LOMBOZ 24 OCAK PAZAR

 

Dünya Trump’tan kurtuldu mu?
“Bu soruya evet!” cevabını vermeyi çok isterdim.
Ama henüz değil!
Çünkü “Trump” bir şahıs, bir kişi değil.
Trump bir anlayış.
Irkçılık, bencillik, ben’cilik sosuna bulandırılmış “tüccar başkan” anlayışı.
Üstelik de sadece Amerika’ya özgü değil.
Global bir siyasal pandemi!

Trupm yeni bir “izm”in bir bileşeni.
Ana eksenini ‘yalan ve tezgahın’ oluşturduğu yirmibirinci yüzyıl siyaset teorisi:
“post truthizm!”

Populizmin hız göstergesinde, kadrandaki ibrenin kopma sınırlarını denediği bir garabet!
Orta sınıfın çöktüğü, zengin sayısının bile azalarak, az sayıda siyaset ortağı ultra zenginlerin oluşturulduğu, fakirlerin ise fakirlik sınıfından “muhtaçlık” sınıfına düşürülmesini sağlayan bir yönetim şekli.

Örnekleri; Sovyet bloğunun çökmesi ile bir anda tüm dünyanın, bağnaz dincilik ve ırkçı milliyetçilik meralarının, şımarık çayırlarında yeşeren bu ‘yalan iktidarları’ tıpkı 1940’lardan sonra faşizmin denediği gibi dünyayı test ediyor.

Bu testten elbette sonunda demokrasi güçleri ve iyiler galip çıkacak ve Post Truthizm çökecek.
İlk olarak Berlusconi’nin bir zaman sonra da Trump’ın gidişi bu çöküşün habercileri sadece.
Yoksa, Trumplar hala dünyanın bir çok yerinde iktidarlarını sürdürüyor.
Bizde mi?
Bizde olmaz öyle şey!

 

Aşılı eğitim şart!

“Okullar tatil!” deyince kaç çocuk eskiden olduğu gibi sevinmiştir?
Son bir yıl eğitimin kayıp yılı.
Anlaşılıyor ki Milli Eğitim, sömestr tatilinden sonra okulları açmayı tekrar deneyecek.
Ama yine olmayacak!.. 


Bu senaryoyu on kez yaşadık!
Olmayacağını kaçıncı denemede öğreneceğiz?

Bu gidişle çocuklara aşı sırası gelmesi bir yılı bulacak.
Yani bir yıl daha kaybolacak.


Öte yandan hala 3 Milyon 37 bin hanede internet yok! 

  1. 493 öğrencinin evinde tv yok.

Kaç milyon çocuğun ders çalışabileceği bir bilgisayara sahip olmadığı araştırmalarda bile yok.

Anlaşıldı ki uzaktan eğitim, eğitim değil!.

Bu durumda tek yol var!..
Sağlıkçılardan sonra en acil aşılanması gerekenler öğretmen ve öğrenciler. özellikle de ilköğretim ve lise.

Kaybedecek bir gün bile yok.

Bir gün bile lüks.

Kaldı ki bu çocuklar, mevcut modelde; evlerinin önünden, sitelerinin bahçesinden, sokaklardan; evlerindeki riskli kişilere taşıyabilecekleri kadar virüsü taşıyorlar.

Onların aşılanması sadece ülkenin geleceğini kurtarmayacak, geçmişini de yani yaşlılarını da koruyacak.

 

Eskiden bilgisayar mı vardı?

Bu başlıktaki cümleyi bizzat ağzından duyduğumuz bir siyasi figür bile gördü bu memleket!
Dedik ya, “ders çalışabileceği bir bilgisayarı olmayan kaç milyon çocuğun olduğunu bile bilmiyoruz” diye..
Aklıma geldi anlatayım!


Bizim kuşak bilir.

Rahmetli Sakıp Sabancı TRT’ye çıktığında, söyleşisinin sonunda mutlaka gençlere öğütler verirdi.
Gençlerin, geleceğin rekabet dünyasında yarışabilmeleri için şu üç özelliğe mutlaka sahip olmaları gerekir der ve herkesin sevdiği o özgün üslubuyla sayardı:
“Biiir, ehliyadıng olacaaag; ikii, taktilo bilecaağn; üüüç, ingilicca bilecen!.. Bu üçü çok mühim hemşerim!”

Sakıp Ağa şimdi yaşıyor olsaydı bu üçünden hangilerini tutar, hangilerini değiştirirdi sizce?

Hepiniz ilk bakışta “daktilo” dediniz değil mi?
Öyle ya artık bu çağda daktilo mu kaldı?
Yeni nesil daktiloyu artık sadece müzelerde görüyor!

Ama bence “daktilo” diyenler kaybetti!

Ağa’nın “Taktilo” dediği şey aslında klavye.. 

Yani bugüne çevirirsen “Bilgisayar!”
Ağa yaşasaydı “Yazılım bilececağğn, CSS’ten anlayacağn, yapay zekayı bilecaağn” filan demezdi.
“Taktilo”nun yerine “bilgisayar”ı koyardı o kadar…

Emirgan’daki Atlı Köşk’ün Sabancı Müzesi haline getirildiği ilk yıllardı.
Kardeşim ile birlikte bu müzeyi geziyoruz.
Necmettin’in işi yazılım, donanım, proje, icat, mucit.. Her şey var!
Önemli bir uluslararası yazılım şirketinin üst yöneticilerinden biri. Bankacılık sektörüne hediye ettiği bir çok inovasyon var.

Sağdaki binanın girişinde, antrenin ortasında, Sakıp Ağa’nın bazı kişisel eşyalarının sergilendiği bir camekana bakıyorum.
Ortalarda bir yerde, el büyüklüğünde bir not defteri. Defter, ortasından açılıp konulmuş.
Kardeşime seslendim. “Necmi bir gelir misin!” Geldi.
Defteri gösterdim. “Sence neye benziyor?”
Defterde; ince uçlu, farklı renkli kalemlerle, küçücük harflerle yazılmış isimler, kelimeler… İsimlerin kiminden çıkıp başka yazılara uzanan oklar, rakamlar, kutular, işaretler.. Tek bir sayfada birbiriyle ilişkilendirilmiş ya da sonraki sayfalara atıf yapılmış yüze yakın bilgi!..
Necmi baktı!..
“Bilgisayar abi!” dedi..

Bir keresinde yazmıştım: “Sabancı Holding, koskoca Sabancı Holding olana kadar bilgisayar mı vardı?” diye.. Ona bir ekleme yaparak düzeltiyorum.
Evet bilgisayar yoktu ama “Rakiplerde de bilgisayar yoktu!”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir