Köpek nereden bilsin?

 

 

Köpek nereden bilsin?

Hitler’in kurt köpeği, Hitler’in kurt köpeği olduğunu bilir miydi?


Bilmezdi.


Onun için Hitler, ona yemek veren, onunla oyun oynayan, onu seven bir sahipti.


Peki, Hitler onu gerçekten sever miydi?
Hayır!
İnsanı sevmeyen, hayvanı sevebilir mi?

Hitler’in köpeğine olan tutkusu, onun kendisine sağladığı eğlenceden, gösterdiği yararlılık ve sadakatten ve bu gösterinin verdiği tatminden kaynaklanıyordu.
Nedenini birazdan anlatacağım.


Hitler’in dişi bir Alman kurdu olan köpeğinin adı Blondi idi..
Blondi, Nazilerin propaganda dahisi Goebbels tarafından, Hitler’i bir *

“hayvansever” olarak göstermek için, Nazi propaganda makinesinin bir aparatı olarak kullanıldı. 

Geçtiğimiz hafta, Devlet Bahçeli’nin bir il teşkilatının başına atadığı bir yönetici, Bahçeli’ye teşekkür mahiyetinde, adam boyunda bir resim hediye etti. 


Resimde Atatürk, bir kurt köpeği ile birlikte, yarım profilden alınmış bir kadrajda, ufka doğru bakıyordu. 

Atatürk köpekleri çok severdi ama Atatürk’ün hiç bir zaman böyle bir kurt köpeği olmamıştı.
Sahiplendiği köpeklerin hepsi de av köpeği cinsinden köpeklerdi.
Sofya Askeri Ateşeliğinden dönüşte yanında getirdiği ve Çanakkale Şavaşı boyunca yanından ayırmadığı ‘Alp’, 

Kurtuluş Savaşında bir Yunan generalin ardında bıraktığı ve Atatürk’ün sahiplendiği ‘Alber’ ve son olarak; 

Cumhurbaşkanlığı döneminde Köşk’te beslediği, zaman zaman yurtiçi gezilerine bile yanında götürdüğü puanter cinsi av köpeği ‘Foks’ Atatürk’ün bilinen üç sadık dostuydu.

Gelelim hediye fotoğrafa:
Bu MHP’li arkadaşın, Devlet Bahçeli’ye  hediye ettiği resimdeki köpek Atatürk’ün portresine ‘fotoşoplanmış’ bir Alman çoban köpeğiydi. 

Peki bilin bakalım bu köpek kimin köpeğiydi?

Hitler’in benzer duruşlu bir fotoğrafı ile Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafı kolajlanarak elde edilen resimdeki bu köpek, Hitler’in yanından ayırmadığı Blondi isimli dişi Alman kurduydu.
Sadece köpek değil, köpeğin tasma kayışını tutan ve Atatürk’ün eli olarak gördüğümüz sağ el de Hitler’in sağ eliydi. Arka plandaki dağlar Atatürk’ün hiç görmediği Bavyera Alpleri, mekan da Hitler’in çok sevdiği ama Rus orduları yaklaşınca bir daha uğrayamadığı, Berghof’daki dağ eviydi.
Atatürk, Hitler’in, Berghof’ta çekilen köpekli fotoğrafının üzerine montajlanmıştı.

İşin ilginç tarafı şuydu ki, son çeyrek yüzyıldır “Devlet’e istikamet veren” bir partinin il başkanı, böyle bir fotoğrafı, adam boyunda çerçeveleterek, partisinin genel başkanına şükran hediyesi yapıyor ve önünde, birlikte fotoğraf poz veriyorlardı.


Bilseler yapmayacakları muhakkak!
Ama sorun da bu ya; 

Bilmeden yapıyorlardı. 

Bilmiyorlardı!

Daha kötüsü, bilmeyi de önemsemiyorlardı..

Halbuki, Google’a şöyle bir baksalar görecekler!.. 

Gelelim Hitler’in hayvan severliğine!
Rus askerlerinin, Berlin sınırını geçtikleri haberi geldiğinde, Hitler, sığınağında, sevgilisi Eva ile birlikte intihar için hazırlanıyordu.

Özel doktoruna bile güvenmediği için, onun getirdiği iki kapsül siyanürden birini zavallı Blondi’de test ettirdi.
Zehirin gerçek olup olmadığı kadar, içince nasıl ölündüğünü görmek istiyordu.


Blondi anında ölmüştü!


Peki Hitler tarafından test için zehirletilen Blondi ve ardından Hitler’in yaveri tarafından öldürülen iki yavrusu sağ bırakılsaydı, savaşı kazananlar onlara, ‘Hitler’in köpekleri’ diye işkence mi yapacaklardı?
Boğazlarına ip bağlayıp yerlerde mi sürükleyeceklerdi?

Nazi propoganda makinesinin küçük bir aparatıydı Blondi.

Tıpkı hediye fotoğrafta olduğu gibi önemsiz bir detaydı..

Aslolan, fotoğrafın kendisiydi…

 


Peynir mi dedin?

Defalarca yazdık, çizdik!..

Peynirin etten daha pahalı olması; tekerleğin otomobilden daha pahalı olması gibi bir şeydir.

Çaresiz kalan besicinin ineklerini kesime göndermesi nedeniyle oluşan geçici bir piyasa dengesizliğidir. 

Bu felakettir! 

Tıpkı şeker fabrikaları gibi,

Tıpkı kağıt fabrikaları gibi,

Tıpkı tekel fabrikaları gibi, 

Canlı, dört ayaklı “süt ve peynir fabrikalarının” göz göre göre yok edilmesidir.

Peynirin etten pahalı olması, hem eti hem peyniri rüyamızda göreceğimiz günlerin işaretidir.


Ne gazmış be!

Daha öncesinde bulunmuş, sonra tekrar bulunmuş ve daha sonra bi daha bulunmuş doğalgazı yine bulduk!..

Sonra aynı gazı bi daha bulduk. 

Bitti mi?
Bu kadar bulmuşken bi kere daha bulalım dedik. 

Bi daha bulduk! 

Artık bir daha bulamayız artık derken, baktık ki bi daha bulmuşuz.. 

Yok artık anasının gözü!  Daha da bulamayız diye düşünürken baktık, yine gaz!.. Yok lan! Bu son artık diye düşünüyorduk ki.. Anaa! yine doğalgaz bulduk! 

Tam döndük gidiyoruz, buyur tam önümüzde bu sefer… 

Gaz mı baktık! Valla bu da gaz!

Artık bitti daha da bulamayız derken bi baktık… 

Demirören’in Piyango bahtsızlığı

Diyanet, “bütün şans oyunları haramdır!” ifadesiyle Lotto’ya Toto’ya, Milli Piyango’ya son noktayı koyunca, yandaş cenahın bir bölümünde bir muhayyile teklemesi yaşandı! 

Motordan, benzine pislik karışmış gibi garip sesler gelmeye başladı.

Öyle ya, şimdi piyango haram ise, piyangonun sahibi bizim tüpçü ve İtalyan ortağı ise; tüpçüye piyangoyu alması için devlet bankası kredi vermiş ise; biz de bu kredinin arkasında duvar gibi durmuş isek; şimdi piyango nasıl haram oluyor? 

Yandaş cenah, Diyanet İşleri Başkanını ciddiye alırsa, piyango bileti almayacak.
Yandaş olmayan kesim ise zaten yaşanan şaibeler yüzünden bir kaç senedir piyango bileti almıyor.
O zaman Tüpçü ile İtalyan ortak kime satacak bu biletleri?


Acaba, “Kanal İstanbul” gibi baba bir Sülün Osman projesiyle, yeni bir kampanya yapıp Araplara satabilirler mi?
Sonuçta o da piyango bu da piyango!

VURAL PAŞA

28 Şubat darbe değildi..
Bizim yaşımızdakiler, darbenin nasıl bir şey olduğunu iyi bilir. Askerin darbeyi nasıl yaptığını kaç kez izleyerek gördü..

Sınav sorularını çalarak komutan olan ve akşam saat 9’da darbe yapmaya kalkan çakma generallerin nasıl darbe yapamadığını da yine canlı canlı izleyerek gördü.

Vural Avar PAŞA, kendileri darbeyi beceremeyen fakat 28 Şubat’ı darbe sayan Fetöcüler tarafından yargılandı. Rütbesi Fetöcüler tarafından sökülüp erliğe indirildi. Diğer paşalar gibi, Fetöcüler tarafından, “28 Şubat darbecisi” ilan edilerek hapse atıldı.

Devran döndü. Fetöcülere terörist diyenler, o teröristlerin hapse attığı Vural Avar PAŞA’yı ölene kadar hapiste tuttular…
Demans hastası olduğu halde, O’nun hapiste er rütbesi ile ölmesini kayıtsızca izlediler. Çünkü çıkarma yetkileri ve hatta görevleri vardı.

Oysa bilincini yitirmeden önce, “Buradan beni affederek salıvermelerini istemiyorum. Beraat ederek çıkmak istiyorum” diyecek kadar onurluydu Vural Paşa.

Vural Paşa, bizim gönlümüzde hala PAŞA…
Işıklarda uyusun…