Lomboz 31 Ocak 2021 PAZAR

 

Gülnaz Şırınga ve Parodi Haber
Hiciv, yergi demek. 

“Mizahi hiciv” ise bir konu ile ilgili bir yergiyi bir eleştiriyi, okuyanı güldürerek, eğlendirerek yapmak anlamına geliyor.
Zaman içinde ‘mizahi hiciv’ kelimesinin yerini ‘yaygın yanlış’ olarak kendi başına ‘hiciv’ almış.

Mizah yazarları bu “mizahi hiciv” yazılarını, düz eleştiriden bunalmış okurları bir nebze de gülümsetmek, eğlendirmek için yazar.

“hani güldürürken düşündürmek” denilen hikaye.

Mizahçıya tanımlanan toplumsal iş budur!
“Yav, mizah da neymiş, olmasın, ortalık karışıyor!” derseniz, o başka.
Yazı bulunduğundan beri bunu diyen bir kesim var.

 …

 

“Gülnaz şırınga” esprisi için televizyon ve köşe yazılarında “parodi haber” tanımlamasını çokça gördüm.
Oysa ‘parodi haber’ diye bir şey yok! 

Parodi haber, yalan haberle akrabalık kursun diye işine öyle gelenlerin kullandığı, onlardan duyanların da bilmeden kullandığı bir tanımlama.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde Parodi şöyle tanımlanıyor: “Ciddi sayılan bir eserin bir bölümü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir özellik vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki yaratan bir oyun türü.”


Bu bir oyun türü değil!. Bir mizah yazısı. 

Haber şeklinde olabileceği gibi ilan biçiminde, hikaye, makale, şiir, roman biçiminde bile olabilir. Çizgiyle yapılırsa karikatür olur. Yazdığınız zaman mizah yazısı..

Ben Gülnaz Şırınga’yı yazdığım sıra yurdum insanını bir nebze güldürürüm eğlendiririm diye hayal kurarken, olup biteni izleyince baktım ki yurdum insanı benim pabucu normal dama değil gökdelenin damına atmış!

Mizahın dibine vurmuş.

Yüzbinlerce sosyal medya paylaşımı.. Yüzlerce haber, günlerce tv programlarında tartışma konusu, Meclisteki grup toplantılarından, yerel gazetelere kadar heryerde.. 
Konuyu anlayanlar, yanlış anlayanlar, kullananlar, çakanlar, espri yapanlar, dalga geçenler, savunanlar.. 

Kıyamet kopmuş!
Ama en ciddisi bile komedi.

Misal; Olayın, bir büyük resmin parçası olduğunu, iktidar unsurlarını alaya almak için dış güçlerin bir tezgahı, planlı bir prova olduğunu iddia eden tv programlarına bile rastladım.

Misal; Gülnaz Şırınga isimli twitter hesabı açan bir uyanık sosyal medya girişimcisi binlerce takipçiye ulaşmış. “Beni çok dövdüler, hala yanlarım ağrıyor!” diye takipçi sayısını arttırmaya çalışıyor. 


Misal; -Beni en çok güldüren- Devlet Bahçeli’nin Meclis’te yaptığı grup konuşmasında, olayın mizah olduğunu anlamamış gibi anlatmaya başlaması ile salon önce buz kesiyor. Salonda bunun bir mizah haberi olduğunu bilen herkes önce bir “eyvah!” çekiyor!

Çünkü -teşbihte hata olmaz- Bahçeli’nin inceden bir “sekeli” olduğunu hatırlıyorlar.  Birkaç ay önce, yine bu salonda “pasta” kelimesini bir türlü hatırlayamayıp, konuşma ortasında kala kalarak trendtopik olması, yakınlarda geçirdiği rahatsızlığın ‘anlak formunda’ bir erozyon mu yarattığı sorusunu akıllara getiriyor.
‘Gülnaz Şırınga’nın da bir mizah kahramanı olduğunu anlamamış olması bir felaket olur, yandık!’ diye düşünüyorlar.

Bahçeli, “Zavallı hemşire ‘Gülnaz Şırınga’nın nasıl saldırıya uğradığını, nasıl acile kaldırıldığını, kendisine geçmiş olsun dileklerini..” anlatırken, endişe içindeki salon adeta nefes almıyor..
Ne zaman ki “…arkadaşı Gülendam Enjektör!” ibaresini kullanıyor, salon derin bir oh çekiyor ve cümle sonunda Bahçeli’yi çılgınca alkışlıyor.
Çünkü onlara “Oh be!” dedirten, Bahçeli’nin enjektör göndermesi ile çaktığı espri değil, onun akli melekelerinden endişe etme sıkıntısından kurtulmanın rahatlığı. 

 

Halbuki görüyoruz ki; Bahçeli’de adeta bir tiyatro oyuncusu gibi oynayarak cümlenin sonuna kadar kendi grubunu ve dinleyenleri trollüyor!..

Misal; Sağlık bakanlığı yetkilisi açıklama yapıyor. “Gülnaz şırınga diye bir personelimiz bulunmamaktadır” diyor. Nereden biliyor böyle bir personeli olmadığını?
Personel dairesine sormuş!.. O da veritabanını taramış. Öyle ya ezbere bilecek değil ya! Yüzbinlerce kişiden oluşan personel listesi.. 

Sonuç geliyor. “Aradığınız kişi veri tabanında kayıtlı değil!”

“Sayın müdürüm, baktık, bizde yok!” 

“Kesin mi?”

“Kesin müdürüm!.. Bende o iş!”

Şimdi bunu bir dizi sahnesi gibi düşünün. En komik sahnelerden biri bu olmaz mıydı?

Gülnaz şırınga var mı yok mu diye veri tabanında tarattığına göre, Özlem ile aynı durumdasın. Sen de inanmışsın “böyle bir şey olabilir!” diye..
O zaman Özlem’e niye laf ediyorsun?

Gülnaz Şırınga meselesi, mizah ile gerçeğin birbirinden rol çaldığı bu garip dönemi, bu dönemin medyasını, sosyal medyasını, siyasetçisini, gazetecisini, okur yazarını araştırmak amacıyla ileride yapılacak sosyolojik araştırmalara kaynaklık edebilecek örüntüde bir konu..
En azından sağlam bir doktora tezi konusu..
Öyle değil mi hocaların hocası Tayfun Hocam?”

Diyeceksiniz ki şu yaşadıklarımızın hangisi böyle değil?

Siz de haklısınız.
 

 

Kahrolsun kapitalistler!

Gençliğimizde “kahrolsun kapitalistler!” diye sloganlar atardık.
Kimdi o kapitalistler?

Emperyalist işbirlikçileri; Sabancılar, Koçlar!..
Genel olarak bildiklerimiz, ilk ağızda aklımıza gelen en marka olmuş kapitalistler, Sakıp Ağa’lar, Vehbi Koç’lar..

Şimdi; yemeklerinden hamam böceği çıkan, yatakhaneleri su içinde, vahşi, survivor’dan beter çalışma koşullarında her gün birer birer iş kazalarında hayatını kaybeden, iktidar yavuklusu besleme kapitalistlerin, kölelik koşullarında çalışan işçileri neredeee, Sabancı ve Koç’ların; hakları hukukları, hatta yer yer maaşları bu ülkede olabilecek en makul sınırlarda belirlenmiş eski kuşak kapitalistlerin işçileri nerede?

Bugün, Sabancı’nın ve Koç’un fabrikalarında iş bulmak, bir çalışan için neredeyse hayatını kurtarmak anlamına geliyor.
Ülkede, uluslararası düzeyde en ses getiren sanatsal faaliyetler, festivaller, eğitimler, burslar, koçluklar, mentorlükler bu eski kuşak kapitalistlerin kurdukları vakıfların himayesinde yürütülüyor. Neredeyse sosyal devletin vazgeçtiği alanları vakıfları aracılığı ile doldurmaya çalışan eski moda (!) işverenler.

Şimdi yeni palazlanan bu yeni vahşi kapitalistleri gördükçe, normal kapitalistlere attığım sloganlar için neredeyse kendi kendime  “hay dilim lal olaydı!” diyesim geliyor..

 

İçimizdeki Somalililer

Bu karikatürü 2008 yılında çizmişiz.

Altına da:

“Reisler reisi; yedi cihan denizindeki nice sefil deniz eşkiyasını tir tir titretmiş Kaptan-ı Derya Barbaros’un torunu bir uzun yol kaptanının; elinde keleşi var diye afrikalı bir kaç marsık karşısında sus pus olması yenilir yutulur şey değil ama acaba bir dokunulmazlık, kaç Somalili korsan güruhuna denk gelir. Hiç düşündünüz mü?” diye yazmışız.

O vakit milletvekili dokunulmazlığı tartışmaları, üst üste kaçırılan kargo gemilerimizin trajedisini perdelemiş.

Aradan 13 yıl geçmiş..

Değişen sadece soyulmaya daha bir şerbetlenmemiz olmuş..

Şu Somali’li korsan yamyamlar; yiye yiye bitiremediler bizi!..

 


0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir