her Cuma, bu kez 19:30 da kadim dostum Mustafa Mutlu ile yine birlikteyiz. Ben çizeceğim O anlatacak, söyleşecek, sadece “kral çıplak!” deme iradesi olan konuklarla gündemi değerlendirecek. (‘Cesareti’ değil ‘iradesi’ diyorum çünkü doğruları söyleyenler zaten daima güçlüdür. Doğruluk gücünün doğal cesareti dışında ilave cesarete ihtiyaç yoktur. Bu yüzden ihtiyaç olan cesaret değil iradedir. )
İlk program için haftanın karikatürü.. vaktiyle “İstersek Sabah namazını Şam’da kılarız!” diye babalananlara, bu gün geldikleri hazin durumda, arabın şamını göstermek üzere çizildi.