Ressam
Ressam!.. Annen güzel mi?
Ressam!.. Annen güzel mi?
Eşyanın tabiatı icabıdır.. Kaybedecek şeyi fazla olan kaybetmekten ‘en fazla’ korkar. Bazen bu korku, kaybedilecek şeylerle birlikte o kadar yükselir ki, kişinin öz yönetimini ele geçirir. Korku egemen olur. Belirleyici olur.. Halüsinasyonlar, karabasanlar yaratır. Stres yaratır. Stres sürekli olduğunda PTSS hastası yapar insanı.. Meydan meydan dolaştırır. Mesela aynı konuşmada dört kere ‘Deprem’e ‘miting’ dedirtir.. Mantık kaybolmaya başlar, analitik düşünce yiter, tahtına metafizik oturmaya başlar. Korku insanı bazen ürkek bir tavşana, bazen köşeye kıstırılmış bir kediye çevirir.. Oysa korktuğu için kaçmaz tavşan.. Kaçtığı, kaçabildiği için korkar..
Milli Eğitim yap boz tahtasına döndükçe batıyoruz. Öğrencilerin, Okuma-anlama, Fen, Matematik düzeylerini ölçen Son PISA araştırması 2012’de yayınlanmıştı. OECD ülkelerinin oldukça altında olan Türkiye, 65 ülke arasında 45’inci sırada, Uruguay ve Tayland’ın altında yer almıştı. Aradan 3 yıl geçti. Çöken tablet ve Fatih Projeleri, birilerinin cebini doldurmaktan başka işe yaramadı. Amaç da buydu belli ki!. Hiç bir gösterge bu yıl açıklanacak araştırma sonucunun daha iyi olacağı yolunda bir ipucu vermiyor. Yamuldukça yamuluyoruz.. “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim
De ki, onlar haset edip, gıybet edip senin altındaki alalade, zırhı bile olmayan 300 bin yuroluk mercedesi iade ettirip seni bir müveddi, bir iadekar durumuna sokabilirler.. Sena azap verip, ağlatıp inletebilirler. Andolsun ki, biz bunu gördük ve sana müjdeledik. Eeey münafıklar!.. Aha da hasetleriniz teveffür etsin, meş’um, bedbin, şuurlarınız kıskançlıktan tavana vursun! Sizin inadınıza, ona kendi envanterimizden yepis yeni bir zırhlı bir mercedes tevdi ettik. Çatlayın!..
12’yi üçe bölüp 4+4+4’ü icadeden Türk Aynştayn’ları, bu gün, bu müthiş buluşlarının sonuçlarına bakarak nazik bi yerlerine kına yaksınlar!.. Bunu yazdığım için de bana yine dava açsınlar, ellerinden geleni ardlarına koymasınlar! Zira bu uygulamanın sonucu olarak Türkiye’de 4’üncü sınıftan sonra 260 bin kız çocuğu okuldan alındı. Bunlardan 40 bine yakını da ‘Pedofil’lerle evlendirildi.. Binlerce 11 -12 yaşındaki çocuğun çocukları oldu. Daha kendileri çocukluktan çıkamamış oyun bebelerinin kucaklarına gerçek bebeler verdiler.
“Bu sonuç kendisine ‘eğitimciyim’ diyen hangi eğitimciyi tatmin ediyor?” diye sormayacağım.. Kendisine insanım diyen hangi insanın içine siniyor!..
Var mı?
‘Kadına pozitif ayrımcılık, kadın kotası, kadını koruma’ lafları geçtiğinde maşallah, mangalda kül bırakmıyoruz ama Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, “iki ayyaşın!” yönetimindeki Türkiye; siyasetteki kadın oranında dünya ülkeleri arasında ikinci sıradayken bu gün bu kül üfleyenlerin sayesinde 89’uncu sıraya gerilemiş..
Kadını koruya koruya, sosyal hayata kata kata, türbanını, torbasını özgürleştire özgürleştire, ikinci sıradan, seksen dokuzuncu sıraya neredeyse listenin en dibine indirmişiz..
Geçtiğimiz yıl yapılan Davos Ekonomik Forumunda Cinsler arası ayrımcılık karnesinde 125’inci sıraya düşmüşüz. Bizim altımızda Mısır Etiyopya, Cezayir gibi ülkeler var.
‘Kadın ve Aileyi Koruma Bakanlığı’nın başındaki ‘Kadın’ı atarak Bakan’ı da zaman zaman ‘erkek’ yapan yönetime sesleniyorum!..
Korumayın kardeşim kadını!..
Korudukça batırıyorsunuz!
Korudukça yok ediyorsunuz!
Korumayın yahu!
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2014 verilerine göre Türkiye nüfusunun 49.8’i, yani 40 milyon’u kadın. Çalışma yaşındaki kadınların yüzde 75’i ev kadını. Devlet ‘ev kadınlarını’ çalışan kadın saymıyor. Öyle ya onlar evlerinde yan gelip yatıyorlar!.. Oysa bir ev kadınının bir evde gün boyunca yaptığı iş listesinin bir bölümünü ifa edebilmek için ‘bir iş yerinde’ en az 4-5 kişinin istihdam edilmesi gerektiği hesaplanıyor. Bu durum ev kadınlarının ağır işçi sayılması gerektiğinin en kesin kanıtı. Çalışan kadınların, özellikle de bir ‘yardımcı’ tutamayanların durumu çok daha vahim. Ama daha daha vahimi, bu ülkede, sayıları 20 milyon’un üzerinde olan ve çoğunluğu da geçinme endeksi fakirlik sınırının altındaki ailelerin anneleri olan ev kadınları, sırtlandıkları gündelik yüke rağmen çalışma yasalarına göre resmen ‘asalak’ muamelesi görüyor.. Sonra da anneler gününde “ağalar” resmi deklerasyon yayınlıyor!.. Bakanımız, Başbakanımız gevrek gevrek gülümseyerek “promptırlarından” bir önceki yıl da aynısını okudukları kutlama mesajlarını okuyorlar.. “Tüm ev kadınlarımızın da anneler günü kutlu olsun!”
Hadi Ordan!
Mesajı bırakın!,, İpler elinizde!..
Kutlu olabilmesi için gereğini yapın!..