LOMBOZ 24 NİSAN PAZAR

 

Bay Kemal’in elektriğini kim kesti?

Kılıçdaroğlu’nun elektriğinin kesilmesine izin vermek iktidarın yapabileceği en büyük iletişim hatasıydı.
Bir anda bu ülkede 4 milyon elektriği kesik hanenin var olduğu gündeme oturdu.

Elektriği günlerce kesik kalan kentler, ilçeler yeniden hatırlandı..

Elektrik dağıtımının özelleştirilmesinin bu memleketin vatandaşına atılan kazıkların en büyüklerinden biri olduğu bir kez daha gündeme geldi!
Bu tablonun yeniden faş edilip altının çizilmesini hangi iktidar ister?

Elektriği kesmeye gelen görevli kişi de kafasına çuval gibi kara bir maske geçirmiş, belli ki tanınmamaya çalışıyor!
Fakr-u hayatımda, çok elektrik kesme memuru gördüm ama böyle acayip ve garaip maskeli bir elektrik kesme memuru zinhar görmedim!
Acaba maskenin altında, “Ödemezse kessinler elektriğini!” diyerek teşkilatına bir oda dolusu kandil kargolatan Devlet Bahçeli olabilir mi?” diye düşünmeden edemedim!


Peki, İktidar istese elektriği kestirmeyebilir miydi?

Tabi ki kestirmeyebilirdi!

Bir işaretle Rahip Bronson’u Amerika’ya teslim eden, bir işaretle Kaşıkçı dosyasını Arabistan Kralı’na paket edip gönderen güç, bir hanenin elektriğin kesilmesine mi mani olamayacak?

Geçiniz!

Sadece, hesap edemediler, ön göremediler!

Dedik ya iletişim hatası!

Ne hatası?

İletişim yeteneksizliği!

Koordinatörümüz Nilay Can’dan başka karikatürlerimin sıkı takipçisi var mıdır bilmiyorum ama varsa hatırlayacaklardır; Kılıçdaroğlu bu kararı aldığı gün, yani üç ay önce ilişikteki karikatürü çizmiştik.
Biz güya mizah yaptık ama adamlar karikatürden komik!..
AKP Ağrı Belediye Başkanı Savcı Sayan: “Sözleşme numarasını öğrenirsem, gündemden düşsün diye Kılıçdaroğlu’nun elektrik parasını ben ödeyeceğim!” demiş…


Sayın Sayan!.. Sözleşme numarasını öğrenmen, Enerjisa, Ankara genel müdürüne bir telefona bakar!..
Sözleşme numarasının karikatürünü de ben mi çizeyim?

Okkan kaç para?

Osmanlı’nın düşüş döneminde, kasapta et fiyatlarının okkasının 50 akçeden 200 akçelere çıkmakta olduğu, memleket kadısının bile pahalılıktan şikayet ettiği bir dönemde, adamın biri yolda kendisine çarpan birisine “Bre camız, bre öküz!” demiş.

Kendisine ‘camız, öküz’ denilen kişi, “Vay bana hakaret etti!” diye derhal kolluğu çağırmış ve birlikte ‘Kadı’nın karşısına çıkmışlar.

Pahalılıktan vatandaş kadar dertli, siniri burnunda Kadı, tarafları dinlemiş, hakaret eden kişiye hemen beraat kararı vermiş.
Şikayetçi “Ama Kadı efendi! Bana alenen camız, öküz dedi!.. Nasıl olur?” diye serzenişte bulununca Kadı terslenmiş:

“Yahu be adam!” demiş,  “..velev ki burada hakikatten bir hakaret var!
O hakaret aslında seninle eş tutulan ve kasapta okkası 180 akçe eden ‘öküze’ yapılmış bir hakaret değül müdür? Sana ne oluyor? Senin okkan kaç para?” diye kükremiş!..


İşte sonradan bir aşağılama ifadesi olarak söylenen “o adamın okkası kaç para?” ifadesinin kökeni budur!

 

 

 


Emekliye abidik gubidik

Hani 2500’ün altındaki emekli maaşlarını 2500’e tamamladılar ya!

Meğerse maaşları arttırmamışlar!

Ya ne yapmışlar?

Aradaki farkı, kanuni düzenleme yapmadan, hazineden destek olarak çıkarmışlar!

Yani artış emeklinin bordrosunda maaş artışı olarak değil yardım olarak yer alıyor!

Diyeceksiniz ki, sonuçta emekli bankamatikten 2500 TL çekmiyor mu, ne farkeder?

Şu farkeder!

 

Aradaki fark bağış ya da destek statüsünde olduğu için Temmuz ayında yapılacak zamda hesap edilmeyecek! Kısmet olursa, Temmuz’daki zam çıplak maaşın üzerine yapılacak!

Nereden biliyorsun? diyenlere Sosyal Güvenlik Bakanı Bilgin’in, emeklilerin bayram ikramiyesini neden arttırmadıklarını açıklarken kullandığı son ifadeyi hatırlatalım: “Bu zaten adı üstünde bayram ikramiyesi. Bu, ücret türü veya asgari ücret vesaire gibi bir şey değil…” 

Yani bayram ikramiyesi, bir destek statüsünde olduğu için artışa tabi değil, çok veren maldan az veren candan demeye getiriyor!..

Dolayısıyla Temmuz zammı (tabi yapılırsa) ana maaş üzerinden hesap edilecek!
Maaşa zam yaptık diyecekler ama maaş artmayacak!

Bu duruma sadece emekliler, sadece muhalefet değil, Cumhur ittifakının paydaşı, BBP başkanı Mustafa Destici bile şaşırdı! “Biz de bu 2500’ü maaş sanıyorduk!” dedi..

İttifak ortağını bile uyandırmadan Meral Akşener’in deyimiyle “abidik gubidik” yapan yönetim, emeklisine acır mı?

Devlet vatandaşına tuzak kurar mı?

Geçtiğimiz hafta kendi otomobilimle, pandemiden sonra ilk kez uzun yol yaptım.

Evdeki kumbarayı patlatıp yakıta yatırdım ve Mardin’e gidip döndüm.

Mardin’e en son 20 yıl önce gitmiştim. Ayak İzleri grubu ile müthiş konsantre bir tur daha yaptım ki, kültür turlarının piri Hüseyin Şişman üstadın özel destinasyon seçimleri ve derinlemesine bilgisi sayesinde, tura katılan nezih grup ile birlikte şiir gibi, unutulmaz bir üç gün geçirdim.

Yol boyunca pek çok radar ile hız kontrolü sınavından başarıyla geçtim!

Diyarbakır, Malatya, Sivas üzerinden dönüşe geçmiştim.

Hekimhan çıkışında bir yerlerde trafik memurları durdurdu.
“123 km hız yapmışsınız.. Opsiyon ile birlikte hız limitimiz 120. Bu limiti 3 km. aşmışsınız!” dedi.
Dört yüz küsür lira ceza yazacağını belirtti.
Yapacak bir şey yok!
Elbette sınırı geçmişsek cezayı hak etmişiz demektir!
Makbuzu elimize aldık!

Ancak durum şu:

Polisin radar okumasını yaptığı yer oldukça dik, en azından 30 derece eğimli bir yokuş.
Öncesindeki düz yol boyunca, özenle hız limitini aşmamış olsanız da böyle bir yokuşun ilk bölümünde, siz kilometre ibresine bakana kadar otomobiliniz limitin birkaç kilometre üzerine çıkabiliyor!
İşte yokuşun hemen altında, tam da bu noktaya fokuslanmış radar sizi tam bu boşluğunuzdan, bu gaflet anınızda yakalıyor!

Halbuki elli yüz metre sonra hız limitinin altına yeniden ineceksiniz!

Doğrusunu isterseniz, özenle seçilmiş bir yer ve bence “tam bir tuzak!”

Bunun böyle olduğunu okuma bölgesini seçen ekip biliyor!
Çünkü: “Neden tam yokuşun başını okuyorsunuz?” diye sorduğumda, “Ama bizim aracımız düzükte!” cevabını veriyor..

Şimdi diyeceksiniz ki, bir ceza yedin diye feveran ediyorsun!
Evet, devlete helali hoş olsun!
Misal, geçiş sayısını tutturamayan Çanakkale Köprüsünün müteahhitlerine ödeme yapmak için çok para lazım! 

Ancak, bu gariban memurları, kota doldurmak için “tahsildar” yapmaya hiç bir yöneticinin hakkı yok!
Trafik memurları, yol emniyetini sağlamak için değil, adeta kendilerine tanımlanmış aylık ceza yazma kotasını tamamlamak için görevlendirilmişler.
Ve bunu yaparken aslında kendilerine görev olarak tanımlanmış bu işten hiç de mutlu olmadıkları gözlerinden okunuyor!

Şehirler arası koskoca boşluklar yolgeçen hanı, il ve ilçelerin giriş ve çıkışları kontrol alanı! Vakitten ve yakıttan tasarruf…
Hoca’nın odunlukta, karanlıkta kaybettiği iğneyi, aydınlık diye odunluğun dışında araması gibi!


Görev, yol emniyetini sağlamak amacına birebir uygun bir samimiyetle yapılmalı ki, hata yapan sürücünün en önemli cezası “utanmak” olsun!..

Üniversal bir kuraldır: 

“Ceza, haksızlığa uğradığını düşünen kişi için caydırıcı değildir!”

İsviçre’de bir sürücü ancak belirli bir sürede, üst üste üç ihlal yaparsa kendisine para cezası kesiliyor.
O para ne yapılıyor biliyor musunuz?
Cezanın kesildiği gün hata yapmayan ve rastgele seçilen bir sürücüye ödül olarak veriliyor.


Biz de İsviçre gibi olabilir miyiz?

Çok zor!
Aramızda Mont Blanc sıradağları var, Koskoca Alpler var!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir