LOMBOZ 29 MAYIS 2022

Bulut’un yeni iddiasi

Jöleli namıyla maruf, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Başdanışmanı, Cumhurbaşkanı Ekonomi Politikalar Kurulu Üyesi ve Türk Telekom Yönetim Kurulu Üyesi Yiğit Bulut, içi dolu bir Tweet atmış. 

Diyor ki:

“Sevgili Kılıçdaroğlu,

Madem seviyeyi çok aşağı çektin, aynı seviyede yazayım

Sen aday ol ( sahiplerin asla seni yapmazlar)!

Diyelim oldun

seçimi kazan

ben kendimi Taksim meydanında sana feda edeceğim!”

“Sevgili Kılıçdaroğlu” ne yanıt verir  bilemem ama bu “kendini feda etmek” gibi büyük bir bedel taahhüt eden iddiaya, itibar edebilmemiz için kaybedilmiş daha önceki bir iddianın müeyyidesini görmemiz icabeder!

Hani “Dolar 3 TL yi geçerse yüzüme tükürün!” 

Demişti ya!
O iddia beşe katladı!

Çok şey istemiyoruz.
Tek bir uygulama videosu yeter!

 

Uzay ve Varank

Varank açıkladı!
‘Uzay-Vatan projesine Astronot bulmak için Bakanlığın gerekli koşulları yazdığı web sitesine 31 bin kişi başvurmuş!
Başvuranlar içinde kriterlere uyan 250 kişi varmış! 

İşsiz vatandaş nasıl bir can havliyle başvurduysa?
Daha mülakat yok!.. Ön eleme yok!.. 

Başvuru koşulları yazıyor. Yaşın şu olacak, eğitimin şöyle olacak, sicilin böyle olacak!..

32 bin başvuru geliyor. 31 bin 750’si çöp!..
Adam daha önündeki formu dolduramıyor. Aya gidecek! 

Hadi onu geçtik!

Varank: kim nasıl bir sorduysa, “ben gidemem klostrofobim var!” demiş!

Bunu duyunca çok üzüldüm tabii.. İçim buruldu!

O kadar yap, et, uğraş, didin.. Kendin gideme!..


Ama sen yeter ki gitmek iste sayın bakanım!

Bu millet cehd eder, Eli değmişken üstü açık discovery yapar, seni de ferahfeza uzaya gönderir! Sonuçta proje değil mi!.. O da proje, bu da proje!

Olmadı, eski ekonomi bakanımızın ünlü veciz sözünde ifade ettiği gibi, Reyiz, Ay’a dört çarpı dört direk otoban projesi yaptırır, seni oraya mercedes makam otomobilinle vasıl eder!

Nasılsa vatandaş o projeye de inanır bu projeye de!..

— 

 

 

O yüzün malzemesi nereden?

Melih Gökçek’in yerinde kim olsa, sadece şu Ankapark yüzünden, değil sokağa çıkmak, ekmek almaya markete gidemezdi!

Ama bu arkadaş hala malum televizyonlarda iktidar savunusu yapmaya, twitter üzerinden Mansur Yavaş’a yaylım ateşe devam ediyor…

Hem de son seçimde kendisini aday yapmayan, görüşmeye bile tenezzül etmeyen bir iktidar adına!

Disneyland’ın bile aşık atamayacağını iddia ederek belediyenin parasını saçtığı 800 milyon doların üzerinde para yemiş, iflas etmiş, elektrik kurumundan bile haciz yemiş bir maktül ortalık yerde yatıyor!

Aynı zamanda bir avukat olan Mansur Yavaş’ın, elindeki evraklara bakarak “Ankara’nın müthiş soygunu” dediği ceset çürümeye başlamış!

Ama müsebbibi, malum televizyonlarda fink atıyor!

On dakikada bir tweet sallıyor!

O yüzün malzemesi nedir?
Polikarbon mudur, polietilen midir, kestamid midir, pleksi midir nedir kardeşim!

Bilelim de ona göre bir çözücü kullanalım!

 

 

“Z Kuşağı oy kullanmasın!”

Bir ‘Hakan Ural Çözümü’

Aslında, ‘Pencere’ tarafından benim vicdanıma bırakılmış bu değerli alanda, sütun santim işgal etmeye değecek, ‘bediü-l beyan’ bir kaynak değil ama 

“Yalakaysam da devletin yalakasıyım!” diyen bir anlayışın, iktidarın çaresizliği ile örtüşen bu “cin fikir” buluşunu, bu köşeyi takip eden Z kuşağı ile paylaşmayı da bir görev addediyorum!

Çünkü ola ki iktidar da ikna olur, 25 yaş altı oy kullanmayacak diye kararname çıkartmaya kalkar!

Yapılan hemen bütün anketler, “Z kuşağı” olarak tarif edilen 1990’ların sonu ile 2010’ların başı arasında doğan kuşağın, yüzde 80’inin muhalif partilere oy vereceğini gösteriyor.
Daha açık bir ifadeyle, bu kuşak ismi ile bugün itibariyle 17 – 25 yaş aralığındaki gençlerimiz tarif ediliyor!
Yani 2023 seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip olan vatandaşlarımızın en genç kesimi!

Anketlerde, yüzde 80’i muhalif partilere oy vereceği belirlenince, birden bire “akıl baliğ” kabul edilmeyen gençlerimiz!

Ne diyor bu gençlere Hakan Ural üstadımız?

“Ülkede siyasetle bir alakan yok! Ülkenin geçmişini, yakın geçmişini bilmiyorsun! Bu gün bu ülkede ne olduğunu bilmiyorsun! Bu ülkenin nelerle mücadele ettiğini bilmiyorsun! İdeolojik olarak tam anlamıyla olgunlaşmış bir düşüncen ve fikrin yok ama oy atıyorsun.. Belirleyicisin! Çok üzücü bir de çok ürkütücü değil mi bu? Oy kullanmamaları lazım bence!”

Yahu arkadaş! 

Bu memlekette ortalama 23 yaşında mühendis, 25 yaşında doktor oluyorsun! Köy enstitülerinin 17 yaşında öğretmenleri köylere gönderdiği. Eğitim enstitülerinin yıllarca 18 yaşında öğretmenler mezun ettiği, senin babana, o 18 yaşındaki öğretmenlerin okumayı yazmayı öğrettiği bir ülken var.

Fatih İstanbul’u 17 yaşında fethetti demeyi biliyorsun!

17 yaşındaki genci “devleti yıkacak akla sahip!” diye idam ediyorsun!

Bu genç ‘milli astronotluk’ için başvuru yapabiliyor!

Ama oy vermeleri ürkütücü öyle mi?

Sen önce git, “yalakası” olduğunu ifade ettiğin devleti hasbelkader yöneten abilerinin, “okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor!.. Ben her zaman cahil halkın ferasetine inanıyorum!” dedikten sonra, ödül olarak YÖK’e atadığı profesörleri ile bir helalleş!

 

Cumhurbaşkanı Abdülhamid’i nereden tanıyor?

Ünsal Ünlü’nün yayın başlığında yazdığı gibi “Cumhur İttifakı ortak adayını belirledi: Abdülhamid!”

Hani Abdülhamid sağ olsa var ya, Cumhurbaşkanı’nın da banko adayı o!

Halbuki tarihçiler Abdülhamid’i farklı anlatıyor!

Prof. Hüseyin Çelik, Yavuz Oğhan’ın ‘Bi’de Bunu İzle’ programında tek tek anlatıyor:

-Osmanlı padişahları arasında en fazla toprak kaybeden padişah Abdülhamid.

1 milyon 500 bin km kareden fazla, yani iki Türkiye kadar toprağı, üstelik de savaşmadan kaybeden kişi o.

– Osmanlı’yı en fazla borçlandıran, padişahlar içerisinde en fazla ‘istikraz yapan’ yani dış ülkelerden borç para alan padişah Abdülhamid. Osmanlı padişahları 41 kere borç almış, bunun 20’si Abdülhamid döneminde…

-Vahdettin’den de önce, İngilizlere ilk sığınan padişah Abdülhamid. 1877’de İngilizlerin kendisini koruması karşılığında Kıbrıs adasını ingilizlere hediye eden ta kendisi.

Ölümü de idam edilerek değil, kalp krizi sonucu gerçekleşiyor.. İma edilenlerin aksine Balkanlar’ın kaybedilmesi sırasında sürgünde bulunduğu Selanik’ten onu oraya süren İttihatçılar tarafından “ne de olsa padişahtır, canı buralarda heder olmasın!” diye İstanbul’a getirilip Yıldız Sarayı’na yerleştirildikten çok sonra hayatını bu sarayda kaybediyor…

Kim anlatıyor bunları:

AKP’de Milletvekilliği, Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı yapmış olan, Konu ile ilgili araştırmalar yapan, makaleler yazan Siyasi Tarihçi Prof. Dr. Hüseyin Çelik anlatıyor.  

Peki, Sayın Cumhurbaşkanımız neden, Abdülhamid’i “Tek karış toprak kaybetmeyen padişah!”, “İdam edilerek şehit edilen büyük sultan!” olarak , tanıyor, anlatıyor?”

İnanmayacaksınız ama neden biliyor musunuz?

Çünkü Abdülhamid ile ilgili bütün bilgisi TRT1’de  5. sezon, 154 bölüm yayınlanan, Osman Bodur’un “Payitaht Abdülhamid” dizisinden…

Osman Bodur öyle yazmış!
Cumhurbaşkanı da öyle biliyor, diziyi 154 bölümdür gözünü kırpmadan izleyen vatandaş da öyle biliyor!
Birine hesap soracaksanız, gidin Osman Bodur’a sorun!

Adam dizide öyle!..

 

İyi haber kötü haber

Bir iyi bir de kötü haberim var.
Önce kötüsünü söyleyeyim.

Dünyada 10 günlük buğday stoğu kalmış.

Şimdi de iyi haber. 

Hepimiz seve seve zayıflayacağız!

 

Lomboz 27 Mayıs 2022

İyi ki astronotumuz yok!

Allahtan, yetişmiş tek bir astronotumuz bile yok!

Her türlü pilotumuz var ama astronotumuz yok!

Neden “iyi ki yok!” diyorum?

Çünkü olsaydı çoktaaan yurtdışına ‘fıymıştı!’

Canımız, bir de ondan sıkılacaktı!

Onca eğitim imkanı yarat, hava tünellerinde idman yaptır, uzay havuzlarında dalma çıkma dersleri ver, çeşit çeşit uzay kıyafetleri dik, envai çeşit uzay başlıkları yap, alet edevat hazırla, sonra “maaş düşük!” deyip çeksin gitsin!  

Üstelik yetişmiş bir astronotun, bu memleketten göçmesine sebep olacak faktörün, sadece geçim derdiyle sınırlı kalmayacağından da eminim.

Mesela astronot dövmek gibi bir milli sporumuzun da astronotun yurt dışına kaçmasına sebep olacağından hiç kuşkum yok! 

Çağanoz yürüyüşlü cevval delikanlılarımızın, iki duble çakıp “pilot” olunca, nam için astronot dövmek üzere arayışa girmesine kim mani olabilir ki?

Bir astronotumuz olsaydı, illa ki yurtdışına kaçacağını nereden biliyoruz?

Çünkü neredeyse, herhangi bir alanda yetişmiş, yurtdışına kaçmayan ya da kaçmayı düşünmeyen genç uzman yok gibi birşey!
Mühendisi gidiyor, mimarı gidiyor, doktoru gidiyor!.. 

Astronotu niye dursun ki?


Buyrun, TTB’nin istatistiklerine göre örneğin, 2012 yılı içerisinde toplam 59 doktor yurtdışına yerleşmişken, bu sayı her yıl gitgide artarak, 2021 yılında 1361 olarak gerçekleşmiş!

2022’de gidenlerin daha da artmış olduğuna hiç kuşku yok!
Yıl sonunda göreceğiz.

10 yılda, 7 binin üzerinde yetişmiş doktoru ülkeden kaçırmışız..

Bu rakam, tüm tıp fakültelerimizden iki yılda mezun olan doktor sayısına eş!

Yakın gelecekte hastanelerden ‘Hintçe bilen eleman aranıyor’ şeklinde ilanlar verildiğini gördüğünüzde şaşırmayın! 

Çünkü aile hekiminiz, Türkçe bilmeyen bir Hintli olacak ve kendisine mabadınızı göstermeden ‘basurum azdı’yı anlatamayacaksınız!

 

Yurtdışında yaşamayı göze almak kolay iş değil. Maceraya açık bir kaşif ruhuna sahip olmak lazım. 

Ama gitmek yerine kalmak, ya da gitmişse bile geri dönüp ülkesini bu yalan düzenden kurtarmaya çalışmak, daha büyük bir şövalye ruhu gerektiriyor!


Ukrayna’da, bırakın düşük ücreti, bırakın kötü yaşam koşullarını; doğrudan ‘savaşmak üzere’ çoluk çocuğu ile tren garlarında vedalaşma görüntülerini izlediğimiz gençlerin ülkeleri bizim ülkemizden daha mı değerli?

Gidenlere, “doğru yapıyorlar!” dersek, “Türkiye’ye kaçacağınıza neden, kalıp ülkenizi kurtarmak, koşularınızı düzeltmek için savaşmıyorsunuz!” sorusunu, -üstelik çoğu eğitimsiz- Suriyelilere sorma hakkımız olur mu?

 

Kurt Cobain’ca

Pandemi başlangıcından bu yana ilk kez bir kahvehaneye girdim.

Bir masaya oturup çay söyledim.

Kahveci çayı bırakırken kendisinden, çayı şekersiz içen herkesin yaptığı gibi, kaşığı ve tabağın kenarına koyduğu, kağıda sarılı bir çift küp şekeri almasını rica ettim!
“Abiy, kalsın istersen.. Şekerlisi de şekersizi de aynı fiyat!” dedi…

“Anlamadım?” dedim..

“Yani…” dedi ciddi ciddi, “şekere ayrı para almıyoruz!”

Meğerse, şeker fiyatı çok artınca, şekersiz çayı daha ucuza veren kahvehaneler türemişmiş!…

Ben kahvehane kahvehane gezmediğim için bilmiyorum!..

Biz kahveci ile şeker muhabbeti yaparken masaya ilişen yaşlı abi de onayladı.

“Aha fırının yanındaki kahvere şekersiz çay iki buçuk milyon, şekerli üç milyon!” dedi.

İçi boş tost, yani kaşarsız, sucuksuz, inceden bir tabaka salça sürülerek satılan ‘ucuz tost’ olayını epeyce duydum ama ucuza şekersiz çayı ilk kez işitiyorum!

Kulaklığımı taktım. Çayımı yudumlamaya başladım..

Masaya ilişen abi, “Ne dinliyorsun?” diye yekten sordu..

Kulaklığı çıkardım!
Aslında ben de özledim kahve muhabbetini ama ters bir yerden girdik. Farkındayım.

“Kurt Cobain’i duydun mu?” dedim.

“Yok duymadım. Kurt bilirim de… Bizim oralarda bayaa vardır!..”

“İşte onu dinliyorum!” dedim.

Giriş tuzsuz oldu ya!.. Oldu olacak biraz motoru zorlayayım bari diye düşündüm.. Yanacağı yerden yansın!

“Peki Bitcoin diye birşey duydun mu?” diye sordum..
Abi, bir düşünür gibi yapıp dudağını büzdüyse de, “yok duymadım!” diye cevap verdi.

Ben dümdüz devam ettim!

“Nirvana’nın efsane solisti Kurt Cobain’in, ‘Smells Like Teen Spirit’ parçasının videosunda çaldığı, gitarların şahı ‘Fender Mustang’ satışa çıkarılmış. 700 bin dolara gidecekmiş!

İster misin bir de kripto para karşılığı satılsın?” dedim.

Dedim ve el frenine asıldım!..

Masada beş on saniye bir sessizlik oldu. 

Abi, bu ince es’ten sonra, tek anladığı yerden, ‘satılsın’dan sürkontur çekti!

“E satılsın, n’olacak?” 

“Ne olacak?” diye devam ettim:
“Kurt Cabain’ca, Coin’in. Maskarası olacak!”

Abi, biraz duraladı..
Sonra kafasını yana bükerek kısık bir sesle sadece, “yani” dedi…

‘Yani’yi o kadar zayıf tonladı ki, arkasında ünlem mi yoksa soru işareti mi vardı anlayamadım!

 

Haftanın twiti:

Urfalı dayı Nuh tufanını anlattı:

“Allah dedi: Ey Nuh! Eşiyi, ahbabiyi topla, ben burdan suyu saliyam!”

 

 

 

Haftanın çözümü:

Haftanın çözümü AKP Ankara İl Başkan Yardımcısı Mehmet Yılmazer’den geldi!

Karpuzu ancak dilimle alabildiğini söyleyen bir vatandaşa: “Karpuzu kendiniz yetiştirin!” dedi.
Sayın Yilmazer, hadi karpuzu, hıyarı, bilemedin domatesi, biberi balkonda kendimiz yetiştirdik!

Peki doğalgazı, akaryakıtı da biz mi rafine edelim? 

Elektrik için santralı da biz mi kuralım?

İbrahim Tatlıses anlatmıştı.
Urfalı, şoförlüğü yeni öğrenmiş. Daha ilk gün, yolda adamın birine çarpmış. 

Toplaşanlara kendini şöyle savunmuş: “Babey direksiyonu ben tutam, vitesi ben değiştirem, gaza ben basam, yov adami da ben mi kollayam?”

 

 

Haftanın paradoksu
Gazeteci Ayşe Baykal, Muhtar Dernekleri Federasyonu Başkanı Selami Aykut ile konuşmuş.
Başkan Aykut: AKP’nin çıkardığı 5490 sayılı kanunun, muhtarlık sistemini yok ettiğinin ısrarla altını çizdiği söyleşinin sonunda diyor ki:
Cumhurbaşkanının göreve geldiği günden bugüne muhtarlara verdiği değere asla bir sözümüz yok, açıkçası kendisine bu konuda müteşekkiriz de… Ama bir taraftan Cumhurbaşkanı muhtarlık kurumuna bu kadar değer verirken diğer bir taraftan muhtarlık sisteminin göz göre göre yok edilmesine açıkçası biz de pek anlam veremiyoruz.”

Selami Aykut’un bu cümlesinden çıkan anafikir şu: “Cumhurbaşkanı, muhtarlık sistemine çok değer veriyor ama aynı zamanda onu yok ediyor!..”

Hem sevme, hem yoketme durumu var ise ve bundan ötürü müteşekkir isek ortada şu üç durumdan biri var!
Seçimi size bırakıyorum…

  1. Sevmiyor, seviyor gibi yapıyor!
  2. Sevmiyor, sevmediğini siz de biliyorsunuz ama sevmiyor diyemiyorsunuz!
  3. Seviyor ama liyakat sorunu var! Bilmeden yok ediyor!

Ha!.. bana sorarsanız “c” derim..
Aslan, yavrusunu severken öldürürmüş!

 

LOMBOZ 22 MAYIS 2022

Görüntülü dinlemek, izlemek için: www.youtube.com/piartetv

 

Cahit neden gitti?

Şimdi koskoca Cahit, oldu mu sana mücahit?

Adamların “maşallah” dediği 3 gün yaşamıyor!

Halbuki, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilgili, -o partisi ile arasındaki ipleri neredeyse kopartan- açıklaması üzerine Özkan’ı, “Partimizim görüşü değildir, kendi görüşüdür, bizi bağlamaz!” diyerek adeta ışın kılıcı ile fırçalayan Ömer Çelik, bir gün sonra, “Aramızı kimse bozamaz!” diye bir gönül alma operasyonu yapınca mesele duruldu, herkes söylediğiyle kaldı, konu kapandı izlenimi oluşmuştu.

Devamını Oku

LOMBOZ 20 MAYIS 2022

Teknoloji:1 – İnsan:0

Bir hayalimiz vardı!

Gelişen teknoloji işimizi çok kolaylaştıracaktı. 

Robotlar üretim yaparken biz denize girecek, güneşte tas kebabı yapacaktık!
Ağır işleri enayi robotlara devredip rahatımıza bakacaktık!

Meğerse bize rahat batmış!

Devamını Oku

LOMBOZ 13 Mayıs 2022

CHP üstüne gitmeli?

Konumuz, Süleyman Soylu’nun yinelediği bir iddia; Daha önce adını vermediği bir CHP’linin, yine adı verilmeyen bir ülkenin büyükelçisi ile görüşmesi ve bu görüşmede kullanıldığını iddia ettiği bazı cümleleri dile getirmesi!.. 

Devamını Oku

LOMBOZ 8 MAYIS 2022 PAZAR

Ne Soros’muş be!

Ortalıkta bir Soros ezberi var!

Önüne gelen birbirini Sorosçuluk’la suçluyor.

En son, “Sığınmacıları geri gönderme partisi” daha yaygın bilinen adıyla “Zafer Partisi”ni kuran ve partisinin amacını, ‘tarihin en hızlı geri gönderme operasyonunu yaparak Türkiye’deki sığınmacıları bir yılda ülkelerine geri göndermek olarak açıklayan Ümit Özdağ, sığınmacılardan doğrudan etkilenen kesimler tarafından ilgi görünce, İçişleri Bakanı Soylu ile doğal bir polemik gelişti.. 

Soylu, Özdağ’a envai çeşit verip veriştirdiği konuşmasının kreşendosunu “Soros Çocuğu” ifadesi ile tamamladı!

“Soros çocuğu”; hemen peşine eklenen “Operasyon çocuğu” cümlesi ile birleşince alt anlamı daha da pekişti ve ardından, Özdağ’dan bir ‘çıplak elle düello’ daveti geldi!
Tabiidir ki memleketin tansiyonu bir anda zıpladı!

Herkes çekirdeğini, çiğdemini hazırlayıp, ertesi sabah saat onbiri beklemeye başladı.


Malum, dünyada yazılan her hikayenin içinde, Homeros’tan ya İlyada ya da Odyssey vardır. Bu hikayenin içine kaçan ‘İlyada’ benim hayalimde, Truva kale duvarları önünde, elinde kılıcı, “Hektooor!.. Hektoooorr!” diye kükreyerek Hektor’u birebir ölüm düellosuna davet eden Akhilleus’u canlandırdı!

Devamını Oku

Haftanın Karikatürleri

LOMBOZ 6 MAYIS 2022 CUMA

İBB’deki terörist olayı

Muhaliflere yönelik tutuklamaları; mutad olarak gece yarısı ile şafak vaktini bağlayan, gecenin en ürpertici saatlerinde, gece ışıklarının şavkıyla parıldayan otomatik tüfeklerin tehditkar namluları eşliğinde kapıları çalıp, çoluk çocuk, ev ahalisini yataktan uğratarak gerçekleştiren polis, “İBB’nin tek teröristi” olarak lanse edilen Şafak D. isimli kadını almak için hiç acele etmedi.  Devamını Oku

LOMBOZ 1 MAYIS 2022 PAZAR

 

 

Deniz bitti, vur abalıya!

Bizim Karadeniz’de, eline biraz para geçen ortalama vatandaş, ya müteahhitliğe ya da otomobil galericiliğine soyunur! Devamını Oku