Mühim Hatıralarım 15 Mart Pazar

15 Mart Pazar  – Mühim Hatıralarım

MUHİM HATIRALARIM

Sevgili Günlük..

Bu gün toplantıda, Yunanistan’a geçen suriyeli sayısını çok net ve tartışmasız bir şekilde vermesiyle ünlenen Süleyman’a sordum. “Ya Süleyman!, Bi sustun!.. Yunanistana geçen Suriyeli sayısı kaç kişi oldu?” dedim.

Hiç beklemediği yerden soru gelmiş lise bir talebesi misali gözü sanki kopya varmış gibi eline, ceketinin eteğine filan gitti.   Oralardan bir medet bulamayınca “Ee, şey!.. 150 bin 837 buçuk!“ deyiverdi..

Masada bulunup, taa uzak sandalyelerde çaktırmadan telefonuyla oynayan azalar, veyahutta önündeki kağıda birşeyler not alıyormuş da danışmanlık maaşını hakediyormuş pozisyonuna giren beyefendiler bir anda ellerindeki meşgalelerini bırakıp kulaklarını diktiler.. Muhteşem Süleyman’ın ağzından çıkan son kelime, yüksek tavanlı salonun duvarlarında “buçuk.. çuk.. çuk.. çuk!..” şeklinde yankılandı.

Masadakiler bir Süleyman’a bir de bana baktılar!..

Bu iklim değişiminden ortada bir gariplik olduğunu anladım ama ne olduğunu da tam çözemedim.

“Hmm.. Epeyice yükselmiş rakam!” deyip başka konuya geçtim.

Olayı akşam düşününce sıkıntılı olan kelimenin “Buçuk” olduğu beynimde neşet etti ama geç vakit oldu.

Aramadım!.

***

Korona virüs hadisesi -yaşım itibariyle- beni biraz gerdi ama neticede her şerden bir hayır çıkıyor. Hayat pınarlarımızı coşturan membanın nereden fışkıracağı belli olmuyor.  Bu hadisenin iyi tarafı, memlekette kimse bunun dışında bir şey konuşmuyor. Rabbime şükürler olsun, ne İdlib kaldı ne Libya ne de ekonomi.. Varsa yoksa korona! Şöyle bir şeyi, bizim otuz beş cengaver kafa kafaya verse husule getiremezlerdi. (Ne demek istediğimi onlar anlar!..)  Hoş bizim damada bakarsan ekonomide sıkıntı yok!.

Bence de yok!

Bir liste yaptım.

Ekmek fiyatı başta olmak üzere bazı temel gıda malzemelerinin fiyatlarını yazdım. Tabi beni kimse sorguya çekecek değil ama nihayet ezberlemekte fayda var diye düşündüm. Sonra o listeyi kaybettim. Sonraki ay, bir liste daha yaptım. Bütün ezberim bozuldu.

Damadı çağırıp bunu bir izah et diyesim geldi. Vazgeçtim.

Yine dönüp “Siz ne derseniz ben onu yapıyorum Babıcım!”  deyip işin içinden çıkacağına şüphe mi vardı?

Sırf Bay Kemal; “Al bu çocuğu şu işin başından!” dediği için tutuyorum..

Ah Bay Kemal Ah!

***

Bay Kemal dedim de; Allahı var, bu el sıkmama işini bizim ortak başlattı. Şehit cenazesinde Bay Kemal ona elini uzattı. O da elini cebinden bile çıkartmadı. Bay Kemal öyle kalakaldı. Hijyen mijyen dediler güya!.. Kime anlatıyorsunuz yahu! Ben malımı bilmez miyim! Böylece, esasında bir nevi yeni bir gelenek başlamış oldu.

Biz burada korona denilen illetle uğraşıyoruz. Onun aklı bizi sıkıştıracak başka meselelerde. Hala “Hani ensardık.. Bu gariban göçmenleri üç kuruş destek alacağız diye dayadık Yunan sınırına!” diyor… Güya bir yandan biz iteliyormuşuz, karşıdan Yunanlılar bastırıyormuş. Ortalık nazi zulmüne dönmüş. (Bunu ben dedim gerçi..) Arada olan çoluk çocuk garip göçmene oluyormuş..” Yahu ne yapsak bu Bay Kemal’e beğendiremiyoruz. Burada tutsak; “doldurdunuz bunları memlekete!” diyor!.. Göndersek, “Ezdiriyorsunuz bu garipleri!” diyor.. Sen ne istiyorsun eey Bay Kemal?

Onca şeye rağmen hala korkmadan şehit cenazesine geliyor ya, ona şaşıyorum. En son şehit cenazesinde bırakın elini sıkmayı görmezden geldim. Ben Brüksel’de koskoca Nato Genel Sekreteri Stoltenberg’in elini sıkmamışım. Sen kimsin ki senin elini sıkayım?..

Bu el sıkmama hadisesine bir slogan bulalım. Halkı alıştıralım demiş bizim Mehmet. Bana açtı konuyu. Tamam dedim.  Herkes bir slogan bulsun gelsin. Akşam birini seçelim. Akşam herkes elinde bir kağıt geldi. Ne sloganlar, ne sloganlar! Bizim bu medyada “Yeliz” olarak kendi kendisini meşhur eden Con Ahmet, olayı nereden duyduysa en güzel sloganı bulmuş. Külliye’ye kadar gelmiş. Onu seçtik. “Portakal sık, Elma sık, El sıkma!” Yani manalı. “C vitamini al, virüsten korun. Kimsenin de elini sıkma ki virüsten yine korunasın” şeklinde bir manası var.

Ben bu sloganı çok beğenince İbrahim de beğendi tabiyatıylan.. Kapının aralığından; “Bu sözde tevriye sanatı var!” diye bir bombayı ortaya bıraktı gitti.

Ben bu çocuğu, bana emanet olmasa var ya!… neyse!..

***

Gazetecileri tutuklama meselesi bu cehennemi virüslü dönemde dahi gündemden düşmüyor.

Mit mensubunun cenazesi için resmi tören yapmışız. Fotoğraflarını yakalarımıza asmışız. Mecliste adını zikretmişiz. Neredeyse gazeteye ilan vermişiz, bu ihsas değil de bunların gazetelerinde baş harflerini yazması mı ifşa etmekmiş diyorlar!

Yaa kardeşim! Devlet kendi evladını döver de sever de! Size ne oluyor?

Hem olaya şöyle bakın. Biz şu korona virüslü ortamda kendi şahsımıza bile ev hapsi koymuşuz. Devletin başı olarak yurt dışına çıkma manisi getirmişiz kendi kendimize. Bu arada sizi de tek kişilik hücreye atmışız. Virüs bulaşma riski kalmamış. El yıkamanıza bile gerek yok! E, bu çerçeveden bakınca, devletinin, gazetecisine bir nevi bir iyiliği olarak görülemez mi?

Niye hep işin karanlık tarafındasınız?

***

Bir çok şey ertelendi ya da iptal edildi. Misal maç gibi konser gibi. Hatta yukarıda söylediğim gibi ben şahsıma, kendi elimle yurt dışına çıkma konusunda yasak demeyeyim de hani bir tür oruç gibi.. Yurt dışı orucu getirdim. Koskoca A747-800 hangarda boş boş yatıyor.

Bir süreliğine yurtdışına çıkmıyorum ya! Şimdi Bay Kemal’in, “Koronadan korktu yurt dışına çıkamıyor” diye beyanat vermesi yakındır.
Ben neden korkayım! Daha bu olay patlak vermeden dut pekmezini tavsiye edecek bilgiye sahip olan yine ben değil miyim?
Esasen, bu Sırp Cumhurbaşkanı Vuviç, itikadımı biraz sarstı. Virüsü kapmış! Onu izledim.  Köh köh öksürüyor. İran Cumhurbaşkanı’nın birinci yardımcısı da kapmış. Belli ki Cumhurbaşkanı Ruhani’de de var. Kanada Cumhurbaşkanı’nın eşinde çıkmış, evlerden ırak!.. Hatta, Mistır Trump’da test yaptırmış. Ne çıktığı belli değil diyorlar! Makron’da, Merkel’de olmadığı ne malüm. Bunlar abdestsiz, besmelesiz kişiler!. Sonuçta ben yurt dışına çıkınca Swarovsk mağazasının kasiyeri ile muhatap olmayacağım ki.. El sıkmasam bile bunlardan biri ile karşılıklı, yarım metreden teatide bulunacağım. E bu lanet virüs böyle konuşurken de bir zevattan ötekine atlamıyor mu? Virüsün akıl baliğ değil ki! Ne bilsin bu şahıs sıradan vatandaş mı Cumhurbaşkanı mı?

Gerçi biz bu uğurda kefeni giyerek yola çıkmışız ama bunu gel de virüse anlat!..

Neticede kefeni de ultraviyole odasında dezenfekte edip giyecek duruma gelmişiz..

Bizim Külliye’nin eczacısı anlattı. Düne kadar aman o ilaçta alkol var ise ben dokunmayayım, aman bardağa alkol denilen zıkkım değmiş ise bu masada yemek yemeyeyim diyen muhteremler şimdi  “%70’lik alkol, alkol!” diye tırım tırım eczanenin raflarını tırmalıyorlarmış..

Hani nerede o kolonyalı mendili görünce Polonyalı zangoç görmüş gibi öteye kaçan sakalı belinde beşuşlar?

Hepsi bowling labutu gibi tek atışta devrildi gitti!   

Bay Kemal’den önce bizim bu Beştepe’nin ‘murai’lerini bir elden geçirmek lazım!

Haa! Ben tabi ki virüs korkusundan kendimi külliyeye hapsetmiş filan değilim.

Bu mesele devlet meselesidir.

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir