LOMBOZ 24 MART 2023

Bir İnce analiz

Muharrem İnce, zaman zaman açıklamalar yaparak kendince haklı gerekçeler ortaya koysa da; özellikle CHP tabanı ve CHP’ye oy veren kesimin zihninden silinmeyen şu üç ölümcül hatayı yaptı:

Devamını Oku

LOMBOZ 17 Mart 2023

Çevre dostu bez torbalar 

Bizzat kendisi açıkladı.
Bu seçimde Cumhurbaşkanı müzikli miting yapmayacakmış.

Otobüste, mikrofon, hoparlör olacak, lakin müzik olmayacakmış.

Devamını Oku

LOMBOZ 10 Mart 2023


Siyasette Zigzag Mübah mı?

Siyasetin tutarsız salınımlar yaptığı dönemlerde, hem yorumcuların hem de siyasetçilerin ağzından, matah bir siyaset felsefesiymiş gibi aynı cümleleri işitiyoruz:

“Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir” 

“Siyasette dün dündür, bugün bugündür!” 

Bu cümlelerin tercümesi şudur:
“Bugün söylediklerimin yarın tam tersini yapabilirim. Ben güvenilmez bir adamım! Her an zigzaglar yapma potansiyeline sahibim!”

Devamını Oku

Kılıçdaroğlu’na, kimler, neden karşı?!


Kılıçdaroğlu’na kimler karşı?

Kılıçdaroğlu’nun “Beşli çete” diye isimlendirdiği ve 2002 yılından bu yana 191 kez değiştirilen kamu ihale yasaları sayesinde “malı götürdüğünü” iddia ettiği ticari zevatın, Kılıçdaroğlu’na gösterdiği sert direnci anlamak kolay!


Onların sağlam gerekçeleri var!
Mal mülk, para pul meselesi…

Devamını Oku

LOMBOZ 3 MART 2023

Spora siyaset bulaşmasın!
Tribünlerden “hükümet istifa” sloganları yükselince, sloganın muhatapları “Spora siyaset bulaşmasın!” itirazları ile zıplayarak yeri göğü inlettiler.

Kulüpler Birliği derhal aynı minvalde bir açıklama yaparak web sitesine “Spora siyaset bulaşmasın!” diye manifesto yazdı. 

Devamını Oku

LOMBOZ 24 ŞUBAT 2023


Sakal

Kendi ifadesiyle; sigorta poliçesi basan “Oki yazıcının” sesini, hint bülbülü sesi dinlermişcesine huşu içinde dinleyebilme yeteneğine sahip ender kişilerden biri olan Sayın İçişleri Bakanımızın üç hali var:


Onu takım elbiseli, kravatlı ve sinek kaydı traşlı gördüğümüzde her şeyin, yolunda olduğunu anlıyoruz. 

Hele aynı anda muhalefet cenahından birine, nev-i şahsına münhasır bir üslup ile verip veriştiriyorsa anlıyoruz ki asayiş berkemal, ortalık sütliman!.. 

Buna mukabil, kendisini sarı çizmeli olarak gördüğümüzde anlıyoruz ki; 

ya Karadeniz civarında bir yerlerde sel var; 

ya da allah muhafaza, Bordum, Muğla, Marmaris hattında ciddi bir orman yangını var.


Sayın Bakanımızı kirli sakallı gördüğümüzde ise anlıyoruz ki durum daha ciddi.
Memleket sathında bir yerlerde deprem var!

Hele Sağlık Bakanımızı da aynı şekilde kirli sakallı görüyorsak anlıyoruz ki deprem çok büyük!


Çünkü onu, Dünya Sağlık Örgütüne göre 300 bin vatandaşımızın hayatını kaybettiği pandemi döneminde bile tek bir gün traşsız görmemişiz.

Ama hemen enseyi karartmayın:

Şuraya dikkatinizi çekmek isterim!

Evet, felaket büyük olabilir, ama altından kalkma konusunda asla umutsuz değiliz!


Bunu nereden anlıyoruz?

Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız henüz sakallı değil!. 

Allah muhafaza, Sayın Cumhurbaşkanımızı da sakallı görürsek yandı gülüm keten helva!

Anlayın ki durum vahim!

Neyse ki içimiz rahat.
Sayın Cumhurbaşkanımız henüz sakallı değil. 

Daha önceleri nerelerdeydiniz?

Deprem olunca devlet de vatandaş gibi korkuyla ürperir mi?

Normalde ürpermez!

Devlet soğukkanlı bir organizasyondur.
1- Sorunu belirler, analiz yapar, çözümü üretir.

2- Nelerin ne zaman nasıl yapılacağını, birçok farklı uzmanın kafa kafaya vererek netleştirdiği detaylı bir planlama yapar. 

3- Bu planlama çerçevesinde. gereğini adım adım yaparak tedbirini alır.

Peki devletimiz bunu yapmış mı?

Kahramanmaraş depreminin hemen sonrasında, ani bir refleks hareketiyle İstanbul’da, 93 okulun boşaltılarak, alel acele öğrencilerinin başka okullarda eğitime alınması olayına bakacak olursak, yapmamış.

Anladık ki, birinci maddenin ilk adımı yani “sorunu belirleme” aşaması gerçekleşmiş lakin, belirlenen sorun dosyalara konulmuş, rafa kaldırılmış.
Sonrası sen sağ ben selamet!

Öyle olunca, deprem gerçeğinin dehşetli görüntüsü karşısında vatandaş nasıl ürpermişse devlet de öyle ürpermiş.
Niye ürpermiş?

Çünkü gereğini yapmamış.


Devlet ürperir mi?

İşte ürpermiş abisi!
Ürpermese, bekleyip bekleyip, depremin ertesi günü 93 okulu boşaltır mı?

 

 

 

Algı videosu

Hatırlarsınız, ilk iki gün deprem bölgelerine ulaşamayan afet yönetimi, bunu gerekçelendirmek için “Asrın Felaketi” başlıklı bir video yapmıştı.


Seslendirme sanatçısı: Morgan Freeman’ın ‘yerli ve milli’si Mazlum Kiper’e, belgesel tadında, şöyle bir metin okutmuşlardı:  

“Felaket çok büyüktü, o nedenle kaybımız da çok büyük. Hiçbir ülke bu büyüklükteki bir depreme dayanamaz. Yapacak bir şey yoktu!..”

Oysa Japonya, 7,6’lık birçok depremde hiç can kaybı yaşamamış, bina yıkılması, kolon çökmesi bir yana neredeyse cam kırılmamıştı.

Hatta 2011 yılındaki ‘depremlerin kıyameti’ büyüklüğündeki, 9.1’lik Honshu depreminde sadece 1475 kişi yaşamını kaybetmişti.
9,1’lik depremin 7,6 ya göre en az 50 kat daha güçlü olduğunu da hassaten not edelim.

Sonuçta, vatandaşlardan gelen yoğun tepki üzerine, İletişim Başkanlığı, bu ‘cin fikir’ algı videosunu geri çekmişti…

Halbuki:

“Evet felaket çok büyüktü. Bilim adamlarımız bizi çok önceden, nokta atışı uyardı. Biz de gereğini yaptık, binalarımızı güçlendirdik. Yıkılacak olanları yıktık.

Eskiden olsa en az 200 bin canımızı alacak bu büyük felaketi, can ve mal kaybı yaşamadan atlattık…” diye bir video yapsaydı kimse itiraz etmez, bırakın itirazı, bunu beceren afet yönetiminin ayakkabılarını yalarlardı. 

Tabi ki elleriyle!

 

Felsefe
Şu aralar kirli sakallı birinden şöyle felsefe dolu veciz bir söz bekliyorum..
“Depremden kurtulmak için tek kozumuz var, ona yakalanmamak!”

Kim olabilir ki?

TELE1’i kapatmak için geç kaldınız!
Ornitologlar bilir.
Bülbülün bir ötme mevsimi vardır.
Bülbül; hayatının belli bir döneminde, -işte tam da o ötme mevsiminde- başka bülbüllerin sesini duyarsa, yani başka bülbüllerden ses alırsa, destek alırsa ötmeye başlar.

Eğer ötme mevsiminde başka bülbül sesi duymazsa o bülbül artık hiç ötmez.

Ve bülbüle yapabileceğiniz en büyük kötülük budur.

Bülbülü tek başına kafese koyabilirsiniz.
Onu, tam da o ötme mevsiminde başka bülbüllerin sesini dinlemekten men edebilirsiniz. İşte o zaman bülbülün sesini, soluğunu kısmış olursunuz.

TELE1, ötme mevsiminde başka bülbüllerin sesini duymuş, ötmeyi öğrenmiştir.


Belki beş-on yıl önce, daha bülbül sesini tam duymazdan evvel, TELE1’i kapatabilirdiniz. 

Ama artık geçmiş olsun!

TELE1’i kapatamazsınız!


Demem o ki, arkasında, onun dürüstlüğüne, haberciliğine inanmış, ona para bağıyla değil gönül bağıyla bağlanmış milyonlarca izleyici oluşturmuş bir yayın organını gerçek anlamda kapatamazsınız.

Cebinden para harcayıp logo bastırarak, arabasının arkasına yapıştıracak kadar gönüldaş kitlesi oluşturmuş kanalı kapatatabilmeniz kabili mümkün değildir!
Çünkü artık o bir tv kanalı değil, misal, resimdeki gibi turuncu vosvosların sesi olmuştur.

Onlar ne yapar, ne eder o sese can verirler.

Bakın size dostça söylüyorum.
Boşuna uğraşmayın! 

Geç kaldınız!

Lisansını iptal etseniz, bütün kameralarını çalsanız, cümle camlarını çerçevelerini kırsanız bile TELE1’i kapatamazsınız!

Neden?


Çünkü bülbülün ötme mevsimi geçmiştir güzel kardeşim!
Artık bülbül ötmeyi öğrenmiştir.

 

 

LOMBOZ 17 ŞUBAT 2023


Samsun’da o karar şimdilik ertelendi

Kürtün Vadisi: Ankara yönünden Samsun’a girerken, Otogarı denize doğru geçer geçmez, hemen sağ tarafınızda kalan 1 milyon 600 bin metrekare büyüklüğünde, dere çevresi yeşil bir alan.

Samsun Merkez ile Atakum’un sınır bölgesinde, Kürtün deresinin suladığı, sert rüzgarlara kapalı olması nedeniyle 50 türün üzerinde meyve yetiştiği bilinen, Karadeniz’de, ama bölgeye aykırı, ılıman bir mikroklima, özel bir habitat.

AFAD raporlarında bile ‘heyelan bölgesi’ olduğu belirtilmiş. Yapılanma tehlikeli ve riskli olarak işaretlenmiş.

Deprem öncesi bu bölge için bir proje yapıldı. “Çatalarmut Rekreasyon Alanı Projesi”.
2016 yılında planlanan bu proje, otantik habitatın yok edilmemesi kaydıyla, Samsun için, zaten var olan bir yeşil alanı organize etmek anlamında makul bir proje olarak görülebilirdi.


Ancak nasıl olduysa, Aralık 2022’de yapılan imar değişikliği ile bu rekreasyon projesinin hemen çeperine 20 bin konutluk bir inşaat virüsü girdi.

Yerel basın, heyelan alanına yapılması planlanan bu rant uyanıklığına büyük tepki gösterdi. 
Başta Samsun Halk Gazetesi yazarları, Yener Cabbar, İsmail Başaran, Mehmet Aksoy ve Ragıp Göker olmak üzere bütün eli vicdanında insanların yoğun tepkisi üzerine projede öngörülen yapılaşma önce yatay mimariye çevrildi, sonra konut sayısı 20 binden 15 bine düşürüldü.
Ama ısrar devam etti.

Çoğunluğunu AKP’li üyelerin oluşturduğu Samsun Büyükşehir Belediye Meclisinde, tam da “asrın felaketinin” ilk günü; 6 Şubat’ta oylanması planlanan önergenin oylanma tarihi; -çok manidar olacağı hesap edilmiş olacak ki- 13 Şubat’a ertelendi.
13 Şubat’ta da yemeyince, bizzat AKP’li bir üyenin önerisiyle, ileri bir tarihte görüşülmek üzere buzdolabına konuldu.

Yani projeden vazgeçilmedi.
Tepkilerin ‘sünmesi’ için karar bir miktar ileri atıldı.
Sotada bekliyor!

Evet Samsun 1. derece deprem alanı değil. Ama bölge hem Kuzey Anadolu Fayına yeteri kadar yakın hem de bu proje bölgesi zaten heyelan bölgesi.

Yok edeceğiniz özel habitat bir yana, olası bir yakın depremde, hem dere alüvyonu ile oluşmuş düz alanda, hem de tescilli heyelan bölgesinde  yıkılmaya namzet yerleşim alanı için böylesine zorlama, nasıl bir ticari ihtirasın ürünü?
Kürtün Vadisine çok benzeyen “Malatya Bostanbaşı bölgesine dikilmiş modern binalara bu depremde ne olduğunu” araştırmaya üşenirseniz CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’ya bir telefon edin, anlatsın.

Yaşadığımız son faciadan sonra kimse, “Bize ne, artık alan da satan da gözünü açsın!” deme lüksüne sahip değil!
Yıkıldıktan sonra, yardıma koşmak zorunda kalacak olanlar sizlersiniz!
Yaraları sarmanın külfetine, maliyetine katlanacak olanlar sizlersiniz!.. 

Üstelik, AKP’li Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir’in bir mimar olduğunu biliyoruz.
Fazla söze ne hacet!

Zaman herşeyin ilacı 

Konu depremden açılmışken, Doğu Avrupa’nın en şahin iki Dışişleri Bakanı deprem nedeniyle, barış ve dostluk ve yardımlaşma havasında bir araya geldiler. 

Bizim Bakan, “Böyle.dostça bir araya gelmek için deprem beklemeyelim” dedi, öteki de “Bu sözlere imzamı atarım” diye tasdik etti.

Laf aramızda, ben size birşey söyleyeyim.

Arap levhası, Anadolu plakasını yılda 22 mm kuzeye ve batıya doğru itiyor.
Öte taraftan Afrika levhası da yukarı doğru benzer şekilde hareket halinde.

Ne demek bu? 

Şu demek!

Az bir sabredin. 

Yalnız, Bakan Nebati’nin dediği gibi altı ay değil de 65 milyon yıl bir gözünüzü yumun. Ne olacak?

İzmir ile Selanik birleşecek.
Ne 12 mil, ne 12 Adalar meselesi kalacak.

Ne Fır Hattı sorunu ne de Deniz Yetki Alanı hikayesi…

Arada Ege Denizi, Akdeniz kalmadığı için ne Mavi Vatan diye bir kızıl elmamız olacak ne de sınırlarımız ilelebet payidar kalacak. 

Yeterince zaman ortalıkta sorun bırakmayacak!

Her şeyin ilacı zaman…

Kızılay tanıtımı böyle mi yapılır?
Depremle birlikte televizyonlarda Kızılay reklamları dönüp durmaya başladı.

Böyle bir kurum, böyle bir zamanda televizyon reklamını ne düşünerek yapar?

Hiç eğip bükmeden söyleyelim:
Arazide; görülmesi gereken yerlerde görülemediğini düşündüğü için yapar.

Afet zamanı; Kızılayın reklam zamanı mıdır, icraat zamanı mıdır?


İcraatını doğru ve zamanında yapmış olan bir Kızılay’ın, afet bölgesinin her metrekaresinde yer alan yardım çadırlarının göğsüne nakşedilmiş ‘hilali ahmeri’ bütün kanalların, bütün görüntülerini kaplamaz mıydı?


Yani, ekranlarda öyle yer alamıyorsanız, böyle yer alacaksınız, öyle mi?

Hayır, böyle bir zamanda, böyle bir reklam kararını veren yöneticiyi uyaran, uyandıran, sosyal iletişimden anlayan tek bir yönetim kurulu üyesi de mi çıkmadı? 

Söyleyecek birşey yok!
Koskoca Kızılay’ı; tam da bu sırada bu reklamı yapmaya karar verebilen bir yönetici yönetiyorsa, Kızılay’ın hali ahvalinde bir gariplik aramanın anlamı da kalmıyor.
Bilmem, anlatabiliyor muyum?

 

Nerede bu devlet?
Depremin ilk 3 günü bütün yük, tıpkı pandemide olduğu gibi bölgede ayakta kalabilen az sayıda sağlık çalışanının omuzlarındaydı.

Hatay’da 6 hastanenin 5’i çöktü. Yarısı ayakta kalan tek hastane de, ağır yük altında ezildi kaldı. 

TTB web sitesinde, enkaz altında hayatını kaybeden 93 doktoru, isim isim açıkladı. Hem hastaneler hem doktorlar hem de sağlık çalışanları enkaz altındaydı. Hayatta ve ayakta kalanların sırtında kaldıramayacakları kadar bir ağırlık vardı. Asker paranoyası yüzünden devletin desteği gecikince, cefakar ve acılı insanların isyan duyguları ortaya çıkmaya başladı.


Adıyaman’da sağlık çalışanı kadın, Habertürk ekibinin canlı yayınında, “Bu kolonların altında her üst düzey yetkilinin kanı var! Cumhurbaşkanı gelsin buraya, yüzü yetiyorsa gelsin!” diye çığlık çığlığa bu isyanını dile getirdi. 

Sen misin isyan eden?


O güne kadar ortada görünmeyen devlet, hemen o akşam bu kadının evini buldu, kapısını çaldı. Polis eşliğinde savcılık tutanağı imzalatıldı..
Hani neredeyse, “Nezarethane yıkılmamış olsaydı görürdün sen!” dercesine, bu günlerce aletsiz, ilaçsız, insan kurtarma savaşı vermiş sağlık kahramanına ayar verildi, terörle bağlantısı sorgulandı!

Bu nasıl bir tölerans yoksunluğu?
Nasıl bir empatiden yoksun yönetme anlayışı, akıl alır gibi değil!


Deprem bölgesi dışındaki bir çok insan da, sağlık çalışanına yapılan bu muameleye isyan etti. 

Onlardan biri de, olaylara mizahçı gözlüğüyle bakma yeteneğine sahip, ismi bende bir yazar dostum Y.Ö.

İsyanını hicivle dile getirmiş.
Yukarıdaki çizimin fikri ona ait… 

Açılışı ben yapayım da…

Öyle bir zaman ki, 

Siyaset konuşulamıyor, seçim konuşulamıyor, EYT konuşulamıyor, tamam da; 

zamlar da konuşulamıyor.
Oysa etiketler yine her gün değişiyor. 

Kıymanın fiyatı son bir haftada yüzde otuz arttı.
Maydanoz birkaç günde 5 liradan yedi buçuk liraya çıktı.

İşçi, memur, emeklinin aldığı maaş yine her gün erimeyi sürdürüyor.


Deprem öyle canımızı yaktı ki her şey ikinci plana düştü.
Oysa hayat devam ediyor.

Hayatta kalan depremzedeler de bir süre sonra bu geçim girdabının içine girecek.

İnsanımızın bir kesimi varını yoğunu depremzedelerin yarasını sarmaya harcarken bir kesimi de bunu siyasi ve ticari fırsata dönüştürmeye çalışıyor.
Deprem bölgesi dışındaki yağmacılara da dikkat!..