LOMBOZ 12KASIM 2021 CUMA

CHP Kapatılmalı!

Milenyum öncesinin ve sonrasının ünlü büyük Türk fikir büyüklerinin en büyüklerinden üstad Mehmet Barlas, giderayak, yanaklarından makas alarak, hükümete son suflesini veriyor. 

Diyor ki:

“…Yani bir bakarsınız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönettiği Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış ve seçime girmesi yasaklanmış olabilir…”

Sebep?

Ülkenin geleceği hakkında hiçbir olumlu görüşü yokmuş!

Türkiye’yi yabancı ülkelere jurnalliyormuş!
Sürekli yalan söylüyormuş!

Bu nedenle de Kemal Kılıçdaroğlu meşru değilmiş!

Sayın Barlas!

Kılıçdaroğlu’nun benim hatırladığım kadarıyla, ‘Prompterların Efendisi’ne en az elli kere yinelediği bir çağrısı var!
“İstediğin adamlarını yanına al, istediğin televizyonu seç, çık karşıma!”

Olmadı, Prompterların Efendisi sizi de sağ yanına alsın!

Çıkın ekrana, yalanlarını bir bir yüzüne vurun, Man Adası’ndan, 128 Milyar dolara bütün yalanlarını tokat gibi yapıştırın sıfatına, işi uzatmadan, Anayasa Mahkemesine filan bırakmadan halk kapatsın CeHaPe’yi!
Daha güzel olmaz mı?

Haydi yapın bu çağrıyı, emin olun on beş dakika sonra “Kılıjdaroğlu” dosyaları koltuğunun altında, belirlediğiniz kanalın kapısında bitecektir! 


Yer mi?

 

Sevaptır

Ali İhsan Yavuz’u hatırlarsınız..

Hani 2019 İstanbul Belediye seçimlerinde “Hiçbir şey olmadıysa da bir şeyler oldu!” veciz sözünü siyasi tarihimize nakşeden AKP’li beşuş ve mültefit kardeşimiz!..

Bu beyefendi kardeşimiz, partidaşlarına yaptığı bir konuşmada yeni güzellikler yumurtlamış, yeni veciz cümleler kurmuş! Cümle düşüklükleri ile aynen aktarıyorum!

Diyor ki:

“İktidarda tuttuğumuz Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları sebebiyle sevap hanemize bir şeylerin yazılıyor olması çok büyük bir şey!..
Liderimizi, siz, biz oylarımızla orada tutmasaydık o orada olmazdı, dolayısıyla böyle bir yiğit başımızda bulunuyor olmaz.. Bu güzellikleri ortaya koyuyor, sevap hanesine birşeyler yazıyor, biz de oylarımızla Tayyip beye destek verdiğimiz için sevap hanelerimize yazılmaya devam ediyor…”

Yani Ali İhsan Bey, bu söyleviyle belki de AKP’nin önümüzdeki seçimler için yapacağı muhtemel tanıtım metodunun en önemli sırrına yönelik bir ipucunu ortaya koyuyor… 

Tayyip’e oy vermek sevaptır!”  

Hadi buyrun!

Önümüzdeki seçimlerde AKP’nin kullanacağı propoganda külliyatında, ‘ana tema’ bu cümle olursa zerre miskal şaşırır mıyız? 

Şaşırmayız!

Hatta Ali İhsan Yavuz’a bir öneride de biz bulunalım!

Sizin eliniz, Tansu Çiller’in bir ev ve bir araba taahhüt eden “herkese iki anahtar” sloganına bir anahtar daha ekler! 

Seçmene üçüncü anahtarı da vaat eder!

Herkese üç anahtar!

Üçüncü anahtar neyin anahtarı?

Tabii ki cennetin anahtarı!

Yürü be Ali İhsan kardeşim!
Kim tutar seni? 

 

Unutma!

Beyin hücrelerin dışında, vücudumuzdaki bütün hücreler 7 yılda bir tamamen yenileniyor!
Tüm saçların, tüm deri hücrelerin, miden, böbreğin, karaciğerin, kanın, kemiklerin; hiçbiri yedi yıl önceki bir hücreyi taşımıyor!

Her 7 yılda yeni bir sen oluyorsun!
Beynin dışında!..

Beynini koru!

Sana hayat veren; damarlarında dolaşan 5 litre kanda bulunan 30 trilyon kırmızı kan hücresinin, en eskisi sadece 4 aydır seninle!..

Bir sorunun varsa bu gün o sorunu oluşturduğunu düşündüğün koşulları değiştir!
Beslenme biçimi, yaşama biçimi, düşünme biçimi? 

Her neyse?

Sonra yedi yıl dayan…
Sıfır olacaksın..

100 trilyon hücremiz var.

Günde 300 milyar hücremiz ölüyor.

Yerine 300 milyar yeni hücre geliyor.

Yenilere şans ver! 

Onları iyilikle doldur.

O koltukta muhalefet olur mu?

Meğer MHP bir muhalefet partisiymiş

Devlet Bahçeli diyor ki: “İktidar her rejimde, her sistemde bulunmak durumundadır.
Ama muhalefet sadece demokrasilerde bulunur. MHP, Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olsa da üstlendiği görev muhalefettir!”

Önce bu söze bir kayıt ekleyelim!

Demokrasilerde bulunan muhalefet, başında “Özgür” sıfatı olan muhalefettir!

Almanya’da, Nazi olmayan partilerin kapatıldığı 14 Temmuz 1933 tarihine kadar Hitler rejiminde de muhalif partiler vardı!

Gelelim Bahçeli’nin muhalifliğine!

Muhaliflik kendisini ‘muhalif’ olarak isimlendirmekle değil muhalefet yapmakla kaimdir!

Gümrük memuru, zar zor, çekiştirerek taşıdığı valizi işaret Temel’e sormuş: 

“Valizinde ne var?”

“Kuş yemi!”

Memur ikna olmamış. “Aç bakalım!” demiş.
Temel valizi açmış. Valiz silme saat pili dolu!

Memur: “Hani kuş yemiydi?” diye sinirle terslenince, Temel pişkince cevaplamış:

“Valla ben koyarım önlerine.. Yerlerse!”

Bahçeli; Tayyip Erdoğan’ın, Temel Karamollaoğlu’nu oturtmadığı sağ yanındaki berjer koltuğa oturmuş, muhalifim diyor!

Yersek!

 

Hadi çıkarın, bakmıyoruz!

Hadi bakmıyoruz!

Gözlerimizi kapattık.

Artık Osman Kavala’yı kimseye çaktırmadan serbest bırakabilirsiniz!

Anladınız siz onu!

 

Özkök de gazeteci Ünsal da…

Gazetecinin ceketi sandalyesinin arkasında asılı durur!


Öncesi de pek makbul değildi ama yirmi yıldan bu yana yaşamakta olduğumuz medya düzeninde, çoğu gazeteci için geçerli hale gelmiş bir durum: “gazeteci işinden kovulmamış ise dönüp gazeteciliğini sorgulamalıdır!”

2010 yılında, Vatan gazetesinin Demirören Grubu’na satılmasına yönelik anlaşma yapıldığında, gazeteden ilk kovulan kişi ben olmuştum.. 

Yönetimin eline bir ‘kovulacaklar listesi’ verildiğini bir yazı işleri müdürü söylemişti bana!

Bu listenin ilk sırasında olmamın nedeninin, kolay ve hızlı okunurluk avantajı ile karikatürün gazetelerin ifadesindeki major etkiden mi kaynaklandığını; yoksa bir paradoks olarak en kolay işten atılacak, en sahipsiz elemanın ancak bir karikatürist olabileceği hasebiyle mi düşünüldüğünü hiç anlayamadım.

Belki de her ikisiydi…

Medyanın önemli bir bölümünün Demirören’e teslim edilmesi harekatının başlatılmasının onbirinci yılındayız. Birkaç gün önce duydum ki Ertuğrul Özkök, Hürriyet’ten kovulmuş!

Geçmiş olsun!
Ama buna, yukarıda tanımladığımız anlamda ‘kovulmak’ denir mi?

Denmez!

Kendi döneminde medyanın “Amiral gemisi” olarak tanımlanan bir kurumun en tepesindeki yönetici iken, değişen patrona, değişen anlayışa, kaptan köşkünden alınıp nehrin kenarına savrulmaya, kaptan köşküne, yerine oturtulan ‘forsa’nın buyruğunda bu kadar yıl eziklenmeye, bu kadar sündürülmeye razı olup sonra, -bir halay bahanesiyle- kovulmayı; muhalefet eden gazeteci kovulmasından mı sayacağız?


Medya yöneticisi iken “işi elinden alınan” Ertuğrul Özkök’e gazeteci diyeceksek, yine medya yöneticisi iken, ondan yıllar önce işi elinden alınan, ama yılmayıp işini yapmakta inat eden, bugün atıldığı mecraların toplamından fazla izleyiciye sahip hale gelmiş bir mecra yaratan Ünsal Ünlü gibi gazetecilerin yüzüne nasıl bakarız?

Tarih dürüsttür.
Yeter ki yeteri kadar zaman geçsin…
Herkes hakettiği ile anılır!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir