LOMBOZ 16 Mart Pazartesi

16 MART PAZARTESİ LOMBOZ

Kuveyt, Ezan ve Alkol 

Bizim semtin eczacısı, üstelik namazında niyazında bir çocuk.. Diyor ki: “Düne kadar alkol ihtiva eden ilaçlara parmaklarının ucuyla bile değmeyen, “Aman, alkol içeriyorsa benden uzağa!” diye tersin geri yapan aynı hastalar, bu gün benimle alkol oranı azdı çoktu tartışması yapıyorlar!”

Kuveyt, Basra Körfezi’nin  kuzeydoğusunda, Suudi Arabistanın komşusu 4,5 milyon nüfuslu bir Arap ülkesi.

Haliyle dili Arapça.

Korona salgını nedeniyle camilerde okunan ezanın metnini değiştirmiş.

‘Hayye ale’s-salâh’ yani ‘haydin namaza’ cümlesi yerine ‘al-salatu fi buyutikum’ yani ‘Namazınızı evinizde kılın’  cümlesini koymuş.

Bunu hangi dilde yapmış?

Tabi ki Arapça dilinde. Çünkü tıpkı ezan’ın dili gibi adamın dili de Arapça.

Tehlike geçince, yine normal okunduğu şekle döndürecek.. Ezan, eskiden olduğu gibi “Haydin namaza!” diye okunacak.

Kuveyt’te kimse “olmaz!.. Dinen caiz değildir” demiş mi?  Dememiş! Çünkü hem durum sıkıntılı, hem de adamın dili bu!

Cenaze ilamı yapılıyor gibi bakmış olaya..

Doğru mu yapmış? Doğru yapmış!

Neden doğru yapmış?

Çünkü korona’nın hedefinde yaşlılar var. Onlar gençlerden daha yoğun olarak camiye geliyor.

Konrona da yaşlı kesimi öldürüyor.

Yani hayat memat meselesi!

Bizim Diyanet’in “Cuma’ları artık evinizde kılın!” fetvası ne kadar bu amaca yönelik ve doğru ise bunu bizzat minareden söylemek de o kadar bu amaca yönelik ve doğru..

Üstelik daha pratik ve daha etkin!.

Peki biz bunu yapabilir miyiz?

Hayır yapamayız!

Neden?

Neden olacak, biz ezanı Arapça okuyoruz ama dilimiz Kuveyt gibi Arapça değil!.. Yapsak da kimse anlamaz.

“Yahu bu hoca ne diyor!” diye şaşırır kalırız!

“Şu karanlık günlerde fırsatçılar ezana müdahale mi etti?” diye ortalığı yakıp kavururuz!.

Halbuki ezan, Bilal Habeşi ile başlayan kutsal bir ibadet toplantısının duyurusu!

Herkesin duyabileceği yükseklikteki bir yerden ki artık orası bir minare; “Haydi vakit geldi, camiye gelin!” diyen bir ilan!

Bu ilanda, şartlar hayati olduğunda, acil gerektiğinde “Bu gün namazınızı evinizde kılın!” denmesinin bir sakıncası yok!

“Hayır var! Olmaz öyle şey! Kuveyt yanlış yapıyor!” diyenlere bir soru?

15 Temmuz gece yarısı minarelerden “Ey ümmeti Muhammed! Bu Fetö’cü Kalkışmaya direnin!” duyurusunu Arapça mı yaptık?!

O halde, vaktiyle Ezan’ı Türkçeleştirenlerin bir bildiği varmış demek ki!

Gerektiğinde, alkolün ilaç olup ele yüze sürülmesinde, derin derin buruna, ciğere çekilmesinde bir beis olmuyor da, Ezan-ı Muhammed-i’nin, müslümanın hayatını kurtaracak bir aciliyete katkı sağlaması mı günah olacak?

Bilimi rehber alırsak, ne birbirimize ne de dinimize karşı da mahcup olmayız.

—-

 

 

Nazım’dan bir tornistan

Rusya alımı arttırdığında, domatesçisi limoncusu portakalcısı fırsatçı ise

Ekmeğe zam geldiğinde fırıncısı, zahirecisi, değirmencisi fırsatçı ise

4.5’luk deprem olduğunda, inşaatçısı, karotçusu, bilirkişisi fırsatçı ise

Seçim sathı mailinde, Partisi, YSK’sı, yüz yıllık ajansı fırsatçı ise

Salgın olduğunda, kolonyacısı, deterjancısı, uncusu, makarnacısı fırsatçı ise

Ellerinden başka herkes, her şey fırsatçı ise

Kabahat senin diyemeyeceğim ama

Kabahatin çoğu senin be canım kardeşim!

——

 

 

 

Bill Gates de zengin  “Bu milletin anasını..” diyen de..

Windows’un sahibi, Microsoft’un kurucusu Bill Gates, 2000 yılında şirketinin CEO’luğunu bırakmıştı. Dünyanın ikinci en zengin adamı, Geçtiğimiz günlerde şirketin yönetim kurulundan istifa ettiğini açıkladı.

Gates’in, 135 bin kişinin çalıştığı imparatorluğu adım adım bırakmasının nedeni, kendi ifadesine göre “Yardım faaliyetlerine daha fazla zaman ayırmak!”

Komplo teorileri, dizayn muhabbetleri, şu, bu bir yana, görülen faaliyetleri bunu gerçekten böyle yaptığını fazlasıyla kanıtlıyor. Öyle, 50 Milyar doları kendi adıyla kurmuş olsa da bir vakfa bağışlamak ve bu parayı başta Afrika’da olmak üzere salgın, hastalık ve fakirlikle mücadele projelerine harcamak her babayiğidin harcı değil.

64 yaşından sonra tüm zamanını, kendi kurduğu ve neredeyse bütün gelirini aktardığı yardım vakıfına ayıran bu adam, aslında kimsenin hayal edemeyeceği kadar parayı bulmuş!

Peki ne arıyor?

Mutluluğu arıyor!

Ömrünün ikinci yarısının sonlarında, uzatmalara gelmeden mutluluğu bulmaya, bulabildiği kadarını kaybetmemeye çalışıyor.

Gerçek mutluluğun başkalarına yardım etmek olduğunu çok geç olmadan keşfetmiş.

“Param var, çekileyim kenara çıtır çıtır paramı yiyeyim!” demiyor..

“Şu ihaleleri kapatalım, Bu milletin anasını …. “ demiyor..

Çünkü öyle yapınca mutlu olunamayacağını anlamış..

Adam zeki!

———

 

 

 

Sağlık Bakanlığı gerçekten başarılı mı?

İyi yönetişim biliminin en önemli ayağı ‘ölçülebilirlik’tir.

Ölçmeden doğru yönetemezsiniz. Bunu yönetim bilimi söylüyor.

Peki biz bu salgında ‘ölçülebilirlik’ başlığında ne durumdayız?

Kimse kusura bakmasın.. Söyleyeyim.. Koskoca bir sıfır!

83 Milyon 154 bin nüfuslu ülkede, bu güne kadar sadece 3000 kişinin korona testi yapıldı.

Neredeyse tamamına yakını da negatif çıktı. Sadece yurtdışından geldiği için şüpheli kabul edilen kişilerin bir kısmı için ölçüm yapıldı.

Bir kısmı diyorum. Çünkü henüz Türkiye’de bu ölçümü yapabilecek iki laboratuvar var. Birkaç tanesinin de kurulma aşamasında olduğu söyleniyor.

Enfekte insan yok mu? Bilim çevrelerine göre olmaması mümkün değil. Ama ölçmezseniz nereden bileceksiniz?

Ölçmeden, “bu kişi koronavirüs taşıyor!” denilebilecek bir yöntem henüz dünyada icat edilmedi.

Ölçmeyince başarılı önlemler denilen uygulamaların hepsi ‘izolasyona’ dayanıyor.

İzole et, kurtul!..

Men etmek en kolay önlem!.

Okula gitme! Tiyatroyu, sinemayı kapat, alışverişe çıkma.. İşe gitme, otobüse, uçağa binme..
Elbette bunlar yapılmasın demiyorum ama şöyle diyorum..
“Bunları ben de yaparım!”

En azından bu aşamadan sonra yapılması gereken, her şeyi “men etmek” kadar, hızla ölçmenin yolunu bulmak ve ona göre men etmek olmalı.

Bunun yolu da vakit geçirmeden ‘test laboratuvarları’ işini çözmekten geçiyor. Kolay olmadığını biliyorum. Hangi çözüm kolay ki?

50 Milyon nüfuslu Güney Kore’de 400 test laboratuvarı var. Bizde sadece iki!

Üstelik test kitinin dünyadaki dört üreticisinden biri de bizim ülkemiz olmasına rağmen.

—-

Gözü kapatan maske var mı?

Uzmanlar sürekli söylüyor! Ama bence bir eksik ile..

Bu virüs temas dışında, ağızdan, burundan ve gözden eşit risk ile bulaşıyor..

O halde sokaklarda bol bol kullanılan bildiğimiz maskeler “gözü kapatmadığına göre” bunları korunmak amacıyla kullanmamın bir anlamı yok!
Başınıza damacana geçirmedikten sonra, yani göz açıktaysa maksat hasıl oluyor.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir