Tıkaç!

Resmedilen, ticareti, siyaseti, uluslararası ilişkileri, hukuku, eğitimi, üretimi, kurumları, devleti tıkayan bir tıkaç!. Bu tıkaç nedir?. Neyin nesidir? Memleket bir türlü bu tıkacı püskürtüp yoluna devam edemiyor.
Şiştikçe şişiyor..

Perşembenin gelişi..

Başından beri, bu adamın, Amerika’da yapılacak ara seçimlerde, artık kuyruğu iyice sıkışan Trump’a ‘Evangelistler’den bir kaç puan daha oy gelsin diye danışıklı bir planla tutulduğundan hiç kuşkum yok.
Dolayısıyla Rahip Bruno, 6 Kasım’da yapılacak senato seçimlerinden, seçmenin hatırlayabileceği kadar bir süre önce serbest bırakılacak.  (Hatırlatayım, reklamcıların bu konuda kullandıkları ‘etkili hatırlama süresi’ 19 gündür.) 12 Ekim bu açıdan mükemmel bir zamanlama. Ev hapsi ise bu hareketin yumuşatıcısıydı.
Eğer Bruno’nun uçağı bile hazır değilse ben herkesten özür dileyip kendime bir yıl ev hapsi vermeyi taahhüt ediyorum.. Bakkala bile gitmem!..
Kim ne derse desin! Bu bir uluslararası seçim tiyatrosu!
Öyle bir tiyatro ki, kime birkaç puan meczub ya da aşırı milliyetçi oyu lazım ise diğer liderler ona bu kıyağı yapıyor.
Sırası gelen de bunu kullanıyor.
Bakınız, Hollanda! Portakal bıçaklayan süper zekaları hatırlayınız.
Bakınız Almanya,  İş aramızdaki ticareti sıfırlamaya kadar gelmişti..
Bakınız Rusya, bakınız İngiltere, bakınız Türkiye ve şimdi de sıra Amerika’da..
Çünkü seçim sırası Amerika’da.
Seçimden sonra yine yelkenler inecek, yine yalap şap müttefiklik devam edecek..
Yine bu numarayı yiyenler olacak.. ama biz bu sefer yemeyeceğiz..
Çünkü biz artık Çarşamba’dan sonra Perşembe’nin geldiğini biliyoruz.
Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel Çarşamba’ydı..

Az bi susun be!

Tarih 16 Mayıs 2018: Tayyip Erdoğan Londra’da Bloomberg tv’ye konuştu: “Tabii ki Merkez Bankası’nın bağımsızlığı söz konusu. Ama TCMB bağımsızlığının gereği ile kalkıp, herhalde yürütmenin başı olan bir başkanın burada vermiş olduğu sinyalleri bir kenara koyacak hali yok..” dedi. Bu konuşmadan sonra TL’nin Dolar karşısındaki değeri 4.26’dan hızla 4,48’e çıktı. Yabancı gazeteler konuşmanın özetini “Erdoğan’ın ekonomi yönetimindeki denetimini arttırma vaadi Lira’yı vurdu” şeklinde tercüme etti. Böylece zaten üretime değil dış finansmana dayalı olarak diken üzerinde duran gariban TL, ilk çelmeyi baş ‘hami’sinden yedi. Lakin, konuşmanın etkisi geçtikçe Dolar yeniden 4.40’lara geriledi. Ortalık sakinledi.. 

Tarih 9 Temmuz 2018: Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olduğu açıklandı. Dolar hızla yeniden gerilemiş olduğu 4.40’lardan, 4.60’lara tırmandı.

Tarih 25 Temmuz 2018: Berat Albayrak açıklama yaptı: Kamu nakit varlıklarının tek elden yönetilmesi ve verimliliğini sağlayacak olan tek hazine hesap uygulamasının yaygınlaştırılmasıyla alakalı yasal düzenlemelerin hayata geçirileceğini bildirdi. Yani “devletin tüm varlığını kayın peder ile birlikte yöneteceğiz. O söyleyecek, ben uygulayacağım” demeye getirdi. Dolar yeniden fişekledi! 4:90’a vurdu. Yetmedi.. 5’e doğru yürümeye başladı.

Tarih 10 Ağustos 2018: Berat Albayrak Yeni Sistemin yeni Ekonomik Modelini Açıkladı.. “Türkiye Yeni sistemde, yeni bir Türkiye yolculuğunda yeni ve güçlü adımlarla ilerleyecek..” dedi. Açıklamadan hemen önce 9 Ağustos’ta 5.20’de istirahate geçmiş olan dolar, açıklamadan sonra zınk diye 6.87’ye çıktı. Hatta bi çala 7’yi gördü geri geldi.

Tarih 20 Eylül 2018: Reis’in ve Berat Albayrak’ın suskunluğu süresince dolar 6.0’a kadar geriledi. Herkes derin bir nefes aldı. Mamafi, Berat’ın, Yeni Ekonomik programın power point’ini hazıladığı dedikoduları yayılmaya başladı. Melun dolar yeniden kıpraşmaya başladı. Derken Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dün yine, Yeni sistemin Ekonomi Programını açıkladı.

Elim yüreğimde, gözüm televizyonun sağ alt köşesindeki döviz fiyatlarında.
“Bari bi susun be kardeşim!..
Şunu da mı duymadınız.
“Söz gümüşse sükut altın!”

Han-ı yağma..

Filosuna, Katar Emiri’nden donanımsız, aksesuarsız olarak 14’üncü uçağını kattığı iddia edilen asrın liderimize bu uçan sarayın 400 Milyon Dolar’a mal olduğu iddia ediliyor. Üstelik de bizzat zat-ı alileri tarafından dolar harcayanların açık seçik hainlikle suçlandığı bir dönemde..
Familya’nın dünya malına heves ve ilgisi sadece konut, yazlık, otağ ya da saray ile sınırlı değil. Helikopterler, Çesna’lar, boeing’ler de bu alana giriyor..
İster istemez insanın aklına usta şair Tevfik Fikret geliyor.

Çıta yükseldi.. Asrın liderimizi bundan sonra ancak UFO paklar..
.

Merkez Bankası

İngiltere gezisinde “Hazır İngiltere’deyken Türkiye ekonomisini bir güzel eleştireyim!” diye düşünmüş olmalı ki, Bloomberg kanalından “faizi indir! enflasyon insin!” anlayışıyla Merkez Bankasına ayar veren Erdoğan, mealen; “Eeyy Merkez Bankası! Sen özerksen ben senden daha özerkim!” demiş ve TL’nin değer kaybını ilk tetikleyen  hareketi yapmıştı.  (Sonra doları finans baronlarının yükselttiği savunulmuştu..)
Merkez Bankası dün yaptığı toplantıda, -güya- Erdoğan!a rağmen faizi 6 puan birden yükselterek %24’e çıkarttı.
Bu durum bizi, bir başka açıdan, Arjanin ve Surinam’ın ardından dünyada en yüksek faiz ile para bulabilen üçüncü ülke durumuna getirdi. Yani bunun anlamı Suriye’nin bile bizden daha ucuza para bulabildiği ise vay halimize.
Bu palyatif çözümlerin soruna çare olamayacağı ortada..
Erdoğan’ın bu “faizi sevmem” yaklaşımına rağmen Merkez Bankasının aldığı bu kararın ardından bir süre sonra kabağın kimin başına patlayacağı da belli.
Böyle bir ülkede kim Merkez Bankası başkanı olmak ister ki?

İp Cambazı

Dönüp dolaştık ve yeniden AB demeye başladık..

Son Sprinter

Cumhuriyet 1950’den sonra rotasını değiştirdi.
1950’den sonra Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini bir-iki kısa istisna dışında tamamen sağ iktidarlar oluşturdu.
“Hadi canım! Öyle değildir!” diyen, tarihe şöyle bir göz gezdirsin.
1950’sonrası, İkinci Dünya Savaşı ile yanmış yıkılmış Avrupa, sosyal demokrat iktidarlar tarafından imar edildi.
Taş üstünde taş kalmamış bir coğrafyadan bu gün birliğine girmeye çalıştığımız ülkeler meydana getirildi.
Hele, Potekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerin ekonomileri daha benim çocukluk yıllarımda bizden gerideydi.
Sosyal Demokratların Cennet haline getirdiği Kuzey ülkelerine bir bakın. Bir de bize bakın! Örneğin 5,5 Milyon nüfuslu, dünyanın en zengin ülkelerinden birine, Finlandiya’ya bakın. Milli gelir 30 bin dolar. Eğitim, sağlık, ücretsiz. Bizden farkı, ikinci dünya savaşı ardından Marshall Planından yardım almayı reddetti ve yönetimi o günden beri ağırlıklı olarak sosyal demokratlar ve solcular belirledi.
Siyasal islam’ın bir Amerikan projesi olarak kullanılmasına 1950’den bu yana bu ülkeyi yöneten bütün sağ ve liberaller, darbeci askerler, siviller bilerek bilmeyerek destek verdiler, çanak tuttular.
Sonra 2002 de bayrağı, bayrak yarışının son çeyreğini koşacak sprintere teslim ettiler.
Basit, günlük siyasi ihtiyaçları için bu mazlum, mahzun, fakir ve fakat ‘kabahatin çoğu’na sahip güzel insanlarımızı siyasal islam girdabına teslim ederek son sprinterin yolunu açtılar.
Son sprintere bu kadar şaşırmanın, bozulmanın anlamı yok!
O, kendisine verilen görevi yapıyor..

Allah, bu yavruyu cami önüne bırakanların müstehakkını versin!