Lomboz 3 Temmuz 2020 Cuma

 

Temassız Kurban Pazarlığı mı olur?

Kurban pazarlığı bu yıl temassız yapılacak.

Bunu kınıyorum!

Evet! Korona nedeniyle bir mecburiyet, bir hassasiyet var ama yine de bir yolu bulunabilirdi.

Resmen işin kolayına kaçılmış! 

Misal, maske ve eldiven zorunluluğu konulabilirdi.

 

“Neden bu kadar üzüldün?” diyenlere hemen yanıt vereyim..

Çünkü ben kurban pazarlığını, milli ve ananevi bir ata sporu olarak görüyorum!

Düşünsenize;

İki kişi el ele tutuşuyor. Bir anda seyirci halka oluşturuyor. 

Güreş start alıyor!
Rakamlar havada uçuşurken, eller omuz başından kolları zorlayarak hızla aşağı yukarı sallanmaya başlıyor.

Sallanıyor, sallanıyor, sallanıyor…
Kuvvetle, koparmacasına sallanıyor!

En sonunda bu güç tazyikinin kollarda yaptığı zorlamaya dayanamayan taraf eli bırakıyor!

O anda karşı tarafın telaffuz ettiği son rakamı kabul etmiş oluyor.
Bazen güreş o kadar uzun sürüyor ki, kazanan taraf da, kaybeden taraf da olduğu yere çöküveriyor. Parayı sayacak mecalleri kalmıyor.

Uzman bir izleyici olarak söyleyeyim.
Ben zayıftan yana olurum hep. Yani genelde alıcıyı tutarım. Çünkü alıcı zayıf taraftır. Pazarda dolaşır, alıcıyı gözünden tanırım.
“İşte bu adam alıcı, birazdan güreşe başlayacak!” diye peşine takılırım.

Genelde de yanılmam.
Satıcılar idmanlıdır. 

Alıcım; zavallı, neye uğradığını şaşırır.

Genelde müsabakayı satıcılar kazanır. 

Çünkü hem öncesinden, hem de günler boyunca pazarda idman yapmış olurlar. Hayvanla uğraşmak kolay iş değil!.. Öküze gücün yetecek!

İşte ben onları yenecek, ‘alıcı yiğitler’ ararım.
Lakin, peşine takıldıklarım genelde yenilirler.

Gel gör ki, arada alıcılardan öyle bir cevher çıkar, cüssesi yok, cılız mılız.. Hiç ummazsın!

Satıcıyı doğduğuna pişman eder. Hayvanı iki kırım altından alır gider!

İşte o zaman ben de keyiften dört köşe olurum.

Ama artık kurban pazarlarının tadı kaçtı.

Öyle, omuz başından çıkarmacasına, dirsek kaydırmacasına, bilek incitmesine, kol sallamak yok!

Hani necip milletim, dozer ve kepçe seyretmeye bayılır ya! 

Benim de hastalığım kurban pazarlığı seyretmekti.
Bir ata sporu olarak kurban pazarlığı..

Heyecanı yüksek. Süresi kısa!.. 

Ödülü peşin ve nakit..

O zevkimin de içine etti bu lanet korona..

—-

 

Dislike Etkisi

 

Bir kere şunu netleştirelim.

Sosyal medya’yı yasaklamak ne demek?

Yani ne yapınca sosyal medya yasaklanmış olacak?

Twitter’i, Youtube’u, Facebook’u, İnstagram’ı mı kapatacaksınız?

Bunu geçin!
Wikipedia’yı yasakladığınız günleri hatırlayın!
Hatırlayın, BTK’nız sadece Wikipedia’nın kurumsal domaininden girişi banlayarak o yolu kapatabildi..
Bu yasaklı süreçte, isteyen yedek domainlerden Wikipedia’ya şakır şakır girdi.

Yani deme o ki,  Wikipedia’yı yasakladığınız gibi yasaklarsanız o iş olmaz!
VPN’lerden ve pırtrak gibi pırtlayacak aracı networklerden filan söz etmiyorum bile..

… 

Peki başka ne yapacaksınız da sosyal medya yasaklanmış olacak?

Yer altına döşenmiş kilometrelerce fiber optik hatların musluklarını mı kapatacaksınız? Konnektörlerini mi kıracaksınız? Kablolarını mı keseceksiniz?
Hem de korona sürecinde neredeyse halı yıkama şirketlerinin bile telekonferansa  

geçtiği ve İnternet’in, ticaretin ana aktörü haline geldiği bir dönemde!.. 

Ticari alışverişin %15’inin internetten yapıldığı, yeni nesil yazar kasaların bile internet üzerinden çalıştığı bir dönemde!. 

Hem de sizin toplantılarınızı da telekonferanslara dönüştürdüğünüz dönemde!.
Bunu da geçin!
Hem zaten en önce; İnternet’ten, çanta, terlik, ayakkabı siparişi veremeyen evlad-ü ayalınız kafanızı kırar! 

Peki ne yapacaksınız da sosyal medyayı yasaklamış olacaksınız?
Facebook’a, Twitter’e, para cezası mı yazacaksınız?
Tele1 ve Halk Tv.’ye yaptığınız gibi RTÜK aracılığı ile ekran karartması cezası mı uygulayacaksınız?
Söyleyeyim, Amerika’dan tahsilat sıkar!

Peki ne yapacaksınız?

Sonuçta İnterneti ve sosyal medyayı yasaklayamazsınız!..

Ha şunu yapabilirsiniz:

Devlet Bahçeli’nin yaptığı gibi kendinizi Sosyal medyaya yasaklayabilirsiniz. 

Ne yaptı Bahçeli; “Artık twitter’a miwittera girmeyeceğim. Kapatıyorum hesaplarımı!” dedi.
Hem de bunu Twitter’dan duyurdu.

Bak işte böyle olur!..
Siz de küllüküm bunu yapabilirsiniz..
Hatta yapabileceğiniz tek şey budur!

Hem de maaşlı trollerinizle birlikte!..

Fena da olmaz hani!

—–

 

Makalesiz Rektör Nasıl Olur?

Şimdi bu yazıyı okuyan herkes doktor, doçent, profesör değil!

‘Makale’nin ne anlama geldiğini bilmeyen, evde zor tuttuğumuz bir kesim olabilir!

“Canım, adam koskoca rektör olmuş, bi makalesi de olmayıversin!” şeklinde yaklaşımda bulunanlar çıkabilir.
O nedenle makale ve rektör ilişkisini az ve öz irdeleyelim.

Bir kere bir üniversiteye rektör yani “başöğretmen” olabilmek için profesör olmak gerekir.
En az 3 yıllık profesör olma şartı, abilerin acelesi olduğu için 2018’de kaldırıldı. 

Böylece, “Bu gün profesör, yarın rektör!” dönemine geçildi.

Bir akademisyenin, profesör olana kadar da, çeşitli aşamalarda ‘tez’ denilen kitap boyunda çalışmalar yapması ve bu çalışmaların ilgili kurullar tarafından onaylanması gerekir.
Bu tezler dışında, her akademik kariyer aşamasında, yapılan ve 7-8 sayfalık “olgu sunumları” ya da  15-16 sayfalık “araştırma çalışmaları”  adı verilen makaleler, ilgili branşın, yerli ve yabancı dergilerinde konuyu bilen kurulların eleğinden geçer ve yayınlanır.
Böylece akademisyen kendi alanına bilimsel katkı sunar. Meslektaşları bu makaleleri okuyarak bilgi havuzlarına yeni bilgiler katar, gelişirler.

Makaleler, bilim adamının göğsüne taktığı bilim madalyalarıdır.


Tabi her alanda olduğu gibi bu alanda da aşırmalar, yürütmeler, hırsızlıklar söz konusudur.
Birbirinin makalesini çalıp, değiştirip yayınlayanlar da yok değildir. (Vaktiyle Metin Münir üstad epeyice düşmüştü bu işin peşine!) 

Biz burada işin ideal olanından söz ediyoruz.


Bilim adamı, makale yayınlayarak, bilimsel literatüre katkı sunar, bilim adamlığı vasfını hakettiğini gösterir. Yaptığı işi bildiğini ve çalışarak ona katkı sunduğunu gösterir.

Profesörün makalesizi, ağacın meyvesizi gibidir.. Gölgeden başka yararı olmaz.

Profesörün makalesizi, fotoğrafçının makinesizi gibidir.. Olayı görse de fotoğrafını çekemez.

Profesörün makalesizi, davulcunun tokmaksızı, otomobilin motorsuzu, avcının tüfeksizi gibidir.

Makalesiz profesörün en hafif tabiriyle bilimle ilişkisi zayıftır.

Peki neden makalesiz adamı rektör yaparlar?

Tabi ki kolay yönetmek için!

 

Bir zamanlar Erbakan Hoca’nın ‘fabrika yapan fabrikaları’ gibi “profesör yapan profesörlerini yetiştirdiler. Sonra onlar, tezine, diline, makalesine bakmadan yeni profesörler üretmeye başladılar, ardından da o profesörlerden dekanlar, rektörler atamaya başladılar..
Çünkü dertleri üniversitelerin bilim üretmesi değil, itiraz üretmemesiydi..

Üniversitelerin bilim üretmek gibi bir derdi olmaz ise profesörün makale diye bir derdi niye olsun?

—-

 

HALK TV ve TELE1 Neden Karartıldı?

  • Önce bir malum konferans ve bir “dislike” fırtınası esti. 
  • Sonra; Milli Damat Twitter’dan, eşinin doğum yaptığını ve nur topu gibi bir çocuğu olduğu duyurusunu yaptı.
  • Sonra; bu duyurunun altına yapılan bir kaç küfür tespit edildi.(Ki kamuoyunun bu küfürcülerin kim olduğunu doğru bilmesi gerekiyor!)
  • Sonra; Devlet Bahçeli her zamanki gibi işaret fişeğini çakarak, düzelene kadar sosyal medyadan çekildiğini duyurdu.
  • Sonra: Tayyip Erdoğan aynı gün bir açıklama yaparak, sosyal medyanın kapatılması gerektiğini, bir süredir ilgili kurulların bu konuda çalışma yaptığını açıkladı.. (Yani olayın anlık bir refleks olmadığını buradan anlamış olduk!)
  • Sonra; Rtük Halk Tv ve TELE1’in ekranlarının 5’er gün süre ile kapatılacağını açıkladı. (Ki, 25 yıldır verilmemiş bir cezanın, iki kanala aynı gün, aynı anda verilmesini tesadüf olarak kabul etmemiz çok zor!)

Ez cümle, sorunun temelinde; iktidarın kendi tv’leriyle birlikte düşen reytingi buna karşın muhalefetin, muhalif kanalların ve sosyal medyanın artan reytingi olduğunu anlamamak için olaya Dominik adalarından bakıyor olmak gerekir.
%30’lara düşen oylarla, %51’i bulabilmek için seçimin sonuçlarını, 31 Mart, İstanbul Yerel Seçimleri’nde olduğu gibi takip edecek bir televizyon kanalı ve sosyal medya olmaması gerekiyor. 


Heyhat!.. Bu kumpaslar, Fetö zamanında daha usturuplu yapılırdı.

Şimdi kumpasın da şakülü kaydı!..

——-

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir