Lomboz 31 Ocak 2021 PAZAR

 

Gülnaz Şırınga ve Parodi Haber
Hiciv, yergi demek. 

“Mizahi hiciv” ise bir konu ile ilgili bir yergiyi bir eleştiriyi, okuyanı güldürerek, eğlendirerek yapmak anlamına geliyor.
Zaman içinde ‘mizahi hiciv’ kelimesinin yerini ‘yaygın yanlış’ olarak kendi başına ‘hiciv’ almış.

Devamını Oku

LOMBOZ 29 OCAK CUMA

Pandemide Kolonyacı da kapanırsa

Reis’e göre “Bazı dostlar söylüyor ama kapanan dükkan yok!”
Gümrük ve Ticaret Bakanlığına göre ise 180 bin işyeri pandemi nedeniyle kapalı. Ama bunların azımsanamayacak bir kısmı da bir daha açılmayacak şekilde kapalı. İstatistikleri bilmem. Etrafımızda net bir şekilde görüyoruz.
Kapanmalar yalnızca pandemi nedeniyle değil…
Devamını Oku

Haftanın karikatürleri

Gülnaz Şırınga Meselesi (birinci elden)

Bir başına Özlem Gürses ne yapsın?

Gazete Pencere; ilk çıktığı günden itibaren, bana gazetenin logosunun yanında bir, günlük karikatür alanı açtı.

Devamlı okurlar bilir;  o günden bu yana orada çiziyorum.
Bir de ‘Lomboz’ isimli bir mizah köşemiz var ki orada da her Cuma ve Pazar günleri kendi üslubumuzca, ortaya karışık, hem yazıyoruz hem de çiziyoruz.

Geçtiğimiz Cuma, bizim Lomboz köşesinde, Beyaz Saray güvenlik müdürünün, Trump geri gelmesin diye Beyaz Saray’ın dış kapı kilit göbeğini değiştirmesi haberimizin hemen üstünde yer alan, “Gülnaz Şırınga isimli hemşirenin,  Bahçeli’nin aşısını yaptıktan sonra evine giderken ‘canımızı yakanın canına okuruz’ sloganıyla darp edilmesi” haberi ses getirdi.

Ses getirmesinin nedeni, sağolsun Halk Tv. programcısı Özlem Gürses’in, bu mizah haberi bir an için gerçek haber sanıp programında okumuş olması. 

Gürses, sonrasında da “Hata yaptım, bu bir mizah habermiş!” deyip özür dilemiş ama öyle bir sosyal medya lincine uğramış ki o kadar olur! 

Halbuki; Hata insani, özür ise erdem.

Olay üzerine Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı “Personelimiz içinde ‘Gülnaz Şırınga’ isimli bir çalışan kayıtlı değildir!” şeklindeki açıklaması, bana, Gülnaz Şırınga haberinden daha komik gelmedi desem yalan olur.

Teyit.org’dan da aranıp “bu mizah yazısı, gerçekten de bir mizah yazısı mı?” şeklinde sorgulanınca yazmak şart oldu.

Aslında Özlem’in de, onu linç edenlerin de kusuru yok!
Kusur benim!..

Ya da benim gibi bu ülkede hala mizah yapacağım diye debelenenlerin..
Çünkü artık gerçek denilen şey o kadar absürtleşmiş o kadar mizah haline gelmiş, o kadar mizah ile yakınlaşmış ki bir mizahçının bununla yarışması söz konusu değil.

Tansu Çiller’in başbakan iken “Trabzon’u Akdeniz’in incisi yapacağız!” açıklaması sadece basit bir gaf idi.
Ya da Özal’ın Ahmet Özal ile ilgili iddialarda bulunan Erdal İnönü’ye -hesapta torunu Turgut’u kastederek- “Ahmet size ağır gelir, siz Küçük Turgut’la uğraşın!” demesi ve  SHP’li Cüneyt Canver’in işin içine Semra Hanımı da katan manidar cevabı, karşılıklı seviye sorunlu bir polemik idi.


Oysa bizzat Sağlık Bakanımıza ait olan “Bu hastalığa karşı elimizde güçlü bir koz var! Yakalanmamak!” sözü bir mizah yazarını kıskandıracak dolgunlukta, derin bir espridir. Üstelik de espri niyetiyle söylenmediği için etkisi katmerlidir.
Reanimasyon doktoru Hayati Abi’nin “Ölüme karşı elimizde güçlü bir koz var! Ölmemek!” demesi gibi bir şeydir.
Mizahçıyı, “Ben bunu nasıl Sağlık Bakanı’ndan önce düşünemedim!” diye hayıflandıran sağlamlıkta bir repliktir.
Bununla nasıl yarışırsın?

Misal; “İşsizlik artarken istihdamı da arttırdık” haberinin beyin yakan matematiği  herhangi bir mizah yazarı tarafından yazılırsa komik buluş sınıfına girer. Ama bunu TUİK, mizahçıdan önce yazınca mizahçı, elma şekerini kaptırmış ilkokul bebesi gibi eli böğründe, kalakalır!  

Misal; “Bizim arkadaşlar kızıyor ama yüksek faize karşıyım!” özlü sözünü, hem her şeyi bir kararname ile itirazsız uygulatma yetkisine sahip hem de bu icraattan sorumlu bir Cumhurbaşkanı söylerse, biz mizah yazarı olarak bu kaliteli buluşla nasıl yarışabiliriz?.

Misal; “Koronavirüs ile mücadele kapsamında uygulanan sokağa çıkma yasağında D-100 karayolunda uzun araç kuyrukları oluştu!” şeklindeki gazete haberi mizahın çapraz çelişkisini bihakkın taşımıyor mu? Mizahçı bunun üzerine nasıl bir buluş yapabilir ki okur da mizah ile gerçek olanı ayırt edebilirsin?

Misal;  anlı şanlı bir yandaş televizyonun, GTA 4 oyunun hileleri listesini yayınlayıp, “Fetö’nün darbe şifrelerini bulduk!” şeklinde yaptığı haberdeki cinlik, hangi mizah yazarının havsalasının ürünü olabilir? 

Mizahçı olarak “Üzerlerine biber gazı atılan direnişçiler gözyaşlarını tutamadı!” manşeti ile belki baş ederiz ama “Gökkuşağı simgeli ürünlere Ticaret Sanayi Bakanlğının +18 yasağı getirmesi” haberi ile nasıl rekabet edeceğiz?

Bir ülkede, gerçek ile mizahın arasındaki sınırın kalkması, mizahın gerçek, gerçeğin de mizah gibi algılanması mizahı üretenlerin değil, gerçeği üretenlerin sorunudur!

Gerçeği gerçek gibi üretin kardeşim, karışıyor sonra!


LOMBOZ 24 OCAK PAZAR

 

Dünya Trump’tan kurtuldu mu?
“Bu soruya evet!” cevabını vermeyi çok isterdim.
Ama henüz değil!
Çünkü “Trump” bir şahıs, bir kişi değil.
Trump bir anlayış.
Irkçılık, bencillik, ben’cilik sosuna bulandırılmış “tüccar başkan” anlayışı.
Üstelik de sadece Amerika’ya özgü değil.
Global bir siyasal pandemi!

Devamını Oku

LOMBOZ 22 Ocak CUMA

 

Erdoğan’lı seçim anketleri 

Kıdemli Ak Parti televizyon yorumcuları, tv programlarında seçim konusu gündeme geldiğinde “Erdoğan, henüz Cumhurbaşkanlığı’nın ilk döneminin yarısında!..” ifadesini  sık sık cümle içinde kullanarak akıllarınca ‘kulaklara perçinleme’ çalışması yapıyorlar.

Dersin ki kırk kere söyleyince, bu itiraz edilemez hale gelecek!


Durum adeta mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benziyor. Devamını Oku

Haftanın Karikatürleri

Lomboz 17 Ocak 2021 PAZAR


Kahin arıyorsanız bilim insanlarına bakın

Mikolog, Jilber Barutçiyan ’diyor ki: “Bütün mantarlar yenilebilir. Ancak bazıları son yemeğiniz olur!”

Ben şimdi: “Yakında mantar zehirlenmelerinden çok insan ölecek!” desem, yakında medyada mantar zehirlenmeleri haberleri dökülmeye başlasa, bu beni kahin yapar mı?

Yapmaz!

Devamını Oku

Lomboz 15 Ocak 2021 Cuma

 

Battaniyeli değil aşılı eğitime geçin!

Çocuklarımızın, uzaktan eğitimden sonra şimdi de ‘battaniyeli eğitim’e geçmesi tartışılıyor.
Sınıfların pencerelerini açacaklar..
Çocuklar ve tabi ki öğretmen battaniyelerine sarılacak.
Kar, boran, açık kapı ve pencerelerden esip savururken ders yapacaklar!
Olur mu?
Olur ama çok zor.

O çocukların kapıları pencereleri açık sınıflarda “cereyanda” kalıp hasta olmalarını, ders aralarında, koridorlarda, tuvaletlerde, sosyal mesafelerini koruyamayıp virüs alışverişi yapmalarını, sadece ‘battaniye buluşu’ ile nasıl önleyeceksiniz?

Devamını Oku

lomboz 7 ocak 2021 cuma

Komedi gibi rektör

Taze Rektör Melih Bulu, Cüneyt Özdemir ile telefon üzerinden  görüntülü röportaj yapıyor.
Hoca, Rektörlük makam odasında.

O esnada, dışarıda pencerenin 20 metre ilerisinde öğrencilerin canhıraş protestosu var.
Gırtlaklarını paralarcasına yuhalıyorlar..

Sesler yayına yansıyor. 

Cüneyt Özdemir, telefonun diğer ucunda..  Soruyor.. “Sesler nedir?”

Rektör, gülerek, “öğrenciler..  Protesto ediyorlar galiba!” diyor. Ayağa kalkıyor. 

Pencerenin önüne geçip dışarıdaki öğrencilere el sallıyor!

Evet!.. Sanki onu alkışlayan, sevgi gösteren bir topluluk varmışcasına dışarı el sallıyor..

“Hallederiz, birazdan bir çay içer çözeriz!” gibisinden bir şeyler söylüyor..
Hoca: pencere dışındaki görüntüyü tam vermiyor, kayıtsız gülümseyerek bir süre el sallamaya devam ediyor.
Öğrenciler, Melih Bulu’ya tepkili ama meseleleri doğrudan Melih Bulu değil.
Gittikçe daha fazla otoriterleşen ve neredeyse nöbetçi öğretmenleri bile ‘tek adam’ işareti ile belirlemeye çalışan ve üzerlerine doğru gelmeye devam eden yoğun sise karşılar.

Sadece öğrenciler mi?
Boğaziçi’li öğretim üyeleri de devir teslim töreninde törene sırtlarını dönüyorlar!

Bu durumda bu iş nasıl yürüyecek?

Yürüyecek gibi değil!

Benden naçizane bir öneri:
Hocam çekmecelere fazla yayılma!..

Toplanman zor olmasın.

Kolay geldin, en azından kolay gidersin!

 

Türk Milletinin doğalgazla imtihanı!

Hatırlıyorum da doğalgaz gelince ne kadar sevinmişti insanlar..

Odun kömür taşımaktan, soba yakmaktan kurtulmuş, biraz kışın keyfini çıkartırız diye düşünerek sevinçle saatlerini taktırmış, kombilerini satın almışlardı.

Uzunca bir süre her şey yolundaydı.

Özellikle son dört-beş yıldır doğalgaz; bırakın kışın keyfini çıkarmanın aracı olmayı doğrudan karakışın bir numaralı stres kaynağı olmaya başladı.
Çünkü evin rutin masraf kaleminin bir ayrıntısı iken, ana gider kalemlerinden biri haline geldi. Kira gibi, araba taksiti gibi birşey oldu.

Hele bu günlerde memleketin kahir ekseriyetinin doğalgaz karşısındaki 5-0’lık hezimetini anlatmaya gerek yok.
Benim işçim, benim memurum, benim emeklim, yazın kıymetini anladı. Baharın gelişini daha bir yanık özlemle bekler oldu.
Hıdrellezler daha bir anlam kazandı! 

Kıştan çıkan vatandaş, savaş sonrası stres sendromu yaşıyormuşcasına bir süre boş boş bakıyor etrafına…


Yazın, düşen doğalgaz faturaları, kış gazilerini bir miktar terapi eder gibi olsa mutluluk fazla sürmüyor..
Hemencik kış geliyor vicdansız!

Artık her evin bir kombi sorumlusu var!

Dikkati oda sıcaklığının, gözü kombinin üzerinde..

Ayarlarında bunca dikkat ve ehemmiyetle bu kadar sık oynadığımız cihaz, bir kombi değil de bir Apollo modülü olsaydı çoktan ayın karanlık yüzüne yumuşak inişi gerçekleştirmiştik.

Kentlerine doğalgaz geldiğinde bayram yaparak kutlayanlar, şimdi borcundan kapanan doğalgazları yüzünden yeniden oduna kömüre dönerek ödenememiş fatura yığınının önünde yas tutuyorlar.


Avrupa’da hem maaşlar bizden çok yüksek, hem doğalgaz bizden çok ucuz!

Üstelik de Mavi Akım’ından Türk Akım’ına, Trans Adriyatik’ten Tanap’ına, Rusya-Türkiye doğalgaz boru hattı ile Anadolu bir doğalgaz ‘hub’u haline gelmişken!
Yahu doğalgaz neden bu kadar pahalı arkadaş?

 

Melih Blue

Haberciler, yorumcular, Boğaziçi Üniversitesi’nin istenmeyen rektörünün soyadını ısrarla son ‘u’ yu inceltip “Bulû” şeklinde uzatarak okuyunca, soyisim kulaklara ingilizce: ‘mavi’ ya da  ergenlik anlamında: ‘Blû’ şeklinde nakşediyor.

Arkadaşlar bunu niye yapıyorsunuz?
Ne mavi ne ergen!
Adamın soyadı Bulu.
‘Buldumcuk’un ‘bu’su, ‘sulu’nun ‘lu’su..
Bu-lu..
Lütfen!

 

 

 

Aşı kazanı el altından kaynıyor!

Ne, ne kadar geldiği belli. 

Ne gerisi ne kadar, ne zaman geleceği belli.

Ne aşıya ne zaman nasıl başlanacağı belli!
Ne gelen aşının yapılabilir olup olmadığı belli.

İlgili bilim merkezi, gelen aşının uygun olup olmadığını araştırıyor. sonuç 14 gün sonra çıkacakmış!

iyi de bunun aşıyı almadan önce zaten belirlenmiş ve aşının ona göre alınmış olması gerekmiyor mu?

Yani aşıyı alelacele mi aldık?

Yapılan bir araştırmaya göre Covid-19 konusunda şeffaf davranmayan ülkeler listesinde 100 ülkenin içinde 97. sıradayız..

Ve herkes biliyor ki gerçek kayıp sayısı, resmi olarak açıklanan 200 kişinin çok üzerinde.
Büyükşehir Belediyesinin verdiği sayıya göre sadece İstanbul’da ölü sayısı 94 kişi.
Basit bir orantı hesabı ile tüm Türkiye’ye oranlar isek kaybımız, “15 milyonda 94 kişi ise=>83 milyonda 520 kişi” yapar. 

Aşının geciktiği her gün en azından 520 vatandaşımızı kaybediyoruz!
El insaf!


Trump ortalığı karıştırdı

Seçimleri kaybedince “hile yapıldı!” gerekçesine sarılan ve birkaç gün önce çaresizlikle: Georgia Eyaleti seçim sorumlusunu telefonla arayarak “seçim sonucunu değiştirin!” baskısı yaptığı skandalı ortaya çıkan Trump’ın, bindirilmiş kıtaları Washington’da Kongre’yi bastı.
Kongre oturuma ara verdi. ve Başkent’te 12 saat sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 

Peki ne olur?

Hiçbir şey olmaz!
Trump, bu ayın 20’sinde başkanlığı efendi efendi Biden’e teslim edecek ve saunaya girer gibi uzun süreli bir yargılanma seansına girecek!..
Bu kadar dezenformasyonla iktidar saltanatını sürdüren Trump, aslında buraya kadar iyi bile geldi!..

Ama maatteessüf sandık var ise dışarıdan en güçlü gözükenin bile garantisi yok!
Yeter ki sandık sayımları sonucu yenilgiyi tescil etsin!

Amerikan başkanı olsan çaresi yok!

Tıpış tıpış gideceksin!