Lomboz 17 Ocak 2021 PAZAR


Kahin arıyorsanız bilim insanlarına bakın

Mikolog, Jilber Barutçiyan ’diyor ki: “Bütün mantarlar yenilebilir. Ancak bazıları son yemeğiniz olur!”

Ben şimdi: “Yakında mantar zehirlenmelerinden çok insan ölecek!” desem, yakında medyada mantar zehirlenmeleri haberleri dökülmeye başlasa, bu beni kahin yapar mı?

Yapmaz!

  • Çünkü biliyoruz ki doğada kendi başına yetişen mantarların birçoğu zehirli.
  • E, bu aylardan itibaren tür tür, çeşit çeşit büyümeye de başlıyorlar.. 
  • İnsanlar proteine aç!.. 
  • Bilen de bilmeyen de topluyor!

Getirin bu bilimsel bilgilerin hepsini bir araya!
Benim gibi sıradan bir ademoğlunun vardığı sonucu bile “kehanet” diye yiyecek insanlar var!..

Lafı getireceğim yer şurası:

Covid-19’un ilk günlerinden bu yana bir kehanet külliyatı sosyal medyada dolaşıp duruyor.
“yok şu yazar, 15 sene önce romanında aynısını yazmış! yok şu dizide aynı konu 5 sene önce işlenmiş. yok şu kahin kitabında aynısından bahsetmiş..”

Size bir sır vereyim ama kullanmayın!
Kamanlar, şamanlar, kabile büyücüleri, kahinler yaşadıkları toplumun içinden, doğal seleksiyonla süzülen, ortalama zekanın oldukça üstünde insanlardır… 

Hatta bunlara şeyhleri, şıhları, falanları, filanları da ekleyebilirsiniz.. (Ama diyanet işleri başkanları hariç!.. onları artık benim gibi ‘hafif durgun’lardan seçip biraz rahat çekip çevirebilmek için oralara yerleştirmeye başladılar!)

 

Bu, zekaları yanında, kurnazlık genleri de iyi çalışan uyanıklar, insanların zaaflarını çözmüş, zekasının sağladığı öngörü ile beleş ve güzel yaşamanın sırrına vakıf olmuşlardır!.. 

Gelmek istediğim yer şurası:
Dünya pandemi vakalarını listeleyen sitelere girin. Tespit edilebildikleri tarihlerden bu yana virüs ve bakteri salgınlarının gittikçe sıklaşan frekanslarda tekrarladıklarını göreceksiniz.

Bu tablodan haberi olan herhangi bir kişinin; insan nüfusunun kontrolsuz olarak arttığı, tanımadığı yabanıl, adeta başka bir gezegen haline gelmiş doğa alanlarını istila etmesini, böylece oralarda evrimleşen virüslerden ölümcül hastalıkları medeniyetin içine doğru yayma ihtimalinin arttığını tahmin etmesi kehanet sayılmaz.

Hatta önümüzdeki yıllarda bunun daha vahimleri ile ‘yaşlıları değil gençleri, çocukları etkileyenleri ile karşılaşmamız ne kahin işi ne fal işi!

Bilim insanları senelerdir bağıra bağıra söylüyor bunu!

Huyumuzu tarzımızı değiştirmezsek: İklim ısınacak, buzullar eriyecek, ekilebilir alanlar azalacak, açlık ve salgınlar artacak! Hatta su savaşları çıkacak! 

Senelerdir  bilim insanlarının yayınladığı bütün makalelerde yazılıyor bunlar!

Kimse bunları görmüyor da “Kahin Sylvia bilmemne kitabında 15 yıl önce Covit’i bilmiş!” diye ortalık yıkılıyor!

O zaman ben de şimdi sallayayım! “2035’e kadar, öyle yaşlıların değil, büyük küçük herkesin akciğerlerini tutan çok ciddi üç ila beş virüs, bir de kuşpalazı salgını yaşayacağız, ilaveten çiçek salgını hortlayacak!” diye..

hatta dahasını söyleyeyim;
Türkiye’nin Güney’inde değil bitki, çalı bile yetişmeyecek.. Antalya çöl olacak!, Tuz gölü kuruyacak, sahile sıfır tarlaları tuzlu su basacak!” diye..

Hadi bakalım, 2035’te görüşürüz!.. 

 

darani ni darani ni ni na da dimbıllang!

“Damat” nerede sorusunun yanıtını geçenlerde, her muammayı bilen, asrın gazetecisi Fatih Altaylı verdi.

Yaylaya gitti geldi. Katar’a gitti geldi.  Şimdi İstanbul’un mutena semtlerinden birinde yer arıyormuş. Uluslararası bir danışmanlık firması kuracakmış! Hem de aileyle ortak!

Bu kısıtlı bilgiler üzerine, özellikle de Damat’ı sevmeyen her iki mahallenin televizyon yorumcuları “vay haline Damat’a danışanın!” mealinde yerli yersiz sözler sarfettiler ama kazın ayağı öyle değil! 

Damat’ın ekonomik ve ticari yeteneklerini bir yana koyalım ve soruyu tersten soralım!

Uluslararası şirketlerin bizim gibi ülkelerde nasıl bir “danışmana” ihtiyacı olur?

Finansı, pazarlamayı, pr’ı stratejiyi, onlardan daha iyi bilen birine mi gereksinim duyarlar?

Hadi canım sende!.

Bu kavramların kitabını yazan adamlar neyi nasıl yapacaklarını senden mi öğrenecekler?

Peki neye ihtiyaç duyarlar?

Tabi ki ülkenin güçlü noktalarındaki etkili ve yetkili kişilere, karar mercilerine sorunsuz ulaşabilen ve parayla çalışan katalizörlere ihtiyaç duyarlar.

Çünkü bu şirketler, akıl istemezler. 

Bu şirketler, tıpkı maden şirketleri gibi özel ayrıcalıklar isterler. Özel avantajlar

isterler, kaymaklı kayırmalar isterler. 
Aynı kulvardaki yerli sanayinin kösteklenmesini hatta zarar ettirilmesini, mümkünse kapatılmasını isterler.. Şeytan kulağına, bizde olmaz böyle şeyler!

Bu şirketler; “3n 3k” formulüyle çalışırlar.  Kime, ne verince, neyi, nasıl, kimden, kaç paraya alabileceklerini takip edecek kabiliyet ve geçmişe sahip adam isterler. 

Peki Damat bu istenilen özelliklere sahip mi?

Sahip!
Ama o öyle yapmaz!
O görevinden de azledilse hatta dayak da yese doğru bildiğini, bildiği gibi yapar!

Bunu kanıtladı!

O halde “vah ki vah!” da neyin nesi?

“Şöyle sakalı sıvazlayarak, “Hayırlı cumalar, hayırlı işler damat abi!” demek daha doğru ve daha manalı olmaz mı?

 

Tarzan zor durumda!
Bahçeli’den Akşener’e: “Evine dön Meral!”; 

Erdoğan’dan Karamollaoğlu’na: “Dönem kızgın demiri soğutma dönemidir!” şeklindeki direk vuruşlar sonuç getirmeyince, siyaset boksörleri “karaciğere çalışmaya” başladı.

Erdoğan, Saadet Partisi’nin ağır abilerinden 86 yaşındaki Oğuzhan Asiltürk’ün evine, Ak Parti’nin kuruluşundan bu yana ilk kez bir “nezaket” ziyaretinde bulundu.

Saadet Partisinin bir önceki başkanı Mustafa Kamalak, Halk Tv’den Özlem Gürses’e bu ziyareti yorumladı ve özetle Erdoğan’ın, seçimleri zamanından önce yapmak için destek aradığını söyledi.

Kamalak’ın da altını çizdiği “seçim desteği arayışı” meselesini açalım: 

Bir kere; Erdoğan, zamanında yapılacak olursa, 2023 seçimlerinde kesinlikle aday olamıyor.

Zira, 2007’de, yine Ak Parti zamanında bir değişiklikle yürürlüğe girmiş Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasına göre Cumhurbaşkanlığı süresi 5 yıl ve sadece iki kez aday olunabiliyor.. Bu çok açık!

Erdoğan’ın bir kez daha aday olabilmesi için ya Anayasa’nın bu maddesini değiştirmesi gerekiyor ki bu da hayal! Çünkü bunun için yeter sayı 400 Milletvekili.

O halde, aynı değişiklikte, bir sübap olarak anayasaya eklenmiş 116. maddenin 3. fıkrasına göre erken seçim kararını Meclis alırsa hakkı yanmıyor. Bir kez daha aday olabiliyor.


Fakat gel gör ki, Cumhur ittifakının sayısı bu kararı almaya da yetmiyor. Bunun için de 5’te 3 yani 360 milletvekili gerekiyor.

Öte yandan, üst perdeden, defalarca “seçim zamanında yapılacak” salvosu atıldığı için sözünü yeme, tükürdüğünü yalama pozisyonuna düşmemek amacıyla, seçim önergesini ittifak dışında bir partiye verdirmek ve böylece millet ittifakını seçim kararı almaya zorlamak istiyor.

Millet ittifakı bu oyunu yer mi?
Hiç sanmıyorum!

Peki, Erdoğan eriyen oylara rağmen neye güvenip erken seçime yeşil ışık yakıyor?
Cevabı basit!

Ne kaybedecek ki?

Bir erken seçim, bir ikinci tur.. Belki bir ilave dönemlik şans daha kazanılabilir!

Seçim yasasında yapılan değişiklik hazırlıkları, yeni barajlar, yeni bölge planları, HDP’nin kapatılma çabaları, Millet ittifakını bozma gayretleri hep bu hesap ile ilişkili.
Çarşı bir karışırsa belki birşeyler olur umudu..
Seçim yasasında yapılacak değişiklikler Anayasa’nın 61. maddesine göre değişikliğin yayınlandığı tarihten itibaren 1 yıl sonraki seçimlerde geçerli oluyor.
Erdoğan zaten iki yıl sonra gidiyor..
Normal seçim tarihine 5-6 ay kala meclisin alacağı bir erken seçim kararı, eriyen oylara, tamtakır kalan hazineye rağmen bir 5 yıl daha kazandırır mı hayali!..

Covit-19’a yakalanmayıp iki yıl daha yaşarsak, şu aksak haliyle bile demokrasi bize çok enteresan şeyler gösterecek!


 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir