Uyuyor da ne oluyor?

13.07.2015 Cumhuriyet GEZİ-Nabi Tırışık

Efendim, bu memlekette, belli çevreler bir kere düğmeye basmaya görsün.

Artık düğmesine basılmış olan kişi, değil ağzıyla kuş tutmak, af buyurun eskilerin tabiriyle “yellenmek suretiyle besili manda devirse” beyhude.. Yahu, ben “Sayın Koç’un uyuması” konusunu hitama erdirmek istedikçe, bu husus bir şekilde unutulsun diye hançeremi paralayıp, yapmayın etmeyin dedikçe, bu çevreler inadına aynı yarayı kaşımaya devam ediyor.

Ortalık aynı histeriyle dolu hasis çığlıklarla inliyor!
“İşte bakın yine uyudu”,
“Sisam’da da uyudu”,
“Yunan Bakan konuşurken uyudu”,
“Karısıyla baş başa verip uyudu”,
Uyudu da uyudu!

Hay uyudu diyen kaktüslü dillerinizi akbabalar kopartsın!

Ben bu yıl henüz tatil dahi yapmamış,“beş yıldızlı tesisleri seven bir turizm yazar” olarak, sayın Koç’un avukatı değilim.
O yüksek zevatı savunmaktan bir çıkarım, bir beklentim yok.
Fakat bir hususun altını ehemmiyetle çizmeliyim ki, biz millet olarak elimizdeki değerlerin kıymetini bilememekle malulüz.

Şimdi bu vaveylayı çıkartan beberuhilere şu kritik suali soruyorum! Sayın Koç uyuyor da uyurken kimseye bir zarar veriyor mu efendi?
Tabii ki hayır!

Öyleyse, yerliyabancı toplantılarda, derin uykuya geçse bile, bir bakana arka çıkmak yerine, bu kelle avcılığı da neyin nesi?

Ne güzel, bizimkisi adeta bir bebek gibi masum masum uyuyor deyip mesut olmak varken bu hasis ruh hali, bu paranoya niye! Bu şahsiyet böyle uyuyarak bu sene turizme “gelir rekoru” kırdırmadı mı bey kardeşim? Misal: Şimdi bu dirayet gurusu bana, “Git Nabi bey, beş yıldızlı, her şey dahil bir tesisi tetkik et” diye tornadolar gibi gürlese, ben böyle çelik bir iradeye karşı durabilir miyim!

Hadi bakalım!

Çinliler gelmedi de öldük mü?

27.07.2015 Cumhuriyet GEZİ-Nabi Tırışık

Ben böyle bir başlık attım ya!
Adım gibi eminim ki, değerli okurlarım arasına sızmış bir iki kendini bilmez haymatlos, özellikle “gazete”nin koridorunda peşimden:
“Nabi beyi Sirkeci’de viagra alırken gördüm” diye bağırıp saklanan kökü dışarıda bir iki Şam şeytanı “Nabi bey! Yine kime yalakalık yapacaksın da ince ince ön hazırlık kozasını örüyorsun” diye ortalık yere kursağındaki baldıran zehrini kusacak!

Şimdi elbette ben bunu diyen zeberduşun haddini bildirmek iyçün saçacağım lafa acımam. Lakin yerim dar olduğundan konuyu dallandırıp budaklandırmayayım.

Efendim, bu bizim yeni yetme yazar taifesi yazacak konu bulamaya görsün.
Açgözlü kasabın kemikten kıyma yapmaya çalışması misali, olmadık mevzuları hatırlayıp, olmadık hesapları yeniden ortalık yere sermekten zerrece geri durmazlar.

Neymiş efendim, ismi bende kalsın, şimdi bir partinin başkanı olan eski sayın turizm bakanımız, “Varyag” denen hurda gemiyi 2 milyon Çinli turist gelecek diye Boğazdan geçirtmiş ama beş senedir ortalığı Çinli turistler istila etmemişmiş!

Ee!

Ee’si, Çinliler mi bizi kandırmış, sayın eski bakan mı?

Ben şimdi bunu diyen civciv beyinli, yazar müsveddelerine soruyorum! Be hey kasıt kumkumaları! Turistin Çinlisi Çinsizi olur mu?
Turist turisttir.
Çin’den gelmezse Maçin’den gelir. Oradan da gelmezse Belarus’tan gelir, Ukrayna’dan gelir. Benim de çok sevdiğim, bu ara bir türlü gidemediğim 5 (beş) yıldızlı tesislerimizde serilir serpilir, üstlü güneşlenir, üstsüz güneşlenir… Kime ne?

Üst dedim de gelecek yazımda İncirlik’teki Amerikan üssünün turizmimize etkisi konusunu tartışmaya açacağım. Hadi bakalım!

YAZIKLAR OLSUN

24.08.2015 Cumhuriyet GEZİ-Nabi Tırışık
Okurlarımın bildiği veçhile kendimi methetmeyi sevmem.
Ama şu on beş evleklik yazar camiasında öyle hadiseler husule geliyor ki, durum ister istemez bu beyin kıvrımları fıtratından kanaviçeli naçiz kulunuzu alıyor, yukarı bir irtifaya kendiliğinden taşıyıveriyor.
Yapacak bir şey yok!

Taşıyor da, benim neredeyse canımdan çok sevdiğim değerli okurlarım dışında, gereken merciler bunu yeterince görebiliyorlar mı?

Hayır!

Maalesef göremiyorlar!

Ha! Benim ödülde, payede, ikramiyede, taltifte gözüm yok!
Amma ve lakin memleketimizin bir nevi bacasız sanayisi olarak telaffuz edilen turizm konusunda, yazmış olduğum bunca makalenin bunca risalenin, bunca tatbik edilmiş fikrin, temeli atılmış projenin, bir “altın portakal”cık hadi o pahalı gelirse bir “kristal elma”cık olsun değeri de olmaz mı?

Şimdi ben bunu dedim ya, yazdığım her satırda adeta hıyaneti vataniye alameti arayan bir kısım kökü dışarıda zeberduş taifesinin beyinlerinde “Nabi Tırışık, bu yaz beleş tatil yapamadı ya, şimdi saldıracak yer arıyor” diye şerare yapan nifak elektriklenmelerini ayan beyan görür gibi oluyorum.

Evet şu ara sinirliyim!
Hatta şu yazının bu merhalesine gelene kadar, sert parmak darbelerim yüzünden iki adet “klavye” denilen gavur icadı mereti telef etmiş, bir adet “maus” diye telaffuz edilen aparatın hortumunu kopartmış olabilirim.

Bunu “beş yıldızlı bir tesisin havuzunda bir lahza çimmemiş olmama” yoranların Allah cezalarını versin!
Ama bir de şu husus var ki temas etmeden geçemeyeceğim!
Bırakın “kristal elma”yı, koskoca Nabi Tırışık, beş, hadi bilemedin dört yıldızlı bir tesiste bir haftalık bir ödülü de mi hak etmedi?

Yaz geldi geçiyor beyefendi! Koyunları uçurumdan aşağı da ben mi ittim yani!

BACASIZ FABRİKA

07.09.2015 Cumhuriyet GEZİ-Nabi Tırışık

Pek çok kişi tarafından söylenir durur. “Turizm ülkemizin bacasız fabrikası” diye.
Bu cinaslı kafiyeyi, bu leziz lakırdıyı ilk kez 1965’lerde naçizane kulunuz sarfetti..
Sonraları, turizm geliştikçe “Bacasız Sanayi”ye çevirdiler ya, benimki kadar tutmadı; bacasız fabrika.

Ben söyledim diye değil ama sevgili okurlar bakınız;
ne güzel bir teşbih,
ne isabetli bir saptama,
ne zeka şavkları ile dolu bir buluş,
ne akıl ve irfan dolu bir istihsal…

Sonra yayıldı gitti bu laf, dillere pelesenk oldu…
Oldu da fabrika battı mı?
Hayır batmadı.
Üstelik haralagürele çalışıyor.

Rahat bıraksalar üretim patlatacak, tur bindirecek, dipten kum çıkartacak, yakıt deposundan parça kopartacak!

Ama kökü dışarıda bir kısım ceberrut, karagözlüklü aymaz taifesi ha bire bir şeyler bulup, bir şeyler istihsal edip bir şeyler fişteklemeye, fabrikayı batırmaya çalışıyor; illa baltalayacaklar ya!
Neymiş efendim; iki değerli mebus es kaza bir düğünde havaya ateş etmiş! Ver Allah ver! Yaz Allah yaz! Parlat Allah parlat! Bir aydır susmadılar!

Bu malumatı okuyan turist; “Abareeey! Bunlar eğlencede bile birbirine tabanca sıkıyorlar” diye ürküp, memleketimize avdet planını iptal eder, gelecek olan zaten üç kuruş döviz, o da heba olur” diye hesap kitap yapan, düşünceli, mesuliyetli bir Allah’ın kulu yok!

Hayır, adam (yani sayın mebus), ateş etti de gök mü delindi be hastalıklı beyin?.. Ozon mu hasar gördü?

Böyle naif bir mevzuyu sakız gibi uzatmanın manası nedir?
Amacınız, hedefiniz nedir?

Taze ceviz kadar cürmü olmayan hışır beyinlerinizdeki nifak üretim merkezi bir lahza duramaz mı?
Tam da fabrika gazı almışken!

ANTİK KENTLER

04.10.2015 Cumhuriyet GEZİ-Nabi Tırışık

Efendim, Bugün, memleketin dağı tepesi, “asarı atika” sınıfında kabul edildiği için vatandaşın üstüne basmaya bile imtina ettiği eski devirlerden kalma bir taş terakümünün işgali altındadır.

Evet! Yanlış okumadınız? Dağlarımızın, özellikle de o güzelim Toroslarımızın en müstesna yerleri, en manzaralı zirveleri, kimin istihsal ettiğini dahi, doğru dürüst bilmediğimiz, isimleri dahi eski kefere lisanından bihakkın tercüme edilememiş, Kremna’sından Perge’sine, Sillion’undan Termessos’una garaip bir isim silsilesi ile donatılmış, birbiri üzerine yığılı bir moloz topağının esareti altında, asırlardır inim inim inlemektedir.

Nedir bu vatan toprağının dört bir yanını adeta yıkık dökük bir mezbelelik haline çeviren taş, curuf kıyameti?
Neden bir vatan evladı bu meseleye bir çözüm bulalım, şu enkazı ortadan kaldırıp hiç olmazsa mıcır yapalım, altındaki vatan toprağına bir nefes aldıralım, yerine çayır çimen ekelim, varsın üstünde keklikler seksin, tavşanlar zıpırdaşsın diye teşebbüste bulunmaz?

İlla ki adına her “antik kent” denilen yıkıntının, döküntünün bulunduğu beldeye Sayın “Koçbaş” gibi bir belediye reisi mi icat edelim?
Dev semazen heykelinden, Haliç’in ortasına boynuz dikme projesine kadar turizm camiasında birçok projeye isim babalığı yapmış naçizane bir turizm muharriri olarak sayın Kültür ve Turizm Bakanımızdan istirham ediyorum;
Sayın Bakanım! Bitirin bu eziyeti. Döktürün şu kaya yığınını Güver kanyonu mu olur Varla’mı olur vatanın müsait bir çatlağına.
Hem Toroslar nefes alsın, hem de memleket tabii bir boşluğunu doldursun, bir derdine daha derman bulsun.

HER ŞEY DAHİLCİLER KİM?

02.11.2015 Cumhuriyet GEZİ – Nabi Tırışık

Kulağıma kadar geldi.
Bir şayia çıkartmışlar.
Neymiş efendim, ‘‘Nabi Tırışık makalelerinde her şey dahilcileri kolluyormuş.
**
Başıbozuk, fitne fücur taifesi salvoya bir kez başladı mı, susturmak kabil değil!
Bunları haşmetli Sultan Süleyman susturabilmiş mi ki naçiz kulunuz, Nabi Tırışık susturabilsin!
Ben ne kadar; “Ne alakası var yahu!” diye hançeremi paralasam da faidesiz!
Bu kökü dışarıda -da demeyeyim artık AB’ye girdik sayılır- bu Şam şeytanı haymatloslar, bir nakarat tutturmuş. Aynı teraneyi ilk mektep müsameresine çıkmış rond bebeleri gibi tekrarlayıp duruyorlar:
Nabi Bey her şey dahilcileri kolluyor!
Haa! Geçtiğimiz yaz, bazı makalelerimde;
“Ben beş yıldızlı tesisleri neden severim, hele bir de her şey dahil olur ise neden tadından yenmez” şeklinde, turizm hususunda, gelecek kuşaklara intikal edecek fenni tespitler yapmaya yeltenmiş olmam elbette gerçektir. Bir araştırma soruşturma, bir iktisadi inceleme yapmaya niyetlenmiş ve bunun için makalelerimde “tesisleri bizzat dolaşma talebi” beyan etmiş olduğum da doğrudur.
Lakin bunca istek izhar etmiş olmama rağmen bu isteğe icabet eden olmuş mudur? Olmamıştır!
Bir inayet sahibi arayıp, “Nabi Bey, buyurun yerinde bir tatbikat yapın, ilim nizamınca derleyin” diye tarafıma bir bilet tevdi etmiş midir? Etmemiştir!
Bir memleketperver maliki müessese, “buyurun edebi vüsatınız genişlesin, hadisenin şümulüne bihakkın, şu lezzetlerin tadına bakarak vakıf olun” diyerek, minibarı imanına kadar dolu bir “dabıl” oda takdiminde bulunmuş mudur? Bulunmamıştır!

E, ben bu muallel dimağlıların nesini kollayayım! Koca yaz geçmiş de Nabi Tırışık bir etli ekmeklerini mi yemiş?

Buyursun yesinler şimdi birbirlerini!

Al vapurunu başına çal!

10.08.2005 Cumhuriyet GEZİ-Nabi Tırışık

Neymiş efendim!
Bir kısım vaveylacı güruhu, ismi lazım değil saf bir belediye reisini, (hadi ‘Kadıköy’ deyip sadece mevki belirterek geçeyim, anlayan anlar) arkalarına almışlar, Sinop’un ‘helesa taifesi’ gibi meydan meydan, bağıra çığıra geziyorlar:
“Vapurumu vermem de vermem!”

-Bey kardeşim! Niye vermezsin vapurunu?
-Eski de ondan vermem!

Mantığa, mülahazaya, şuur ve izana bakar mısınız?

Yenisi gelecek! Eski, hışır vapuru vermiyor…

Şimdi, Sayın Topbaş, arkadaşım olması hasebiyle kendisine yağcılık yapacak değilim. Buna lüzum yok! “Gönder beni beş yıldızlı bir tesise, inceleme yapayım” desem zaten anında gereğini yapar.
Ama istemem!

Ben kendisinin sözcüsü de değilim.
Lakin sonuçta insan evladısın dayanmanın bir sınırı var! El insaf!

Koskoca şehremini, kaynak ayırmış, bütçe hazırlamış, paraya acımamış, bu peksimet beyinlilere taa Benelüx memleketlerinden yepyeni, gıcır gıcır evladiyelik vapur sipariş etmiş;
“Ey benim güzel vatandaşım! Gel seni oturakları ceylan derisi kaplı, motorunun sesi tısır tısır, çayı kahvesi otomattan, ne simitçi gürültüsünü, ne Burhan pazarlama patırtısını, ne de bir parmak simit için ‘Eaaak, eaaaaak! diye hançerelerini paralayan, beleşçi, avantacı martı denilen kuş çetesinin ciyaklamasını duymadan, Kadıköy’den Sirkeci’ye beş dakkada şıpın işi geçiriveren bir edevata bindireyim.

Lodosu, poyrazı hissetmeden, yağmurun, karın sisi, pusu yüzüne vurmadan, püfür püfür klima eşliğinde bir rıhtımdan bindireyim ötekine indireyim” diyor.

Bu bozguncu taifesi meydan meydan zıplamaya devam ediyor:

-Vapurumu vermem de vermem!
-Niye vermezsin?
-Eski de ondan!

Hay o eski vapuruna da sana da Allah ömür ihsan eylesin!
Vapur dediğin şey neye yarar?

Suyun üzerinde bir yerden bir yere seyrü sefere!

Şimdi soruyorum sana be adam! Eski vapur bunu yapıyor da yenisi yapmıyor mu? Zorun ne?
Haa! Sen illa sağlam bir dalgada suyun dibini boylamak istiyorsan o başka!
O zaman al eski vapurunu öteki dünyada başına çal!
Bana sebep olma!