LOMBOZ 12KASIM 2021 CUMA

CHP Kapatılmalı!

Milenyum öncesinin ve sonrasının ünlü büyük Türk fikir büyüklerinin en büyüklerinden üstad Mehmet Barlas, giderayak, yanaklarından makas alarak, hükümete son suflesini veriyor. 

Diyor ki:

“…Yani bir bakarsınız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönettiği Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış ve seçime girmesi yasaklanmış olabilir…”

Devamını Oku

Haftanın Karikatürleri

LOMBOZ 5 KASIM 2021 CUMA

 

Yüzde seksen muhalif

Hani Afyonkarahisar Belediye Başkanı, ‘Yıllık, 140 bin biniş garantili’, yap-işlet-devret modeliyle teleferik yaptırıyormuş da, “Muhalifler binmesin” diye ferman buyurmuş ya!..

Emrin olur beyefendi!
Sen çakma efeler gibi bol keseden üfürdün diye muhalifler teleferiğe binmez artık!

Devamını Oku

Saçim Havası

Dünya, Hitler gibi bir deli tarafından, koskoca bir ulusun beyninin esir alınabildiğini deneyimleyince, yoğurdu üflemeye başladı.
Çünkü 2. Dünya Savaşı 70 milyon can almıştı.
En derin yeri 61 metre olan Sapanca gölünden 7 tane hayal edin ve tamamen insan kanı ile dolu olsun!
İşte Hitler’in insanlığa armağanı buydu!

Bu acı deneyimi yaşayan Avrupa’da 2. dünya savaşından sonra kurulmuş, hepsi karşılıklı anlaşma anlamına gelen pakt, konvansiyon, essamble, sözleşme gibi kurumlar tam da yeni Hitler’ler oluşmasın diye oluşturuldu.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bunun yargı kanalı  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yine bu korkularla kuruldu.


Kurucu fikir babası Teitgen: “Hiç kimse yıllar sonrasının geleceğine bakıp kendi medeniyetinin totaliterizm ve diktatörlüğe dönüşmeyeceğini ve ülkesinin böyle risklerden azade olduğunu iddia edemez. Bu nedenledir ki bizler önce davranıp, zamanı geldiğinde alarm çanlarını çalacak bir bilinci ve vicdanı yaratmalıyız. Bu özel vicdan da ancak özel bir Avrupa yüksek mahkemesi yoluyla oluşturulabilir.” diyordu…

İşte, bizim de Avrupa Konvansiyonu üyesi olarak 49 üyesinden biri olduğumuz ve aldığı kararların kanunlarımızla çelişmesi halinde bile daha önde ve geçerli olduğunu ANAYASAMIZA İŞLEYEREK kabul ettiğimiz AIHM bu!

Gelelim bu güne!

Bu 49 üye ülkeden 10’u,  Büyükelçileri aracılığı ile  Erdoğan’a ne diyor?
“Arkadaş, AIHM’e ülkenden bazı başvurular var. İçinde senden gelen hakimlerin de olduğu mahkemelerimiz bu başvuruları inceledi, bazı kararlar aldı. Ama ısrarla bu kararlara uymuyorsun. Lütfen uy! Kuralı bozma! Seni görmezden gelirsek uymayan başkaları da ortaya çıkar! Bu işin altından kalkamayız!”

Erdoğan ne diyor: “Vaay, iç işlerime nasıl karışırsın?

Sonra Aynı devletler ikinci bir mesaj yayınlıyor: Arkadaş, söylediklerimizin arkasındayız! Bu içişlerine karışmak anlamına gelmiyor. AIHM kararlarına uyman gerekiyor!” diye tekrar uyarının altını çiziyor!

Erdoğan ne diyor?
“Bakın nasıl geri adım attırdık! Yedi düvelin sırtını nasıl yere vurduk!”

İnsaf!

Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Dört yıldır içeride tutulan, iddianamesinde dişe dokunur tek bir madde olmadığını bütün aklı başında hukukçuların ortaya koyduğu, özgürlüğü gasp edilmiş, boşlukla mücadeleden yılmış, artık kendisini savunmamaya karar vermiş bir vatandaş var!


Onu savunanlar Türkiye düşmanı kafir!..
İçeride tutanlar, yerli, milli müslüman!
Öyle mi?

“Sen de kimsin! Kararlarına uymak zorunda değiliz!” diyor
Erdoğan’ın vaktiyle hapse girdiğinde başvurduğu bu AIHM..
Erdoğan’ın vaktiyle Adli sicil kaydının temizlenmesi için başvurduğu bu AIHM..
Erdoğan’ın vaktiyle millet vekili seçilebilmek için başvurduğu bu AIHM..

Şimdi, başvuranın vatan haini, yargıçlarının da işbirlikçi olduğu aynı AIHM!

Oysa Anayasamızın 90. Maddesi: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” diyor.
Nokta!

..

 

 

Bu haftanın karikatürleri

Haftanın karikatürleri

LOMBOZ 1 Ekim 2021 Cuma


Ve 
İsrâfil Sûr‘una üfler..

Cumhuriyet tarihinin beşte birlik önemli bir bölümünde hükümet ettikten hatta Cumhuriyet ilan edildikten bu yana en uzun tek başına iktidar süresini kullanmanın hasılası olarak vatandaşı, Cumhuriyet Tarihi’nin en yüksek işsizlik rakamı, en yüksek açlık sınırı rakamı, en yüksek yoksulluk sınırı rakamı ile tanıştırma marifetini göstermiş bulunan ve yaptığı en güzel eserin oturduğu ‘Saray’ olduğunu hergün itiraf eden bu iktidarın gidişinin artık neredeyse kesinleşmesi, yandaş gazeteci kesiminde huzursuz bacak sendromuna yol açtı.

En babalarından biri: “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım, gerekiyorsa bulgur kurtluysa da yiyelim!” mealinde bir cümle sarf etti.

Bu cümle,  bu cenahtaki arkadaşları teskin edeceğine, paniğin daha da artmasına neden oldu!

Çünkü zaten başından beri kurtlu olduğunu bildikleri ve bugüne kadar kurtlu kurtlu afiyetle yedikleri bulgurun, kurtlu olduğunu, bir kurtuluş uyarısı olarak faş etmek durumunda kalmaları, gitme vaktinin geldiğine inanmak istemeyenlerin kulaklarında,  adeta “İsrâfil Sûr‘una birinci üflemesini işitmiş” gibi bir dağılma efekti yarattı.

Ağalar!
Bulgurunuzu kurtlu, böcekli, nasıl yersiniz kendiniz bilirsiniz ama restoran kapanıyor! Yediklerinizin hesabını ödemek için fazla da vaktiniz kalmadı, bilesiniz!

 

 

Saray’ın gıda enflasyonu neden yüksek?

Gıdadaki yıllık enflasyon TÜİK’e göre yüzde 24 civarında.

Sayıştay raporlarına göre bu yıl CumhurbaşkanIığı Sarayı’nın gıda bütçesi geçen yıla göre yüzde 67 oranında arttırılmış.

Sarayın nüfusu geçen yıldan bu yıla artmadı.

Eğer Saray sakinlerinin birdenbire iştahları da atmadıysa ve geçen yıl olduğu gibi bu yıl da zencefilli somonlu suşi, kornişona sarılı dana rozbif, liçi meyvesi eşliğinde efuli ve chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie gibi bildik gıdalarla mütevazi bir şekilde beslenmeye devam ediyorlarsa, bu maliyet artışının izahı için iki seçenek var:

Ya sarayın mutfağında, ya da TÜİK’in mutfağında, biri bizi fena yiyor!

 

Güvenilir liman

Soyadı Yavaş, ama o kadar hızlı çözüm buluyor ki ‘muhalif belediyelerin prim yapacak bütün hizmetlerini’ engellemek için aleste bekleyen iktidar, Mansur Yavaş’ı yakalayıp mani olma fırsatı bulamıyor.
Uyandıklarında Mansur Yavaş işi bitirmiş oluyor!

İçişleri; yurt bulamadıkları için parklarda yatma eylemi yapan öğrencileri yaka paça götürmekle ve tıpkı Boğazici öğrencilerine yaptığı gibi alfabenin bütün harflerini kullanarak onları çeşitli örgütlere üye teröristler olarak göstermekle meşgulken, Mansur Yavaş öğrencilere bu sıkıntınız için bize başvurun çağrısı yapıyor, beş-altı bin öğrenciye barınacak yer buluyor, müthis bir organizasyonla, nezaket ve içtenlikli bir tavırla onları mutlu ediyor ve geleceğe umutla bakmalarını sağlıyor.

Allahtan hikayede bloke konulacak bir banka hesabı, bir iban numarası filan yok!

Hocaların hocası Emre Kongar diyor ki: “İnsanın ulaşabileceği en büyük başarı, en büyük kazanç ‘güvenilir kişi’ olmaktır!”

Bu çocuklar yarın okullarını bitirip hayata atıldıklarında kariyerlerinin en başında kendilerine karşılıksız yapılan bu güzelliği unutmayacaklar ve Yavaş’ı güvenilir bir sığınak, güvenilir bir kişi olarak hatırlayacaklar.

Bundan daha büyük bir seçim başarısı olabilir mi?

 

Aşı karşıtı

Karikatürcülerin, mizah yazarlarının istisnasız hepsi; komik ya da aykırı muhabbetlerin veya tiplerin olduğu ortamlarda, arkadaşlarının, “Hadi hadi iyisin sana buradan güzel malzeme çıkar!” benzeri cümlelerine muhatap olmuşlardır.

Açık söyleyeyim, bu cümlenin kurulduğu durumlardan pek malzeme çıktığına ben rastlamadım. Rastlayanı da tanımam!

Ama aşağıda karikatür olarak çizdiğim muhabbetin birebir aynısına pazar yerinde şahit oldum. Adamlar ciddi idi üstelik..
Ben, hem güldüm hem de düşündüm!

 

 

Metod ayni

Türkiye’de her metrekareyi Fetö’cüler sarmışken; askeri, polisi, adliyeyi, hastaneyi, postaneyi cemaatçiler ele geçirmişken; sivil özel her kurumun abisi, imamı varken, iki yer fetö’nün hiç ilgisini çekmemiş.

Konya’ da etli ekmek imamı bile ihdas edilmişken Fetö sadece iki kurumla hiç ilgilenmemiş!

Çünkü oralardan hiç Fetö’cü tutuklanmadı!

Nerelerden?

Büyük Millet Meclisinden ve Yüksek Seçim Kurulundan!..

Neden buralardan hiç Fetö’cü çıkmamış?

Çünkü Meclis’te, İktidar partisinde Fetöcü milletvekilleri vardı derlerse, onların ‘kaldırdığı el’ farkı ile geçen kanunlar kadük hale gelecek!

Hele YSK’da Fetö vardı derlerse, ortaklık boyunca yapılmış bütün seçimler kadük hale gelecek!

Öyle ya “mezardaki ölülerinize oy verdirin!” diye tamim yayınlayan sümüklü vaiz, “ölüler bu oyları istedikleri partilere versin!” diye bunu istiyor değil ya!
Ortağına versinler diye istiyor!

Şimdi Fetö yok!

Ama yöntemini AKP’ye miras olarak bırakmış.

yaşamakta olduğumuz ağır buhranın suçlusunu yaratırken aynı pet taraması yapılıyor.

-Yüksek dövizin suçlusu dış baronlar,

-Pahalılığın suçlusu marketler,

-Yüksek faizin suçlusu bankalar,

-Eriyen döviz rezervinin suçlusu haftada bir görevden alınan Merkez Bankası

Başkanları,

-Ülkenin bütün kasabalarını işgal eden kaçak mülteci sorunun suçlusu Avrupa,

-Öğrencilerin barınma sorunu yaşamasının suçlusu yine öğrenciler…

Metod hiç değişmiyor.
“Dicle’nin kenarında, kurdun kaptığı koyunun bile sorumlusu benim!” cümlesini sanki Erdoğan değil de bu dış baronlar, market sahipleri, banka patronları, merkez bankası başkanları kurmuş!

“En yetkili benim!” diyorsan sorumluluğu da alacak, “yapamadım olmadı!” deyip özür dileyecek ve istifa edeceksin!

Albert Einstein’in o sözünü yeniden hatırlatalım:

“Hiç bir sorun, o sorunu yaratan bilinç düzeyi ile çözülemez!”

Karikatür seçkisi

Karikatür seçkisi