Sahte görüntüler, yalan dünyalar
Kendisiyle hiç karşılaşmadım. Tanışmadım. Görüşüp koklaşmadım!
Bir bardak çay içmişliğimiz yok!
Kişilik olarak nasıl biridir bilmem!
…
Muharrem Sarıkaya’dan söz ediyorum.
İHA, Gaziantep muhabirini, kameraların karanlık yüzünde tokatlayan ünlü Ankara gazetecisinden…
…
Sadece, ekranda izlediğim tartışma programlarında ‘iktidara yanlamış hallerinden’ ötürü gönül tribünlerimde ‘saygı duyduklarım’ platformunda oturmuyordu o kadar!…
Ama önyargı kötü!
Mutlaka iyi bir aile babasıdır. Arkadaşları nezdinde makbul bir yarendir!
Bunlar ayrı.
…
İlk izlediğimde kesinlikle bilgisayar programıyla kurgulanmış bir parodi diye düşünmüştüm.
Çünkü kırk yıldan fazla içinde bulunduğum bu alemde, böyle “tavan düzeyde kibir efekti veren” bir vaka ile müşerref olmadım.
…
Usta çırak ilişkisi dönemlerinde, çıraklarını sıkıştıran, zorlayan, hayatından bezdiren ustalar, patronlar biliyorum.
Ama bu durumla alakası var mı?
…
Bu konuya; bu olay üzerine, gazetecilerin ayarlarının bozulduğu yorumlarına itirazım olduğu için girdim.
…
Gazetecilerin hiç ayarı olmadı ki!
…
Ama bu ayrı birşey!
…
Özür dilemesine, “hata ettim!” demesine, kahrolduğunu ifade etmesine rağmen, hem kurumu tarafından anında kapı önüne konulmasına, hem -belkide- gazetecilik hayatını bitmesine neden olacak kadar büyüyen bu olay, aslında Muharrem Sarıkaya’nın bir muhabire tokat atması olayı değil!
…
İnanın, bu iş canlı yayın sırasında şu izlediğimiz şekliyle olmasa; hazırlık esnasında ya da kuliste cereyan etse, en fazla medya sitelerinde “iki gazeteci birbirine girdi!” ya da “ustası çırağını tokatladı!” denilir, geçilir, çoğu zaman olduğu gibi “kol kırılır, yen içinde kalırdı!”
Hatta gariban muhabir ertesi gün gelir abisinden özür diler, o tokat atan eli öper, iş tatlıya bağlanırdı!
…
Gel gör ki, olay çok büyüdü!
Çünkü;
Olayın faili Muharrem değil!
Olayın sebebi atılan tokat da değil!
…
Ayın karanlık yüzünde, bir anda mesai arkadaşına çift dalması, ardından kontrolsüz bir pandomimle sıkıntısını rejiye aktarma hareketleri, öfke patlaması yaşıyor, ortalığı yakıp kavuracak sanılırken; ayın aydınlık yüzünde, uzay sakinliğinde bir atmosfer, konuğuna incelikli bir nezaketle sorular yönlendirmesi…
…
Ya konuk?
Sekiz yıldır Gaziantep Büyükşehiri yöneten, üç dönem milletvekilliği yapmış, daha önemlisi bu devlette iki buçuk yıl Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yapmış Fatma Hanım’a “Arkadaş, bir dakika, ne oluyor burada? Hem de benim gözlerimin önünde! Aklınız başınızda mı?” dedirtmeyen, sert derili bir profesyonellik anlayışı;
Yarım metre önünde kopan fırtınadan saçları savrulurken hiçbir şeyi görmüyormuş gibi davranmasını sağlayan koyu kestane bir siyaset perdesi;
Gözlerinin önünde, programcının ağzından saçılan nefret damlacıkları uçuşurken “Şeyrin çiçeği leylak rengi oluyor.. Şeyrin rengi baklava sarısı, fıstık yeşili…” şeklinde naif ve romantik cümleler kurduran umarsızlık iklimi
…
Ve bizlerin bu iki farklı dünyaya, bu iki kurgu düzene, ayın karanlık ve aydınlık yüzüne aynı anda tanık olmamızın husule getirdiği, ruhlarımızı yaran infial!
…
Anlamıyor musunuz?
Olayın faili, artık herkesin hissettiği ama gözüyle göremediği; parodi gibi çarpıcı bir akışla ortaya serilen: yapay duruşlar, mizansen hayatlar, yalan dünyalar, kameraların üst üste örtüşmeyen önleri, arkaları!..
…
Olayın faili, sulandırılmış gerçeklik!
—
Haftanın şeysi
“Ben o sırada yoktum. Cumhurbaşkanıydım!”
- T. Erdoğan / Partili Cumhurbaşkanı
…
“Ekonomi gözlerimdeki ışıltıdır.
Gözlerime bakın görüyor musunuz gözlerimdeki ışıltıyı!”
Nureddin Nebati / Maliye Bakanı
…
“Ülkemizdeki ekonomik modele illa da bir isim vereceksek ‘soygun modeli’ diyebiliriz!”
Türker Ertürk / Emekli Amiral
…
“İktidarın milleti keriz yerine koyduğu ve silkelediği anlaşılıyor!”
Merdan Yanardağ / Tele1
…
“Dolar çıkarken ne var bunda, çıkacak da inecek de diyenler, şimdi dolar inince göbek atıyorlar. O zaman çıkarken niye üzülmedin kardeşim?”
Engin Altay / CHP Grup Başkan Vekili
—
Tansiyon
Dövizin tansiyonu düştü mü?
Gün sonunda, son dönemdeki hızlı yükselmenin başlangıç noktasını ‘7 TL’ olarak kabul edersek, iktidar ekonomistlerine göre, “Usta”nın bir sihirli hareketiyle “dolar 7 liradan 11 liraya düştü!..”
Yeni bir şey deniyoruz dedikleri meğerse ‘kuantum ekonomisiymiş’
Yükselirken düşen, düşerken yükselen bir değer!..
…
Aşağıdaki paylaşım, bir doktorlar sosyal medya grubundan.
Kadim dostum Dr. Kemal göndermiş.
Meseleyi çok güzel özetlediği için buraya alıntıladım.
…
Hastanın tansiyonunu ölçtüm, biraz yüksekti.
Hocaya durumu anlattım, tuz verelim dedi.
“Ama hocam!” diyecek oldum, “tuz ver oğlum benden daha mı iyi bileceksin” dedi.
Bir kaşık tuz yalattık.
…
10 dakika sonra bir daha ölçtüm, “hocam tansiyon daha yükselmiş” dedim, “bir daha tuz verelim dedi”, “ama hocam bütün kitaplarda diyecek oldum”, “en iyi ben bilirim bu işi” dedi. hastaya tekrar tuz verildi.
Hasta kıpkırmızı oldu, artık hastanın gözlerine bakamıyorum bile ama dayanamadım bir daha ölçtüm tansiyonu.
Tansiyon tavan. “hocam hasta gidiyor!” dedim.
Artık eminim tansiyon ilacı verecek ya da en azından tuz vermeyecek.
“Hayır bu benim yöntemim, dünyada ilk kez ben uyguluyorum, daha çok tuz verin, tansiyon sebep tuz sonuç!” dedi.
Gözlerime inanamadım. Yine tuz verdik.
Hastanın bilinci gitti, sonradan öğrendik ki hocanın diploması yokmuş!..
…
Son durumu yine doktorlardan bir fıkra ile özetleyelim.
Doktor ağır yanık tedavisi gören hastasını inceleyip, “yanıkları anladım da vücudunuzdaki bunca kırık nasıl oldu?” diye sormuş.
Hasta inleyerek cevap vermiş..
“Arkadaşlar küreklerle vurarak söndürdüler!..
—
Para derdi
Emekli bir arkadaşım dedi ki:
“Hiç parası olmayanın bir derdi var.
Çok parası olanın iki derdi var.
Az parası olanın bin derdi var!”
…
Nasıl yani? dedim..
Kaynım pandemide işsiz kaldı. Bir süredir bizde kalıyor.
Ona bir oda verdik. Bir tencere bir terlik.. İdare edip gidiyoruz.
…
Lakin cebinde olmaz olası beş yüz dolar bir parası var.
Bir aydır hop oturup hop kalkıyor!
Dolar yükseliyor, seviniyor.. Dolar düşüyor karalar bağlıyor!
Yahu hepi topu beşyüz dolar.
Ne harcıyor, ne arttırıyor, ne bozduruyor, Sabahtan akşama sayıp katlıyor.
Hayatımız her akşam bu beş yüz doların çevresinde dönüp duruyor.
…
Arkadaş, seni işsiz bırakan doların 2,5 liradan 8 liraya çıkması.
Oysa sen kilitlenmiş kalmışsın her saat beş yüz doların düştü mü çıktı mı mevzusuna.
…
Gözü haber kanallarının sağ altındaki dönüp duran rakamlarda!
Ne doğru düzgün bir dizi seyredebiliyoruz, ne belgesel, ne film!
Gizli bir kumanda savaşı var.
Dizi reklama giriyor..
Hoop döviz kurları ekranındayız!
…
En sonunda, bunu aldım karşıma!
“Bak!” dedim. “Şimdi dolar düştü!..
Hükümet bir takım önlemler alıyor ama belli ki yine çıkacak!
Senin beklentin ne? Sence bu dolar nereye kadar çıkar, nerede bozdurursun?”
Düşündü, ‘hmm’ladı, ‘mmm’ ladı.. “Valla benim beklentim Haziran ayına kadar 20 Lira.. Yirmiyi gördüm mü bozduracağım!” dedi.
…
“Peki” dedim, O zaman sanki Haziran ayı gelmiş de dolar yirmi liraya çıkmış gibi kabul edelim, şu beşyüz dolarını bana 20 liradan sat! Yirmi liradan beşyüz dolar 10 bin lira yapar. Sana parayı trink vereceğim. Ama parayla, en azından Haziran’a kadar gidip tekrar dolar almayacaksın!.. Ondan sonrası allah kerim”
“Nasıl yani?” dedi şaşkın bir ifadeyle…
“Kardeşim senin hedefin bu değil mi? İşte ben o hedefi sana bu günden realize ediyorum. Daha ne istiyorsun?”
Gözlerini gözlerime dikti! Hin bir bakışla, “Bunu neden yapıyorsun, bir yerlerden sağlam bir tüyo mu aldın?” diye sordu..
La havle çektim!
“Arkadaş, ne tüyo alması!.. Ben şu evdeki on paralık huzurumu satın almaya çalışıyorum. Bıktım her akşam şu dolar muhabbetinden. Azıcık aç ama huzurlu günlerime dönmek istiyorum ben!”
…
Bir anda kaşlarını çattı!
“Servet düşmanısın!” dedi..
Başka da birşey demedi. Odasına çıktı çantasını topladı. Kapıdan çıkarken “Servet düşmanısın!” cümlesini daha yüksek bir tondan yineleyerek kapıyı çarptı gitti!..
…
Şimdi eşimle de aramız bozuldu!
“Zor zamanında bir kardeşimi idare edemedin!” diyor!
Ev sessizliğe büründü. Kumanda bende, yine yarı aç yarı tokuz ama eski huzur geri gelmedi!..
…
Emekli Arkadaşımı sessizce dinledim. Teskin edebilecek bir şeyler söyleyeyim dedim birşey bulamadım!
Aklıma Ege Hoca’nın sözleri geldi!
“Ege Cansen hoca derdi: ‘Faiz yavru deve gibidir, girdiği evden, duvarı yıkmadan çıkmaz! Galiba senin bu durumundan biz de şöyle bir özlü söz üretebiliriz: ‘Dolar da ekonomi bilmez kayınço gibidir. Eve girince huzuru bozmadan çıkmaz!”
…
Boğuk boğuk bir şeyler söyledi..
Güldü mü, küfür mü etti anlamadım!
Telefon kapandı…