LOMBOZ 14 Haziran 2020 Pazar

 

NEDEN BAŞBUĞ’UN “İFADESİ ALINDI”?

Ünlü bir yazar; aristokrat olabilmek için bir kaç kuşaktan bu yana zengin olmak gerektiğini belirtiyor ve sonradan görme zengini tek cümle ile şöyle tarif ediyordu: 

“Ganimetini sergiler ama onu düzgün taşıyamaz!”

Bu giriş bir tarafta dursun!

Başbuğ, Cumhuriyet ordusunun “dişlerinin sökülmesinin” bir simgesiydi.
‘Dişlerinin sökülmesi’ tabiri bana ait değil!
2007’de, “..ordudaki her 8 generalden birini hapse atmış Erdoğan, galibiyetinin farkında olmadığı için hala madur gibi davranıyor!” diye şikayet eden ve ona daha devlet adamı gibi davranmasını öneren Financial Times gazetesinin baş yazarının sözleri..
Onu hangi kanaldan enterese ediyorsa?

Yani diyordu ki, “Sana seçimleri ezici bir çoğunlukla kazandıran büyük iş yaptın, farkında değilsin!”

Şimdi işler kötü..
Eski defterler karıştırılarak daha önce iyi iş yapan malzemeler yeniden vitrinlere sürülüyor.
İş bankası da bu, Ayasofya da bu, Casusluk soruşturmaları da bu!
Elbette en iyi iş yapanlardan biri, Financial Times baş yazarının ifade ettiği “ordunun dişlerinin sökülmesi” idi..


Hayır!,

İlker Başbuğ’un, “ifadesinin alınmasına” bu yılın Ocak ayında bir tv programında sarfettiği “Fetö’cüleri arıyorsanız, askerlerin sivil mahkemelerce yargılanması kanunu kimlerin çıkarttığına bakınız!” sözleri neden olmadı.. 

Muhtemelen her söylediği dikkatle dinlenen Başbuğ, ne söylese ifadesi alınacaktı!..
Çünkü Başbuğ’u, savcının karşısına dikip, bir saat boyunca “ifadesini aldık!” demeye ihtiyaç vardı.

Düşen oyların Parti’yi getirdiği durum, böyle bir galibiyeti hatırlatmayı mecbur kılıyordu.
Tıpkı, zora düştükçe Milli Takım’ın Avusturya’yı 5-0 yendiği maçın ekranlarda döndürülmesi gibi..
Ama ben söyleyeyim..
Bu sefer bu süreç de ne yazık ki tersine çalışıyor.
İlk cümleye dönelim.
Artık ganimet ne kadar değerli olursa olsun onu sergilemek işe yaramıyor.
Düşen asansörde zıplamayı hayal etmek, fizik bilimini anlamayanların işidir.

—-

Antifa ve Revival Organization

Korona virüsünden, iç organlarını çamaşır suyu içerek temizleyebileceğini düşünen bir zihin seviyesinin, dünyanın en büyük devletini yönetiyor olmasına şaşırmıyoruz da, Antifa’yı terörist örgüt olarak tanımlamasına mı şaşıracağız!..

Trump’ın sık sık “Yerli Teröristler” nitelemesiyle düşman olarak konumlandırdığı Antifa, yüz yıllık bir hikayedir. Bir tepki aidiyetidir.
Bir bürosu, merkezi, yönetimi yoktur.

Bir tanımdır. “Çarşı, herşeye karşı!” gibi bir sloganı sahiplenmektir.

Koskoca CIA, Pentagon, bunu bilmez mi? Bal gibi bilir!
Ama yine de Trump’un “Yerli teröristler!” çıkışına ses etmez!

Bu bir tür ‘Revival Organizasyon’dur.

Revival, Canlanma, uyanış, anlamına gelir. Sanatta “enstalasyon”un, eylemci düşüncede karşılığıdır.
Sekiz on yıl önce, neredeyse her köprünün kemerine, her evin duvarına yazılan “Başbakan Nuri Alço!”, Kurtarıcımız Nuri Alço!” gibi sloganları hatırlarsınız..

Bu da, NARO (Nuri Alço Revival Organization) isimli bir etkinlikti..
Burada, Nuri Alço, ‘atıf’ objesiydi. Sinema filmlerindeki “Bir soğuk gazoz ister misin yavrum!” repliği ile hatırlanan karaktere atfen obje olarak kullanılmıştı.

Nuri Alço da zavallım;
her yerde adının yazıldığını görünce önce korkmuş, savcılığa filan başvurmuş, sonra bir şey olmadığını görünce, olayı, “Ne çok sevenim var, oyunculuk değerim ancak anlaşıldı!” şeklinde yorumlamıştı.

Dünyanın birçok ülkesinde, özellikle de “Y kuşağı” tarafından tutulan bir protesto biçimi olarak bir çok revival organizasyon ateşlenir.
Bunların bazıları tutar ve büyür, hatta uluslararası yansıma bulur. Daha çoğu da hiç parlamadan söner..

Gerçek demokrasiler, revival organizasyonlardan korkmaz.
Hatta onların yolunu açar.. 

Çünkü muhalefet yoksa demokrasi de yoktur!..

Haftanın Tv. Diyaloğu
G.H: Savcılıktaki kimin ifadesi?
İ.S: Ebenin ifadesi!
G.S: Nasıl yani? Anlamadım!!
İ.S: Yok!..  E.B’nin yani! Albay E.B.

 

Şu Çılgın Türkler ve buluşları:

-Ekmek, zeytin, domates ve karpuzu, hiç birinden arttırmadan aynı anda, senkronik olarak bitirmek, yani ekmeği katığa tıkı tıkına yettirmek bir Türk icadıdır. Sonuç şaşmaz!

 

-Buşon denilen kulak kirini, hastanelerdeki aspirasyon ya da vakumlama aletini kıskandıracak bir maharetle, kontak anahtarı ile temizlemek tıbbi bir Türk icadıdır.

 

-Değiştirilen LPG tüpünün gaz kaçırıp kaçırmadığını, çakmak yardımı ile kontrol etmek, en hasından bir Türk icadıdır.

 

-Radyasyonlu olduğundan kuşkulanılan buluntu malzemeyi kürekle dürtüp, aparat kırılınca, -ışık hızı ile yayılan- radyasyondan, koşarak kaçma fikri, bir Türk icadıdır.

 

-Hollanda, Belçika, Almanya vatandaşlığına geçtiği halde sosyal medya hesabının açılışına, “cehennemden çıkan çılgın Türk!” tişörtüyle çekilmiş fotoğrafını koyup, “ya sev ya terket!” sloganı atmak milliyetçi bir Türk icadıdır.

 

-Yeni aldığı şeker ölçme cihazının doğru ölçüm yapıp yapmadığını kiloluk bir kavanoz bal yiyerek test etmek yine -benim de şahsen tanıdığım- bir Karadenizli şeker hastasının icadıdır. (Çok şükür şimdi durumu iyi!.. Az daha son sözü “Alet harbiden doğru ölçüyormuş!” olacaktı.)

 

-Ak-trol hesaplarını silen Twitter’ın Fetö’cü ve PKK’lı olduğunu, yine twitter hesabını kullanarak, ve yine twitter takipçilerine duyurma buluşu bir Türk büyüğüne aittir. 

  

-Kendisi ısrarla, “Benimle alakası yok, ben bulmadım!” diye hançeresini paralasa da, yaygın inanışa göre ampulü bulan, Edis Hun adlı bir Türk mucididir. (Hayır Edis abi!.. Halk buna böyle inanıyor. İtiraz niye?)


0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir