LOMBOZ  27 HAZİRAN PAZAR

Dünyanın en dayanıklı koşucusu insandır. 

İnsanın milyonlarca yılda kazandığı, başka hiçbir avcıda hatta kurtta bile olmayan bir özelliği vardır. 

Avını yorarak, kımıldayamacak kadar bitkin düşüren ısrarlı takip özelliği.

Devamını Oku

LOMBOZ 25 HAZİRAN 2021 CUMA

Daha önceleri nerelerdeydiniz? 

1994 yılında doğan çocuklar şu anda 27 yaşında.
1994, Recep Tayyip Erdoğan’ın Refah Partisi’nden, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin başına seçildiği tarih.

Erdoğan, İstanbul Belediyesinin başına geldiği yıl doğan çocuklar şimdi büyüdü, okul üniversite bitirdi, askerliğini yaptı, çoluk çocuğa karıştı!.
1994 yılında işe başlayan işçiler, memurlar bugün emekli oldu. Torun torbaya karıştı.

Devamını Oku

Haftanın karikatürleri

LOMBOZ 20 HAZİRAN 2021 PAZAR

Yargıdan rol çalmak

Aradan iki gün geçti.

Sakin sakin konuşalım.
Ama önce bir fıkra:

Temel, elinde kanlı bıçakla suçüstü yakalanmış.

Ayrıca, cinayeti nasıl işlediğini güzel güzel itiraf etmiş. 

Mahkemeye çıkarılmış, aynı itirafları tekrarlamış.

Hakim sormuş: “Neden öldürdün?”

Temel cevap vermiş “Avukatımı istiyrum!”

Hakim sinirlenmiş: “Yahu her şeyi tek tek itiraf ettin, imzaladın, suç aletin, parmak izlerin, görgü tanıkların, kriminal raporlar ortada, avukatın ne diyecek?”

Temel cevap vermiş: “İşte ben de onu merak ediyrum!”

Devamını Oku

LOMBOZ 18 Haziran 2021 Cuma

Erdoğan neden “Hamdolsun” dedi?

Gönül rahatlığı ile cevap veriyorum:

Çünkü göz hizasında ‘prompter’ yoktu!

Devamını Oku

Lomboz 13 Haziran 2021 PAZAR

 

 

Dokuz Sekizlik Hüzün

Müzikli eğlence yerleri iki yıla yakın bir zamandır kapalı olunca o müzikli mekanlarda çalışan müzisyenlerin dayanacak gücü kalmadı.

Çeşitli kanallardan yardım çabaları var ama her noktaya ulaşması ne mümkün?

Dün öğlene doğru sitenin önüne bir “gırnatacı takımı” geldi.
Belli ki “onlar bize gelemiyor, biz onlara gidelim” diye düşünmüşler.

Öyle de güzel geliyor nağmeler pencereden…

Baktım hepsi sahnedeymişcesine ciddi, bir grup müzisyen. 


Evim dokuzuncu katta.  Devamını Oku

LOMBOZ 11 Haziran 2021 Cuma

Şehir merkezindeki ağaca yıldırım düşer mi?

Kütahya’da Sağlıklı Yaşam Parkı’nda bir ağaca yıldırım düşüyor.

Yağmurdan ağacın altına sığınan Osman Alper Çanak isimli vatandaş ağır yaralanıyor. 

Bekçiler tarafından hastaneye kaldırılan Çanak’ın durumu ciddi.


Tüh, vah!.. Şans, talih, kader, kısmet bir yana..

Resmin diğer tarafına bakalım!

Şehir merkezinde bir ağaca yıldırım düşer mi?

Düşerse bunun yarattığı can kaybından kim sorumludur?

Devamını Oku

Haftanın karikatürleri

LOMBOZ 6 HAZİRAN 2021 PAZAR

 

Mısır Sorunu

Yıl 1938. 

Kral Faruk’un tahtını kundaktaki 6 aylık oğluna devredip yurt dışına kaçmasından epeyce önce.. 

Atatürk henüz hayatta ama hasta.
15 yıllık “tek adam” yönetiminin son yılı..
Küllerinden yarattığı Cumhuriyet sadece 15 yılda ışıl ışıl…
Fabrikalar açılıyor, üretim çeşitleniyor, okur yazarlık hızla artıyor, dünyaya örnek bir kalkınma ve uluslararası saygınlık hızla yükseliyor.


Mısır’da kölelik sürüyor! Devamını Oku

LOMBOZ 4 HAZİRAN 2021 CUMA

Dolar neden hep yükseliyor?

Döviz, damat konuşunca zıplıyordu.

Damat gitti! Nöbeti kayınpeder devraldı.

Şimdi “Ben ekonomistim!” diyen Reis konuşunca zıplıyor!

Ancak bunlar zıplama! 

Zıplamaların nedeni ortada ve onları anlamak da kolay!

Bizim asıl konumuz bu zıplamalar dışındaki rutin yükselme.

Döviz bu ülkede neden düzenli ve istikrarlı olarak yükseliyor?

Dış güçler mi? 

İçimizdeki Fransızlar mı?

Üst akıl mı?
Alt akıl mı?
Yoksa ekonomiyi yönetme tarzı mı?

… 

Bir örnekle ele alalım. Siz karar verin.

Misal;

Denizli, Pamukkale’nin Güzelpınarlı köyü.
Bu bölge Türkiye’nin kekik ihracatının %86’sını gerçekleştiriyor. 

Ülkeye kendi ölçüsünde döviz getiriyor.

Ama gel gör ki Aydın-Denizli otobanına mıcır üretmek amacıyla, otobana yakın diye bu bölgeye taş ocağı kurulmuş.

Köylü toz içinde kalan ürününü, artık tüccara satamadığını, ihraç edemediğini söylüyor.
Taş ocağına itiraz ediyor, isyan ediyor, eylem yapıyor, ekmek parası diyor, döviz diyor, memleket ekonomisi diyor ama dinletemiyor. 


Tesisin etrafını saran köylünün baskısı ile birkaç saat üretim durdurulsa da köylüler gidince mıcır üretimi tekrar kaldığı yerden devam ediyor, güzelim kekiklerin üzerini tozla kapatıyor.

Şimdi gördüğünüz üzre, ortada iki tip üretici var.
Biri kekik üretip ihraç ederek ülkeye döviz kazandıran yani ‘döviz pozitif’ üretici,

Diğeri yap işlet devret modeli yol yapmak üzere mıcır üreten, döviz üzerinden garantili ödeme alan, ‘döviz negatif’ üretici.

Birincisi döviz üretiyor, ikincisi döviz tüketiyor!

Siz hükümet olarak, bu örnekte olduğu gibi bu soruna makul bir çözüm bulmak bir yana, doğrudan döviz tüketeni desteklerseniz rezervinizdeki döviz azalıyor. 

Eşyanın tabiatı icabı döviz yükseliyor.

Kekik üreten Hatçe teyze “ben ekonomistim!” demese de meseleyi çözmüş.

Diyor ki: “Yavrım, kekik tozlanırsa yurtdışına kekik nası satcen? E, kekik satamazsen doların olmaz. Doların olmaance de dövizi yüğsek pareynen alırsın?

 

Eski Türkiye de yok yeni de!

“Eski Türkiye-yeni Türkiye tanımlamaları, Atatürk Cumhuriyetini yok etmeye çalışanların jargonu.

Bu tanımlamayı sürekli kullanarak, kullandırarak hedefledikleri dönüşümün zihinlerde oturmasını sağlamaya çalışıyorlar.

Maşallah, bu tuzağa düşmeyen de parmakla sayılacak kadar az.

 

Oysa eski Türkiye, yeni Türkiye diye birşey yok!
19 yıldır zorlanan, sistemiyle oynanan, dönüştürülmeye çalışılan ancak bir türlü kazanılamayan bir bilek güreşi var.

Eski Türkiye yok!

2002 öncesi Türkiye var.

Eski Türkiye yok!

Önemli Sorunları olsa da bugünkü kadar hukuk dışına asla çıkılmamış bir Türkiye var.

Eski Türkiye yok!

Yetersiz olsa da kanun yapma yetkisini kaybetmemiş, göstermelik hale gelmemiş bir meclisi olan Türkiye var.

İddia ile söylüyorum, bu ülkede, hayali kurulan böyle bir dönüşüme, şiddetle karşı olan toplumun en az yüzde doksanlık bir çoğunluğu var.

Görmeye yüreğiniz yetiyorsa Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü oylatın! 

“Yeni Türkiye” diye beyinlere kazınmaya çalışılan şey, yıpranmış, yaralanmış, üretimi bitirilmiş, fabrikaları satılmış, dış borcu ayyuka çıkarılmış, seçilmiş kişileri zenginleştirilmiş, kalanı fakirleştirilmiş,  asgari ücreti bile açlık sınırının altında kalmış, kamu kurumlarından özel sektörüne tel tel dökülen bir Türkiye.

Böyle yeni mi olur?

Bunun neresi yeni?

 

Bilmediğimiz neler var neler?..

Anlaşıldı ki; Sedat Peker ne kadar yıpratırsa yıpratsın, Erdoğan, kendi atadığı bir memur olmasına rağmen Soylu’yu görevden alamaz! 

Tıpkı Soylu’nun da kendi memuru pozisyonundaki İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısını görevden alamayacağı gibi.

Belli ki sistemde ‘girift’ bir ilişki modeli var.
Masa altında ayaklar birbirine öylesine dolanmış ki iğneyi batıracağın bacağı seçmek kolay değil!

Sadece Peker mi önüne geleni tehdit ediyor?

Emniyet Müdür Yardımcısı “Alsınlar da görelim!” diyerek bu yetkiye sahip olan İçişleri Bakanı Soylu’yu tehdit ettiği gün gibi aşikar.
Soylu da, arkasında durulmasını beklediği sessizlik günlerinde “Azdan az, çoktan çok gider!” cümlesini seni beni kastederek kurmuyor! 

‘Gider’ ihtimali, Soylu’dan daha çok olan kim var? 

En üstten başlayarak bir sayın bakalım!

Resme bir de tersinden bakın!

Aksak, eksik de olsa İslam toplumlarının hiç birinin beceremediği bir noktaya erişmiş, gelişmekte olan bir Laik Cumhuriyetimiz ve onu bir sultanlığa dönüştürmek isteyen, bu yolda önüne gelenle “muta nikahı” kıymaktan çekinmeyen bir yönetimimiz var.

-Bu Cumhuriyeti önce; tam Anayasa’yı toptan değiştirme gücünü; yani 400 Milletvekili sayısını elde etmek üzere olan HDP ile AKP arasındaki anlaşmayı bozarak “Apo kurtardı!”

-Sonra; tam devleti ele geçirmişken; Hatta askeri komuta gücünü bile tamamen ele geçirmeye bir ay kalmışken; misketlerin hepsi benim olsun diye ortaklığı bozan Fetö kurtardı.

Şimdi de koenzim etkisi ile “içine çökme” reaksiyonunu hızlandırmakta olan “Mafya eskisi Peker” kurtaracak!

Şu allahın işine bakar mısınız? 

 

Tramvaydan atlayan atlayana

Önceki hafta yazmıştık.  Meşhur Demokrasi Tramvayı raydan çıktı.  Haliyle elektrik hattıyla bağlantısı kesildi.  Kontrol bitti. İnilecek son istasyona gitmek şöyle dursun,  yokuş aşağı ve vatman yönetimi olmaksızın gittikçe hızlanarak denize doğru gidiyor.

Tramvayın çinde kimler kaldı?

Daha önce ara istasyonlarda inenler, camdan, kapıdan bizzat içeridekiler tarafından atılanlar ve ara ara pencerelerden atlamış, olanlar dışında herkes!

Son günlerde tramvay denize ulaşmadan atlama eğiliminde olanların sayısında artış var.

Şimdilik atlayanlar bir miktar kafa-göz patlatarak hayatta kalıyor.

Ancak bir süre sonra hız artık atlanamayacak kadar arttığında tramvay, içindekilerle birlikte denize çakılacak. 

Geriye, çarpmanın etkisi ile yerinden kopup sahile vuran “demokrasi tramvayı” yazılı bir tabela kalacak.

Kahin değiliz ya, bunu nereden mi biliyoruz?

Çünkü bir zamanlar bu tramvayın tabelası dışında aynısını, ama aynısının denize düşüşünü canlı canlı izlemiştik.

 

 

Bir soru 

Bir ülkede asgari ücret açlık sınırının altında kalırsa bundan en fazla kimin utanması gerekir?

  1. a) Asgari ücrette eleman çalıştıranların
  2. b) Aynı anda üç-dört devlet kurumundan maaş alarak çalışanların
  3. c) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
  4. d) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin
  5. e) Kaderin

Evvet doğru bildiniz! Doğru cevap ‘e’ şıkkı, Yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine göre ‘Kaderin’ utanması gerekir.

Diğer şıklardan birini işaretlemek kadere ve kazaya itikad etmemek anlamına gelir ki, öteki dünyada huriler bu bedhahlara, zinhar göbişten cıbız aldırmaz.