Hani 24 Haziran’dan sonra uçacaktık..

AKP Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Haziran sonrasını “şahlanış ve yeniden yükseliş” olarak isimlendirmişti.  Seçim sloganı “Türkiye Şahlanıyor” olarak belirlenmişti. Zira artık çıraklık, kalfalık, ustalık dönemini bitirdiğini belirten ve “Şimdi büyük ustalık dönemine hazırlanalım!” diyen Reis ‘Master’s Degree’yi  deklare ediyordu.
Yani, “dörtnala gelip uzak asyadan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket..” on altı yıldır devam eden dörtnal durumundan artık “şahlanış ve yeniden yükseliş”e geçecekti..
Akıl karışıklığına gerek yoktu..
“Bizim 146 projemiz var. 24 Haziran’dan sonra Allah’ın izniyle uçacağız, şahlanacağız.. Hiç kimsenin aklı karışmasın.” diyen Başbakan yardımcısı Hakan Çavuşoğlu’da Reis’inin beyanının altına mühr-ü vekili basıyordu..

Çakma Medya ve çakma iş dünyası da aynı havadaydı.
“İş dünyası için en önemli iki unsur güven ve istikrardır. Hem yerli hem de yabancı yatırımcılar bu seçim sonuçlarını beklemektedir. Bu seçim sonrası güvenin ve istikrarın artmasıyla yeni sistemin işleyişi içinde yerli ve yabancı yatırımlar artacaktır.” diyordu koskoca Müsiad Başkanı Abdurrahman Kaan..
Devlet Bahçeli meseleyi özetledi ve “24 Haziran yeniden doğuştur” diye noktayı koydu..

Sonra seçim ve referandum bitti. 24 Haziran geçti gitti.. Her şey Reis’in istediği gibi oldu..
Sonra bir baktık ki üç liralık salça on lira olmuş. Kaç bin şirket konkordato ilan etmiş. İşsizlik artmış, maaşlar erimiş..

Hani şahlanacaktık, uçacaktık derken, bir uçak sesi duyduk!
Katar’dan hediye miymiş, 500 Milyon dolara mı alınmış ne?..
Özel üretim bir B- 747-8..
Dünya’da sadece sekiz adet var..
Biri bizde..

Unutma, unutturma..

Yıldız gemisi.. Kaptanın seyir defteri..

Püskevit Bey kim?  Bir ‘flashback’ yapalım..
11 Ekim 2016’da, bundan tam iki yıl önce, Reis bile unutmuşken, o hissi ve gırtlaktan sesiyle; “Şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir..” diyerek başkanlık sisteminin tartışmalarını yeniden açan, Yandaş medyada konunun hızlandırılmış tartışma programlarıyla olgunlaştırılmasından sonra bu kez referandum tarihini ortalığa fısıldayan adam!..
Yani “görünürde” Reis’e bu uçaklı, saraylı mutlu, 2 milyar küsür bütçeli ikbali hediye eden adam!..

Püskevit Bey şimdi diyetini istiyor!.. Barajın üstünde kalmasını sağlayan ‘bir kaç puancık ve bürokratik atamalar’  bu büyük hediyenin karşılığı olamaz!.
Bir iki sinyal çakıyor.. Rahip konusunda, Af konusunda..
Hele af konusu, elinden kayıp giden eski ülkücülere yani ‘bir kaç puancık’a bir selam çakmak için de önemli..
Ama ciddiye alan yok! Hatta dalga geçen aymazlar var..
Daha ciddi bir uyarı lazım!
‘Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ ile daha major bir uyarı veriyor.
Önce muhalefetle, hatta HDP ile aynı kutuya oy atıyor. Yani  “Arkadaş, bu yangını büyütürüm! Ona göre!” diyor..
Ama konunun devamını getirmiyor. Çekimser kalıyor..
Püskevit Bey diyet istiyor. Belediye seçimlerinde “Adana’yı, Mersin’i şurayı burayı bana bırakın! İstanbul sizin olsun!” diyor..
“Kendimi de yakarım ama sizi de yakarım!” numarası çekiyor.
Halbuki yakamaz.. Göreceksiniz yakamayacak..
Çünkü dizinin senaryosunun bu bölümü böyle yazılmadı..

Yıl 2018, Aylardan Ekim..
Unutmayalım.. Unutturmayalım..

 

 

Gazeteci

Gazeteciliğin geldiği ibretlik durum içler acısı.
Bu ucubelere “kötü gazeteci” demek bile iltifat.
Çünkü gazeteci değiller ki kötüsü olsunlar. Takla atmaktan soru soramıyorlar.
Aslında işleri o kadar zor ki, Reis, bu gün “ak” dediğine yarın “kara” diyor ya, bazen en son ne dediğini yakalayamamak ve açığa düşmek gibi acınası bir dertleri var.

Damat, “Mckinsey’e karşı çıkan ya cahildir ya da vatan hainidir!” dedi.

Gazeteciler aynı minvalde yazılarını köşelerine döşediler .
Yorumcu hanımlar ve beyler bu görüşe uygun yorumlarını yandaş tv’lerde dile getirdiler.

Ancak gel gör ki kendi kamuoyu bile bu girişime karşı çıktı..
“Koskoca Devlet, şirket mi ki McKinsey’e danışıyor.” Dediler.
Ertesi gün reis  Mckinsey’e postayı koydu.
Oysa henüz yorumcuların pro-McKinsey yorumlarının mürekkebi bile kurumamıştı.
Hepsi fırdöndü gibi döndüler.
Eller klavyede gözler ve kulaklar reis’in sesine kitlenmiş.

Bu zamanda gazetecilik (!) zor zanaat!

Kazık..

Sadece Son üç ayda doğalgaza yapılan zam yüzde Otuz…

Yılbaşından bu yana başta enerji olmak üzere tüm tüketim maddelerine ortalama gelen zam %30 un üzerindeyken, 100 kalem mala %10 indirim yaparak ekonomiyi düze çıkartmayı hesaplıyorlar. Nehar Tüblek ustayı da saygıyla analım. Hürriyet’teki köşesinde zam kazığına oturtulmuş vatandaş karikatürleri ile ünlenmişti. Sağ olsaydı bu dönem nice zam kazığı karikatürleri çizerdi kimbilir.

Topyekün

Üretim yeteneği yek edilmiş, bu nedenle hassasiyeti yükselmiş, havadan nem kapan duruma düşürülmüş bir ekonomi.. Yükselen ve daha da yükselmesi muhtemel, pusuda bekleyen enflasyona karşı alınan “oyun gibi, ekonomi bilimi nezdinde son derece ‘gayrı ciddi’ görülen tedbirler..

 

Ele verir talkımı..

“Dünya beşten büyüktür!” diye diye evrene doğru parmak sallayan dünya liderimizin; ısrarla, dünyayı kurtarmaya cehdetmiş bir süpermen rolünü oynamaya çalışırken, kendi ülkesini nasıl batırdığını, bölüm bölüm, “arkası yarın” dizisi tadında, elem ve çaresizlik içinde izliyoruz.
“Dünya beşten büyüktür” diyerek dünyadaki yönetim ve karar alma mekanizmasının tekelleşmesine isyan eden asrın liderimiz, kendi ülkesinde;
“hakim de benim, savcı da benim, merkez bankası da beni dinleyecek,  meclisi de ben yöneteceğim, bakanları da ben seçeceğim, penaltıları da ben atacağım, kaleye de ben geçeceğim!” diye tutturuyorsa, kendisine: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” demek bile manasız kalıyor. .
Hadi o da bir yana; kendi kurduğu ve ülkenin tüm taşınır-taşınmaz varlığının ahzu kabza yetkisini teslim ettiği  ‘Varlık Fonu’ isimli şirketine, kendi kendisini “CEO” olarak atayan bu eşsiz anlayışın, birleşmiş milletlere ‘yönetme talkımı’ vermesi, normal bir insanın beynindeki mantık rölelerini yakıyor, kıyas, mukayese ve tahlil nöronlarını kestane gibi kavuruyor.

McKinsey Olayı

“Ben Reis’in şeyinin şeyiyim!” diyen tabandaki en tutkulu AKP’liden, Cumhur ittifakı ortağı Bahçeli’ye kadar herkesin zihnini bulandıran, aklını karıştıran bir uygulama, McKinsey olayı!.
Muhalefetin “Duyunu Umumiye” ya da “IMF’nin yandan yemişi”  olarak nitelendirdiği “McKinsey’in rölü için,
AKP yönetimi; “Denetim”,
Bahçeli ise; “Danışman” ifadesini kullanıyor.
Hadi, muhalefetin tanımını görmezden gelelim..
İktidarın ve yandaşının bu “Denetim ya da Danışman” nitelemesini nerelere sığdıralım?
Sen, egemen bir devlet olarak ekonomine, Amerikan’ın örgütleri ile iş tutan, heybesinde dünya kadar şaibe bulunduğu belirtilen, uluslararası bir tefeci olarak tanımlanan bir ABD şirketine, “danışman” desen ne olur, “denetçi” desen ne olur?
Kim ne derse desin bu hamle ekonomiyi ABD’ye teslim etme hamlesidir!
Üstelik bu ülkeyi; seni ekonomik olarak diz çöktürmeye çalışması ile itham etmenin üzerinden iki hafta geçmeden!.
Çekiçle tuz buz edilen IPhone’ların tozları yere inmeden..
E, PES!..