LOMBOZ 31 ARALIK 2021 CUMA

 

KPSS: Penguenler neden siyah martılar neden beyaz?

 

Açıklık, şeffaflık yaşamdır.
Belirsizlik ve karanlık ise yok oluş!

Bir ülkede yönetimin yeterince açık ve şeffaf olmaması yaşamı güvensiz kılar.

Ekonomi, yargı ve adaletin doğru işlememesi tedirginlik ve korku yaratır!

Mülakat neden yapılır?
Ekstrem bazı işlerde, “hele şu işe talip olan kişinin, yüzünü, boyunu endamını, diksiyonunu bir görelim, bakalım ne menem biriymiş anlayalım!..” diye yapılır.
Bunu özel şirketler, ‘prezentabl’ dedikleri ‘görünümü yapacağı işe uygun’ olarak çevirebileceğimiz nitelikte kişileri seçebilmek için yaparlar.


Ancak devletin; kamu için atayacağı personelde böyle bir arayışa girmesi abestir.
Çünkü, senin liseni bitirmiş, şu kadar rakip arasından senin üniversitene girmiş, tüm uygunluk barajlarını geçerek senin üniversitenden mezun olmuş bir kişinin zaten mülakatta aranacak vasıflara sahip olduğunu, bizzat sen devlet olarak, tescil etmişsin demektir.
“Yok değildir, bizim üniversitelerimiz akıllıyı da deliyi de mezun eder” diyorsanız hemen yarın üniversitelerinizi kapatın!

Vahşi yaşam, beslenme ve üreme davranışları üzerine kurulmuştur.  

Adı üzerinde, vahşi ve acımasızdır.
Penguenler, Güney Kutup Denizinde, buz tabakalarının alt yüzeyindeki buz saçaklarının arasında gizlenerek yaşayan balıkları avlayarak beslenirler.

Buz saçakları, derinlerden bakınca parlak ve ışıklıdır.
Balıklar, o ışıltıların arasında kara birer gölge olarak açık hedeftir.
Saçaklardan bakıdığında derinler karanlıktır.
Penguen, derinlere dalar. Bu karanlik dipten bir füze gibi buz saçaklari arasında hedeflediği balığa yönlenir.
Balık, karanlık taraftan gelen pengueni fark ettiğinde kendini penguenin midesinde bulur.

Onu zamanında fark edemez, çünkü penguen, kara bir torpil gibidir. Beyaz karnını göstermeden balığın işini bitirir.

Martı ise aydınlık taraftan gelir.
Beyazdır. Işıkta farkedilmez.
Hedef yine zavallı balıktır.

Akıllı medeniyetlerin kurulduğu ülkeler, vahşi cangıllar, ya da acımasız doğa kanunlarının egemenliğindeki buzlu okyanuslar değildir.
Ortalama demokrasisi ve hukuku olan ülkelerde; insanların, ne yapınca ne kazanacağını, ne yapmayınca ne kaybedeceğini bilmeleri gerekir.
Tehlikenin karanlıktan mı yoksa ışıktan mı geleceğini anlamaları gerekir!.

Devletin rengi belli olmalıdır.
Devlet bazen beyaz, bazen siyah olamaz!

 

Freni patlamış kamyon!

Tamam!..
“Teşbihte hata olmaz!” ama teşbihi yapan aynı teşbihi mütemadiyen tekrar ederse; teşbih kabak tadı verebilir!

Espri formundaki cümleler, tekrarı halinde kendi gücünden yer.
Biz buna mizah erbabı arasında “esprinin tekrarı!” diyoruz..

…   

Bu girizgahtan sonra benim muhalefetten bir istirhamım var;
AKP’nin; beceriksiz, yetersiz, hedefi ve amacı şaşmış yönetme durumunu tanımlarken şu “Freni patlamış kamyon!” aforizması yerine lütfen başka bir benzetme kullanın artık!

Özellikle partilerin sözcülerinden hassaten istirham ediyorum.

Şimdi her şey bitti, bu mu kaldı diyeceksiniz?

Evet, her şey bitmedi ama kalanlardan biri bu!..


Bu tekrar beni neden rahatsız ediyor? 
Bende mi bir enayilik var? diye düşünüp araştırdım!

Vara vara, öğrenme teorisinin babası, davranışçı psikolog Edwin Ray Guthrie’ye vardım.

Guthrie, uyaranın sıklığı ile etkisi arasında bir bağıntı kuruyor ve diyor ki: 

“Bir uyaran bütününün tüm çağrışım gücünü neden olduğu tepkiyle ilk eşleşmesinde kazanır! Yani bir kez bir uyarıcıya tepki verirsin sonra o tepki aynı kalır. uyaranın sıklığını arttırmak uyarı tepki arasındaki bağın gücünü arttırmaz..”

Yani hoca demek istiyor ki, yaptığın teşbih ilk seferde on ikiden vurabilir, ancak tekrarları git gide tepkisizlik yaratır!

Ben bunu “Bıktırıcı tekrar!” olarak algılıyorum…

Düşünün beni bile bıktırıyorsa, etkinin hedef kitlesinde ne yapmaz?

Yanlış anlaşılmasın! bu etki, başta da belirttiğim gibi mizah içeren replikler için geçerli.

Sahnede, oyunun başından sonuna kadar aynı şakayı kullanan komedyeni düşünün!

O halde en azından şu “Freni patlamış kamyon gibi” yerine başka birşey bulun.
Olmadı mizah yazarlarından gönüllü destek isteyin!

Mizah yazarları: “Güvenlik contası zarar görmüş Discovery roketi gibi” uçuk kaçık örnekler de yazarlar ama emin olun arada çok çarpıcı tanımlamalar da çıkacaktır!

 

 

Belegatin şehveti

Haşa, ben şimdi kendi kendime ara gazı verip desem ki, “Bana bu yazıları allah yazdırıyor!”

Benim hakkımda ne düşünürsünüz?

Ya ‘kayış sarmış bir meczub’ ya da Can Barslan kardeşimin kulakları çınlasın ‘terelli pictures’ prensents!.. Allah şifa versin!

Belagatın şehveti derler eskiler…
Yani güzel güzel konuşurken, kendi kendine gaz verip amacını aşan cümleler kurmak, ‘belagatın şehvetine kapılmak’ olarak tanımlanır. 

Çevreden aldığı tezahüratın ve alkışın verdiği gaz ile ayarı kaçırıp, sonradan altında kaldığı cümleler kuran pek çok konuşmacıya şahit olmuştur bu kürsüler!

Lakin, belagatın şehvetine, ancak o şehvete ihtiyaç duyanlar kapılır! 

Sadece retorik ile yani güzel ve etkileyici konuşma yapmak ile devlet yönetilmez.

Retorik, antik dönem filozofları tarafından da üzerinde çok düşünülmüş, çok düşünce üretilmiş bir konudur.

Buyrun, Platon’un 2500 sene önce tarifini verdiği demokrasi ilkesi, bugün hala geçerli:

“Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir.
Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir.
Halk övülmeyi sever.
Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler.
Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.

Demokrasi, bir eğitim işidir.
Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur.
Devam edilirse demagoglar türer.
Demagoglardan da diktatörler çıkar.”

Allah muhafaza!
Bizde bu iş oraya kadar gelmez!

 

Allaha havale dönemi

Herkes duydu ve birkaç gündür herkes bunu konuşuyor!

Süleyman Soylu, AKP üyelerine yaptığı; dini istismarın zirvesi olarak tarihe geçen, vitesi iyice yükselttiği konuşmanın finaline doğru, Hükümet’in icraatlarından bahisle “Bize bunu Allah yaptırıyor!” diye üç kez tekrar etti!.. 

Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak da Soylu’nun bu genel ifadesini daha özelleştirdi. Daha hedef odaklı hale getirdi:
“Doları düşüren de çıkaran da Allah’tır!..” dedi. 

Karşısındaki kadın sunucuya; “Gözlerime bak! Gözlerimde ne görüyorsun” ifadeleriyle ekonomi tarifi yapan Hazine Bakanı; birikimini korumak için elinde küçük miktarlarda altın ve döviz bulunan vatandaşların bu birikimlerinin üçte birini kaybettikleri “döviz asansörü” olayına ilişkin ne dedi?

“Küçük yatırımcılar çarpıldı!”


Soylu ne diyor: “Bize bunu Allah yaptırıyor!” 

O halde bu ifadeyi, özneyi “Biz” olarak ifade eden Soylu’nun formülüne uyarlarsak ortaya ne çıkıyor?
“Küçük yatırımcıları Allah çarptı!”

Demek ki ‘Çıraklık dönemi, kalfalık dönemi, ustalık dönemi’ işi çözmedi…
Bu hafta daha net anladık ki iktidarın yeni dönemi: “Allaha havale dönemi!”

Allah müstehakkınızı versin!

Allah çarpar tabi de, sandık da çok fena çarpar.

Millet, elini mühür basma pozisyonuna almış bekliyor.
Demedi demeyin!

 

—-

Benzin istasyonlarından zamlara isyan!

Benzin istasyonu sahipleri derneği, otomatiğe bağlanan akaryakıt zamlarına isyan ederek açıklama yaptı; “Pompa fiyatı ayarlamayı kolay iş mi sanıyorsunuz? Pompa fiyatı ayarlamaktan bıktık! Kazancımızı, fiyatı ayarlayan servis şirketine gömüyoruz. Mağduruz!” dedi.

 

KPSS sınavlarında haksızlık sorunu mülakat öne alınarak çözüldü.
Her sınav dönemi, “yazılı sınavda dereceye girip, mülakat sınavlarında elenenlerin bitmeyen ‘ayrımcılık’ iddialarına maruz kalıyoruz!” diyen ve bundan rahatsız olduklarını ifade eden Devlet Sınavlar Genel Müdürü Vahabettin Şükürbaz, “KPSS sınavları için, sorunu kökten çözecek yeni düzenleme getirdik!” dedi..
Düzenlemenin bizzat mucidi olduğunu ifade eden Şükürbaz, “Basit bir hareketle mülakat ile yazılı sınavın yerini değiştiriyoruz. Yani Mülakatı öne yazılı sınavı sona alıyoruz. Dolayısıyla Mülakatı kafadan kaybedenler zaten yazılı sınava giremeyecekleri için ‘Vay ben biriciydim, vay ben üçüncüydüm iddiaları berheva olacak!’ dedi.

…  

 

İddialar bir üst mertebeye taşındı. “İBB Kandil’e üst geçit yapmış!”
Olaya, “Yok anasının gözü!” diyerek itiraz eden muhalefet, “müddei iddiasını ispat ile yükümlüdür! Kandilde cadde mi var ki üst geçit yapılsın?” diyerek kanıt isteyince,  Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu; “Elimizde henüz bir data yok. Ama koridorlarda konuşuluyor bunlar!” diye yanıt verdi.

 

 

Merkez Bankası’ndan Arka Kapı konusunda üst düzeyde tedbir

Merkez Bankası yetkilisi Mansüt Murakkıp, bir basın açıklaması yaparak, ‘Arka Kapı satışı’ iddiaları yüzünden Merkez Bankası’nın merkez binasının arka kapısını tuğla ile ördürerek kapattıklarını, bundan böyle bu iddiaları yapanlarla mahkemelerde hesaplaşacaklarını belirtti. Murakkıp, basın mensuplarına, arka kapının örülmesi esnasında çekilmiş fotoğrafları da kanıt olarak sundu.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir