LOMBOZ 19 MAYIS 2023

Deep fake

Hani teknoloji gelişecek biz rahat edecektik ya, bırak rahat etmeyi, afedersiniz  elimizi arkamızdan alamaz hale geldik..

… 

Tanrım, ne safmışız!

Güya biz sahilde kitap okurken bilgisayarlar, robotlar, yapay zekayla donatılmış tezgahlar karanlık fabrikalarda bizim yerimize üretim yapacak, bütün angarya işlerimizi halledecekti.

Hahayt!

Yapay zeka, beleş ödevden sahte doktora tezlerine, yalan dolan seçim malzemesi ayarlamaktan komplo seks kasetleri üretmeye yarayan ürkütücü bir mayın tarlası haline geldi.                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

Sadece bizim değil, bütün demokratik ülkelerin seçim kabusu oldu.
Teknoloji, hatırı sayılır ölçüde, insanlığın ortak mutluluğu yerine gittikçe onu yöneten karanlık çevrelerin çıkar aracı olarak kullanılmaya başladı.

Artık parmağımızı boyamayalım diye seçimi yöneten yazılım teknolojisini devreye soktuk, parmağımız dışında boyanmadık yerimiz kalmadı!

Yani aslında işin özeti şu ki bilim, insanı geliştirme hızıyla teknolojiyi geliştirme hızı arasındaki senkronu kaybetti.


Fıkra bu ya, Temel ile Dursun’u uzay aracına koyup aya göndermişler. İki kafadar başarılı bir inişten sonra ayın yüzeyinde zıplaya zıplaya dolaşmaya başlamış.


Bir adımda altı yedi metre yol almanın keyfiyle kapsülden epeyce uzaklaşmışlar.. Artık oksijenleri bitmek üzereyken kaybolduklarını fark etmişler. 


Telaşla,git sağa gel sola, kapsülü bir türlü bulamıyorlar. 

Temel panikle “Ula Tursun!.. Prosedür dosyasuni aç da bi durum değerlendirmesi yabalum. Ne yapacağumuza pakalum! ” deyince Dursun, “Uşağum telaş etma, pen baktum bile, kaybolan kapsülün parasıni maaştan kesemeyiler!”

Platon, demokrasi ve eğitim

Şakayı bir kenara bırakıp, Platon’un 2500 sene önce tarifini verdiği ve bugün sosyal ve siyaset bilimlerinin abecesi olan demokrasi ilkesine bir bakalım:

“Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir.
Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. 
Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. 


Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.

Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.”

Platon’un bu efsane tarifine baktığımızda, daha yememiz gereken çok fırın ekmek var gibi bir sonuç görünüyorsa da ben Türkiye’nin ağırlıklı bölümünün doğru yöneticiyi seçme yeteneğini kazanmış olduğunu düşünenlerdenim.

Hele bu son 20, 25 yılda yaşadıklarımızın bize bu konuda adeta “master yaptırmış” olduğunu düşünenlerdenim.

Tek sorun, sayıları daha fazla olan ama iktidarda olmayan bu aydınlanmış kesimin, oylarının sonuçlarını sandıktan doğru alabilmeyi başarabilmelerinde. 

Sonrası kolay!

En azından ilk adım olarak acilen eğitimi tekrar çağdaş normlara çekip, üniversitelerimizi “Cehaletin ferasetine” güvenen profesörlerden temizlememiz lazım..

Ve Mustafa Kemal’in, Sakarya Meydan Muharebesi’nin en kritik günlerinde Ankarada Maarif Kongresi’ni toplamasının, zaferden sonra da ilk iş olarak eğitimin yaygınlaşması için devrimler, yenilikler yapmasının nedenini iyi anlamamız lazım?

Ve 1946’dan beri eğitimin halktan bilinçli bir tercihle koparılmasının sonucunu, bu seçimlerde daha net görmemiz lazım!

Uruguay’ın eski efsane Devlet Başkanı Jose Mujica’nın şu tespitini duvarlara yazdırmamız lazım:
Demokrasi nazlıdır.  Ona kavuştuğunuzda özenle korumayı beceremezseniz elinizden kayar gider.”

Test: Psikopat mısınız?

Psikopatların, psikopat olarak tanımlanmasını sağlayan 6 temel özelliği var.

Nedir onlar?

 

  • Hilelerini ve manipülasyonlarını sürdürmek için kolayca yalan söylerler. 
  • Hiçbir zaman hiçbir şey onların hatası değildir. 
  • Yanlış giden bir şeyler olduğunda tartışır, kendilerini haklı çıkarır ve başkalarını suçlarlar. 
  • Yakalandıklarında gerçekten üzgün görünebilirler ve bir daha olmayacağı konusunda sözler verip, özür dileyebilirler. Fakat hepsi oyundur. 
  • Sorumluluk ya da zorunluluk duyguları yoktur.
  • Tipik olarak sürekli aynı eylemleri tekrar ederler.

Şimdi dikkat!

Psikopatların bu 6 özelliğinin 4’ü psikopat olmayan yöneticilerde de bulunuyor. 

Ve psikoloji bilimi diyor ki:

“Karizmatik özellikler gösteren liderlerin bir bölümü, gerçek anlamda ideal liderlik özelliklerine sahip değilse, bulunduğu toplumu felakete sürüklerler.” 

Nerden girdik bu konuya?

Sanki etrafımızda böyle tipler varmış gibi..

Tööbe töbe!

 

Büyük Kaybeden – Büyük Kazanan

 

Herkesin kaybettiği bir seçim yaşadık.

Ama iki kişi var ki bunlardan biri seçimin büyük kaybedeni biri de büyük kazananı..

Seçimin büyük kaybedeni; etin bir anda yükselen fiyatı yüzünden yüz gram kıyma alamayan vatandaşa, çare olarak “bütün koyun kestirin, daha ucuza gelir” önerisinde bulunan Mustafa Destici!..
Destici, İstanbul 1. Bölgeden kendi listesiyle aday oldu ve oyların ancak yüzde 1’ini alarak kazanamadı.
Destici “Oylarımızı yüzde yüz arttırdık!” diye açıklama yaptı. 

Seçimin büyük kazananı ise hukukun içinden geçilerek 18 yılla yargılanan Gezi Davası tutuklularından Can Atalay oldu..
Can Atalay, Hatay seçmenlerinin oylarının yüzde 8,7’sini alarak TİP Milletvekili sıfatıyla Meclise girdi.

Birbirine taban tabana zıt bu iki figürün isimlerini aynı paragrafta anmayı bile zul addetmek ile birlikte,  İttifaklarda yer alıp tek kazanamayan genel başkan olan” Sayın Destici’nin Meclise girememesi nedeniyle yaşadığım derin üzüntü ve masif hüznüm, Can Atalay’ın Hatay’dan seçilmesiyle büyük bir nebzecik olsun teselli buldu..
Elim ister istemez zulamdaki Dom Perignon şampanyaya uzandı!..  


 

Bay Kemal’in taktiği ne olmalı?

Süre kısa..
İmkanlar kısıtlı.

Kemal Dede nereye yoğunlaşmalı?
Güçlü olduğu ve çok oy aldığı illere mi yoksa az oy aldığı bölgelere mi?

Başka bir deyişle, başarılı olduğu yerlerde daha başarılı olmak için mi, zayıf olduğu yerlerde daha başarılı olmak için mi?

Bunun yanıtını “dıj güçler”den alalım.
Hint asıllı Amerikalı ünlü doktor yazar Deepak Chopra diyor ki:

“Bir çocuk matematik dersinde kötü teniste iyi ise çoğu insan ona matematik dersi aldırır. Oysa ben tenis dersi aldırırım!”


Bilmem anlatabildim mi?

 

Yüzde elli bir sorunsalı?

Bu seçimde salt çoğunluğu alan kazanacak.
Yani oyların yarısından bir adet fazlasını alan ipi göğüsleyecek.


‘Yüzde Elli bir’ değil!

‘yüzde elli bir’ ile ‘yarısından 1 fazlası’ aynı şey değil.

Örnek verecek olursak binin yarısından bir fazlası 501’dir.
Bin’in yüzde 51’i ise 510’dur.
Hem sık sık bu yanlışı yapana hem de Emre Kongar Hocama hatırlatayım..
Merdan Yanardağ’a, az daha kurdeşen döktürecektin Hocam!
—  

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir