Mühim Hatıralarım – 16 Şubat 2020

MÜHİM HATIRALARIM/ 16 Şubat 2020

TAZMİNAT
Bu gün Bay Kemal’e 500 bin liralık yeni bir tazminat davası açtım. Adamın evini arsasını sattırdım hala akıllanmadı. Duydum ki o da bana açmış. Aklınca al-ver yapacak.. Yahu şu memlekette senin açtığın davayı ciddiye alacak bir tane hakim savcı bulabilecek misin de dava açıyorsun?
Da, aklıma bu vesileyle bir şey geldi. Hani bu Bay Kemal, cürmüne, cüssesine bakmadan beni sürekli televizyona boy ölçüşmeye davet ediyor ya!.
Acaba diyorum ben de Bay Kemal’i kick boks müsabakasına davet etsem! Ringde bunu allah yarattı demeden evire çevire..
Valla ne yalan söyleyeyim, zamanla bu düşünce bende takıntı oldu. aklımdan çıkmıyor! Sonunda konuyu bizim baş danışmanlara açtım. İkiye bölündüler.. “yok artık!” diye içten içe karşı çıkanlar oldu.. Yok, teamüllerde böyle bişey yokmuş, şuymuş buymuş…
Yahu teamüllerde yaptığımız ne var ki?
Teamüllerde Kasımpaşa Erok Spor’un forvetinden buralara gelmek var mı? Biz teamül dışıyız!.
Ah kardeşlerim aahh!.. Şu kardeşiniz bu statüko denilen şeyden neler çekti.. Hala da çekiyor.
Yine de biraz bekletmeye aldım bu konuyu.

——

TAVUK VE ÇAMAŞIR SUYU OLAYI
Bu konuda basında çok mugalata yapıldı. Olayın esasını hatıratıma yazayım. Tarihteki yerini doğru biçimde alsın. Sonra bu Emrah Safa gibiler çıkıyor. Şöyleydi, böyle değildi diye kafalarına göre kitaplar yazıp çiziyorlar!
Geçen gün makamda, organik tavuk, sahte tavuk mevzuları açıldı. Bizim İbrahim, “normal tavukları, gezen tavuk gibi görülsün diye boyayıp satıyorlarmış!” diye bir laf etti. Ben de vaktiyle karkas et tüccarlığı yapmış bir kardeşiniz olarak öyle alavere dalavere işlere alışkın değilim. Garib gurebaya klorak mı içiriyorlar?.. Bu benim kafama takıldı..
Bekir’i aradım. Bekir bizim tarım ve bişeyler, bişeyler bakanı.. Bu hadise onun konusu..
“Bekir, nedir bu tavuk çamaşır suyu olayı?” dedim. O da “hemen araştırıyorum!” dedi.
Bir süre sonra beni aradı. Efendim, tavuğu bizzat makamımda çamaşır suyuna bastırıp test ettim. Bir mesele yok!” dedi.
Dedim ya, bu iş benim kafama takıldı. İs çıkmayan yerde duman olmaz.. Bu işi kendi gözlerimle görüp ikna olmaya karar verdim. Ekonomiden anlaması hasebiyle bu malum medyanın “jöleli” diye tabir ettiği bizim Yiğit’i külliyenin çevresideki tavukçulara yönlendirdim. Tebdili kıyafet et, bir kaç tavuk al da gel dedim.
“Tebdile gerek yok Başkanım! Çok değiştim, zaten beni kimse tanımaz artık!” deyip fırladı!. Birazdan ayaklarından kavradığı birkaç tavukla çıktı geldi. Hayvanlar “gıdak gıdak!” ortalığı birbirine katıyorlar tabi. Makama aldık bunları. Birisi kurtulup kaçtı. Makam dediğim yer de futbol sahası gibi.. Yakala yakalayabilirsen. Sonuçta leğene çamaşır suyu doldurttum. Yiğit’le ayaklarından tutup çamaşır suyuna bastırdık iyice.. Ama hayvanlar teslim olmuyor. Çırpın çırpın, sanki boğacağız idraksiz mübarekleri. Sonuçta maksat hasıl oldu. hayvanlarda da bir renk atması filan olmadı. Asıl renk atması bizim Daniel Hechter takım da oldu. Çamaşır suyundan ötürü..
O arada İbrahim geldi. Sanki bu lafları ortaya atan kendisi değilmiş gibi tuhaf tuhaf yaptığımız işleme bakıyor..
Eldiven patlak çıkmış. Ellerim kloraklı! Sinir tepemde!. Kara gözlüklerinin altından tip tip bakışı hoşuma gitmedi. İngilizcesi iyi olmasa kovacağım gidecek!. “Ne var?” diye çıkıştım. Kafasını iki yana salladı.. “Yok bişey!” dedi ve usulca makamı terketti.
Sonuç itibariyle tavukları saldık gitti arka bahçeye ‘İkinci İbrahim efendi’nin gözetimine…

——

BAŞ PARMAĞIM AĞRIDI
Geçtiğimiz hafta her iki elimin başparmağında bir ağrı hasıl oldu. Bizim aile doktorunu çağırttım. Önce bir mana veremedi. Eklem romatizması başlangıcı filan diye geveledi. Niye diğer parmaklarımda yok da sadece her iki baş parmağımda var diye sorunca cevap veremedi. Tıp, tıp da ne? O kadarını ben de biliyorum! Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden fahri doktoram var neticede. Röntgen cihazı getirdiler.. Yok onu çektir, yok külliyenin sağlık kabininde MR çektir.. Bir şey anlaşılamadı. Sonra yine bizim İbrahim çözdü olayı.
Rabia selamına bir süreliğine ara verdim.

FATİH PROJESİ
Biz memleketin eğitim hadisesini belli bir merhaleye getirmek için 2011’den itibaren bir tablet projesi yaptık. Öğrencilere bir buçuk milyon tablet dağıttık. Adını da “Fatih Projesi” koyduk. Koymaz olaydık! Hadise bize 3,5 milyar küsür liraya mal oldu. Bir dedikodular, bir iftira kampanyaları.. Efendim tabletleri milli eğitime kim satmış, kim aracı olmuş.. Malı kim götürmüş.. Bir gayya kuyusu kaynatıldı. Hülasa bu tepinmeye proje dayanır mı? Çöktü!  Akıllı tahtaların yüzde sekseni bozulmuş. Bir kısım münevver bozuntusu kara tahtanın ferasetinden bahsetmeye başladı.
Yok çocuklar o tabletleri satmış, yok ısırmış, yemiş.. Şuymuş buymuş!
Dün gece rüyama Fatih Sultan Mehmet girdi. Anladım ki mevzu buraya gelecek!.. Ben usul usul rüyadan çıktım.
Hayır o tarihten buyana on tane milli eğitim bakanı değişmiş..
Hadi onlar olmadı, 35 tane baş danışman var. Gitsin onların rüyalarına girsin ecdad-ı mübareke.

SOSYAL MEDYA
Bu sosyal medya olayını aslında hiç sevmiyorum. Gürül gürül yanan bir güzinenin karşısında ısınmak nerede, kıytırık kalorifer peteğine sırtını dayamak nerede? Bu o bile değil! Bu televizyonda yanan şömine görüntüsünün karşısında beyhude ısınmaya çalışmak gibi bir şey. İki sene önce büyük sözüme tevbe; “Bu milleti Youtube’a, Facebook’a yedirmeyiz! Twitter mivitter hepsinin kökünü kazıyacağız. Türkiye’nin güçü neymiş görecekler” diye bir laf etmiştim.
Sonra bizim çocuklar, “amman, billah! etme, gitme!” diye beni susturdular..
Gençlerin ‘oy’unu kaybedermişiz!” Sustuk tabi..
Sonradan ne olduysa kendim, şahsi beyanatlarımı Twitter’dan vermeye başladım. Bir nevi bu Twitter da beni kandırmış oldu.
Yine de dayanamadım, bu hafta başı, siber olaylara müdahale merkezinin açılışında “Sosyal medya tam bir çöplük, tam bir başıboş mecra haline dönüşmüştür!” deyiverdim.
İnsan damarlarından gelen hakiki özden kopamıyor işte!

BAŞ DANIŞMAN
Baş danışman dedim de, geçen gün istirahat odasında, kara gözlüklü, şüpheli bir tip gördüm. Tırsmadım desem yalan!.. Sonuçta burası harim-i ismetimiz!.. “Buyrun!. Neye baktınız?” diye sordum. “Efendim, ben sizin bilmem bilmem ne baş danışmanınızım!” demez mi? Aah kardeşlerim! O kadar çok baş danışmanım var ki, hepsine bir kere bir şey danışsam baki ömrüm yetmez.. (Hadi baki, siyasi ömrüm diyelim..)
Hayır bunlara bir şey danışsam gam yemeyeceğim. Tersine, ha bire bunlar gelip bana sorar.. Efendim, şöyle şöyle bir durum var! Ne yapalım?
Maaşı harcarken “köfte mi yiyeyim, mercimek mi yiyeyim?” diye bana sormuyorsun ama!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir