LOMBOZ 14 Mayıs Cuma

 

 

İmamoğlu stresi

Denilebilir ki, mağduriyetle geldiler, mağduriyetle gidiyorlar!

Ak Parti, aslında siyasi hayatının en önemli mağduriyetini yaşıyor.

Nedir o?

İmamoğlu stresi!

İmamoğlu’nun; ‘İstanbul’ gibi en büyük oyuncaklarını, en değerli besin kaynaklarından birini kaybetmelerinin sembol ismi olduğu yetmezmiş gibi tüm anketlerde Erdoğan’dan daha fazla vatandaş tercihine mazhar olup siyasette en “belalı” rakipleri haline gelmesi strese katmer katıyor!

Lakin gel gör ki, bütün merkezi araştırma, soruşturma, teftiş, denetleme güçlerini çalıştırmalarına rağmen İmamoğlu hakkında: 

“İstanbul seline tatilde denk gelmek” ve 

“Türbe civarında eli arkasında gezmekten” daha dişe dokunur bir suç bulamıyorlar. 

O halde buyrun -Kelsen hocaya çaktırmadan- ben bir yol göstereyim!

Norm teorisine göre “suçluların oluşturduğu bir dünyada ‘hiçbir suçu olmamak’ suç sayılabilir!” 

Buradan yürüyün gidin mesela..
Diğer Goebbels’vari tasarımlarınız yanında, çok da açığa düşmez!

Hayır, o değil de;

İnsanın en azından bir diploması sahte olur Ekrem Bey!
Sizinki de iş mi?

 

Şile sahilinde kumsal talanı başlıyor

Karadeniz sahilinden Şile’ye giderken, yazlıkçı sitelerin işgalinden korunmuş uzun kumsallar; yazları, hem yörede yaşayanların hem de İstanbul’dan gelenlerin nefes aldığı plaj ve mesire alanları.

Hafta sonları, İstanbul’un orta sınıfının soluklandığı bir kaçış destinasyonu..

Artık orta morta da kalmadı ya!

En büyük sıkıntısı “akıntı anaforu” nedeniyle yaz sezonlarında boğulan insanların fazlalığı idi. Ancak Büyükşehir belediyesinin yaptırdığı cankurtaran kuleleri ve Jetski’li cankurtaranlar sayesinde bu sorun epeyce çözüldü. 


O sahiller, o bölgede yaşayan insanların zaten hayatı.. 

Ama İstanbul’da yaşayan hemen herkesin de o sahillerde anıları var!
Şimdi “rant canavarı” o sahillere doğru hızla yürüyor!

Şile Belediyesi; Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi, Akçakese’de de,  bölgede yaşayanlara danışmadan, ben yaptım oldu anlayışı ile; sahil bandının en güzel bölümünü bir özel işletmeciye kiralamış.  

İşletmeci de, yapacağı localar için kumsalın ortasına koca koca foseptik kuyuları kazmaya başlamış!

Oysa sahiller, kumsallar, yasalarımıza göre halkın ortak kullanım alanlarıdır!

AKP’li Şile Belediye Başkanı durumu özetle şu şekilde açıklıyor: “Bakanlık bana kiraladı, ben her yere yetişemem. Ben de işletmeciye kiraladım! Her şey usulüne uygun!”

Ülkenin her pikselini kazanca, paraya tahvil etmeye çalışan bir yönetim anlayışı, “usulden” sorunlu değil midir? 

Hepsi bir yana, insanların geçmişlerini, anılarını, muhafaza etmeyen, mevcudu koruyup gelecek kuşaklara aktaracağına, yer ile yeksan eden bir “muhafazakarlık” usulden sakat değil midir?

Sayın Başkan, gerçekten amacınız halka hizmet etmek ise yapmanız gereken şey, bu eşsiz karadeniz kumsalını, hesapsız ranta teslim edecek tehlikeli bir yolu açmak yerine 

sadece can güvenliği ve temizliğe yönelik tedbirleri arttırmaya çalışmanız yeterli.

İşin en ilginç noktası da şu:

Belediye Başkanı, duruma itiraz eden Akçakese köylülerine “Size kart çıkartırız, indirim yaparız” teklifinde bulunuyor!


Hem kumsala tesis yapıp hatıralarını öldüreceksin, hem bakkalını marketini, ticaretini bitireceksin, hem de pişkin pişkin “denize artık parayla gireceksiniz ama merak etmeyin herkesten daha az parayla!” mealinde konuşarak seni oraya seçen insanlarla adeta kafa bulacaksın!

Evet herşey usule uygun..

Ama bu usulde sakatlık var!

 


Polise kamera çekme yasağı

Emniyet Müdürü Hüseyin Namal, ilk kez 2008 yılında, Kocaeli’nde başlatmıştı çevik kuvvette numaralı kask uygulamasını. 

Basın bu gelişmeye: “Artık toplumsal olaylarda aşırı şiddet uygulayan polis, kaskındaki numaradan tespit edilip cezalandırılabilecek!” diye ‘Polyanna’ tadında bir yorum getirse de, emniyet çevreleri kask kullanımını, daha çok “Hijyen, zimmetli kaska sahip çıkmak ve operasyona pratik fayda olarak açıklıyorlardı.
Pratik fayda ne?
Hani, olaylar sırasında polis müdürünün, memuru telsizden kask numarasını okuyarak daha kolay yönlendirmesi meselesi filan..
Dululi, dululi!..
“B234!.. Evladım, yanındaki B436’yı da al, grubu aşağıdan çevir!” 

Zaman içinde, kasklarda numara işi tüm çevik kuvvette yaygınlaştı ve halen sürüyor.

Bununla birlikte; kask numaralarını stickerlarla kapatan polisleri de, Boğaziçi Üniversitesi öğrenci eylemlerine müdahalelerde olduğu gibi, kasklarını başlarına değil kollarına takan, kask yerine siyah bere giyen polisleri de gördük.

Bir yanda kasklarda numara uygulaması bir yanda ‘özel yaşamın gizliliği” gibi hiç anlaşılamayan bir gerekçe ile müdahaleleri kamera kaydına almanın yasaklanması?

“Kasklarda numara” uygulamasını başlatan da içişleri bakanlığı, polis müdahalesi esnasında kamera kaydı yasağını getiren de!

O günden bugüne ne değişti?

Siz söyleyin!

 

Ortadoğu’da kan neden durmuyor?
İçine Türkiye’yi, İran’ı Mısır’ı da kattığınızda, 510 milyon kilometrekarelik dünya yüzeyinin sadece 7 milyon kilometrekaresi Ortadoğu. 

Yani dünyanın yalnızca seksende biri. 

Yine, aynı şekilde 7,7 milyarlık dünya nüfusunun sadece 350 milyonu Ortadoğu’da.. 

Sadece Yirmide biri kadar..

Oysa:

Dünya petrolünün üçte birinden fazlası;

Dünya doğalgazının yarıya yakını bu bölgede..


Coğrafyanın bunca zenginliğine rağmen eğitime ayırdığı pay, dünyanın eğitime ayırdığı pay ortalamasının yarısı bile değil. 

En önemlisi de, iç içe geçmiş, ortak bir zemini paylaşmalarına, karşın gelir adaletsizliği dünyanın hiçbir yerinde olamayacak kadar dramatik.

Ortadoğu’daki 17 ülkeden 7’sinin kişi başı yıllık gelir ortalaması 30 bin doların üzerinde iken; 10’unun ortalaması 4 bin doların altında.

Yani tam bir komşusu açken tok yatanlar coğrafyası..

Fakat gel gör ki, dünya silah ticaretinin beşte biri de ortadoğu’da dönüyor.

Ortadoğu’nun silaha harcadığı para 1988’de 40 milyar dolarken, 

2014’de 120 milyar dolara çıkmış.

2019’da 300 milyar doları bulmuş. 

Bugün nerelerde allah bilir?

Çok bilinen bir sinema aforizması vardır:

“Filmin başında yönetmen, duvarda asılı bir tüfek gösterdiyse, o tüfek filmin içinde bir yerlerde patlar!”
İşte Ortadoğu’da duvarda o tüfek de var, patlaması için her türlü neden de!

 

  

 

Bayramda ziyaret yasağına uyuluyor mu?
Bana öyle geliyor ki bu bayram vatandaş ziyaret yasağına o kadar da uymuyor!

“Nereden anladın?” derseniz söyleyeyim.

Bayram öncesi markette dağ gibi şeker ve çikolata yığınını görünce kendi kendime, “Market yöneticileri hesap edememişler. Bunlar ellerinde kalacak enayilerin!” diye düşünmüştüm.

Dün markete gittim ki ne göreyim?

O dağ, adamakıllı erimiş, sünmüş!

Oradan hesap ediyorum!
Evine kimse gelmeyecekse, kimseye ziyarete gitmeyeceksen, kutu kutu şeker ve çikolatayı sırf sektöre ayıp olmasın diye mi alıyorsun?

Benimkisi şeytanın avukatlığı!

İnşallah evde birbirlerine ikram etmek içindir.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir