LOMBOZ 16 Nisan 2021

 

Nerede hareket orada bereket?

Ortalama insanın beyninin ağırlığı, vücudunun toplam ağırlığının %2 iki ila %3 kadardır.

Ama beyin, dinlenme durumundaki bir insanın kullandığı enerjinin %20’sini kullanır.
Adeta bir başına, vücudun enerjisinin beşte birini sömürür.

Oysa bu gizemli organ, evrimi boyunca, elektrik tüketimini olağanüstü düzeyde ekonomize etmiştir. 

Bir bilgisayar transistörünün sadece iki rakamlı bir toplama işlemini yaparken harcadığı enerjinin 10.000’de biri ile onbinlerce işlemi yapar.

Yine de şu; pahası enerji olan yaşamda, vücut ekonomisinin en vahşi tüketicisidir beyin.

Deniz üzümü denilen okyanus hayvanı yaşamının başında hareketli bir deniz canlısıdır. 

Elbette hareket var ise beyin de vardır.
Tutunup, hayatının kalanını geçireceği güzel bir kaya arar. 

Nihayet bulduğunda bilin bakalım ne yapar?

Önce kendi beynini yer.
Artık onu beslemeye, ona enerji ayırmaya ihtiyacı yoktur.
Çünkü artık hareket yoktur!

“polycarpa aurata” isimli bu hayvan; artık çiçek gibi, ağaç gibi, çimen gibi bir bitki olmuştur.

Beyin hareket var ise ihtiyacımız olan bir organdır.
Ve hareket onu sürekli geliştirir.
Bu evrimsel kurguyu hayatın her alanına uyarlayabilirsiniz!

Örneğin, siyaseti bir canlı organizmaya benzetirsek, bir siyasi partinin, beynini geliştirmesi, hareket etmesine bağlıdır.
İşte bu yüzden şehir şehir, köy köy, ev ev dolaşan partilerin beyinleri gelişir, alandan aldığı verilerle güçlenir, yeni çözümler, yeni fikirler üretir.


Merkezlerine çekilmiş, sokağa çıkamayanların beyinleri ise her geçen gün biraz daha atıl hale gelir.
Bir süre sonra deniz üzümünde olduğu gibi, bünyede beyine hiç ihtiyaç kalmaz.
Bünye onu da yer!

 

Yapın listeyi 128 Milyar Dolar olayı bitsin!

Her sorunun bir cevabı vardır. Cevabı verirsin, soru işini tamamlamış olur, mesele kapanır.

Vermezsen soru tekrar sorulur.
Her seferinde farklı cevap verirsen soru faslı bir türlü bitmez!


Olay, “hazine-i hassa”dan sorumlu Bakan, Berat Albayrak döneminde bu paranın Merkez Bankası kasasından bir şekilde kullanılarak eksilmesi ve ardından Albayrak’ın istifası ile başladı.

Bugüne kadar sürdü. Öyle görünüyor ki net cevap bulunana kadar da gidecek!


Bu işi bilenler diyor ki: Merkez Bankasının piyasaya sattığı para, Banka’nın halka açık raporlarında, “ne kadar, ne zaman, kime ve hangi kurdan” satıldığı sorularının cevabıyla birlikte yayınlanır. Bir süredir, yani 2016’dan beri bu bilgiler yayınlanmıyor.  Dolayısıyla belirli bir tarih aralığında hazineden çıkmış bu 128 milyar doların da böyle bir kaydı yok! 

Sorulan soru; parayı kim çaldı, kim yedi, kim saçtı, kim götürdü değil!
Soru şu:
“Neden kaydı yok ve olsaydı o kayıtta ne yazacaktı?” 

Mesele bundan ibaret!


Ekonomi yönetimi bu basit soruya, kuruşu kuruşuna hazırlanmış bir listeyle net cevap vereceğine aşağıdaki yanıtları veriyor.

Cumhurbaşkanı: “Salgın bahanesiyle finansal dalga yaratmak isteyenlere fırsat vermemek için kullandık!”

Cemil Ertem CB Başdanışmanı: “128 milyar dolar hesabını nasıl yaptıklarını bilmiyorum ve bu hesaba ulaşamıyorum!..” 

Hamza Dağ: “Kasada!”

Nurettin Canikli: “Türk halkının evinde!”

Yiğit Bulut : “Hiç böyle bir satılabilir rezervimiz olmadı!”

Cumhurbaşkanı: “Merkez Bankası’nda. Kaybolan bir şey yok. Eğer kayıp varsa, bunlar sizdedir!”

Cevaplar böyle olunca kafalar karışıyor.
Haliyle soru da sorulmaya devam ediyor!

128 milyar dolar nerede?

Cevabı basit!
Yapın kuruşu kuruşuna listeyi kurtulun!

Çok mu zor?

 

Astronot işi ne oldu?

Gündem değişti. Üzerinden de biraz zaman geçti ama ben, üstünüze afiyet biraz takıntılıyım.
En son uzaya gidecek yerli astronota isim arıyorduk.
Hani Sayın Cumhurbaşkanımız: “Gelin Türk uzay yolcularına Türkçe bir isim bulalım!” demişti de çeşitli kurum, dernek ve sivil toplum kuruluşları isimler önermişti. “Ağılnat, Aygınot, Evrener, Gökoğlan gibi.. Dişi astronotlara “kızmonot” gibi.. İşi ciddiye almayan bazı haymatloslar: “hastronot” ya da “gök lalesi” de dediler  veya “Cacabey, Gökreis” gibi isimler önerenler oldu…
İşte ben oralarda bir yerde kaldım!


Bulundu mu?

Bu iş tatlı bir sona bağlandı mı?
Ne oldu o iş, bilen var mı?

 

Esnafa yine ne varsa muhalefetten var!

Savcılar afişleri indirtiyor, CHP tekrar asıyor.
Polis vinçle gelip indiriyor, götürüyor. 
CHP tekrar bastırıyor, asıyor!

Misal; Savcı Amasya il Emniyet Müdürüne  “Suç unsuru yok, işlem başlatamıyorum!” diye yazı yazıyor. Emniyet Müdürü de, “savcım böyle böyle diyor!” diyerek Valiye bildiriyor.. 

Vali, savcının bile suç unsuru bulamadığı pankartta gereken suçu buluyor: “Söz konusu pankartın içeriğinin bazı vatandaşlarımızı tahrik edebileceği, karşıt düşünceler arasında fiziksel sürtüşme yaratma ihtimali bulunduğu gerekçesiyle izin verilmemesine ve indirilmesine” karar veriyor! 

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu: “İndirin bakalım! Biz de tekrar bastıracağız tekrar asacağız, göreceğiz, el mi yaman bey mi yaman!” diye cevap veriyor.

Bu gidişle bu işten kim kazançlı çıkar?
Siyaseten bilmem!

Ama ekonomik olarak pankartçıları tek geçerim!

Hem de şu pandeminin yarattığı iş yokluğunda ilaç gibi gelmez mi?
CEHAPE’nin kesesine bereket!

 

 

Bunları hiç anlamadım!

 

-Virüs kapma ve bulaştırma açısından toplumdaki en güvenli en tescilli kişiler olan iki doz aşısını da yaptırmış 65 yaş üstü vatandaşların, evden dışarı adımını atmaları, bakkala, markete bile gitmeleri neden hala zinhar yasak anlamadım!

-Sokağa çıkma ve toplu taşıma araçlarına binmeleri yasak olan 18 yaş altı gençlerden 8-12. sınıf öğrencilerinin, yüz yüze eğitime “uçarak” nasıl gideceklerini anlamadım!

Ya da servis ile gidebilecekler ise; Kadıköy-maltepe minübüsü toplu taşıma aracı iken; servis minübüsü hangi açıdan toplu taşıma aracı değil onu da anlamadım!

-Mesai saatinin bitişini ortalama saat 17:00 olarak kabul edersek, hafta içi yasak saatini 21:00’den 19:00’a çekmek -yani evlerine gitmek üzere insanları 4 saat yerine 2 saate sıkıştırmak- salgını engellemede nasıl bir yarar sağlayacak? Bunu hiç anlamadım!

-Kendi aracınla çıktığın şehirler arası bir seyahatin, salgın açısından; gündüz saatlerinde sorunsuz iken; hava karardığında nasıl bir sorun yarattığını zerre kadar anlayamadım.
-Hafta sonu kendi otomobilinle tek başına yapacağın bir şehirlerarası yolculuk, nasıl oluyor da uçak ya da yolcu otobüsüyle yapacağın seyahatten daha güvensiz oluyor, onu da anlamadım!

-Sağlık Bakanı, oluşan kötü tablodan 84 milyon vatandaşı sorumlu tuttu!
Türkiye’de salgının başından buyana virüs ile tanışmış, virüs bulaştırmış, hasta olmuş, iyileşmiş, vefat etmiş kişi sayısı Turkuaz tabloya göre  4 milyon yirmi beş bin! Haydi bu kadar da semptompsuz atlatanlar, farkında olmayanlar olsun. Etsin 8 milyon!
Geri kalan, virüsten kendini ve çevresini korumuş, maske takmış, evinden çıkmamış, hiç hasta olmamış, hiç virüs kapmamış, hatta aşılarını da olmuş; ya da dağ başında uzak bir köyde yaşamış, virüs ile ilgisi olmayan 76 milyon vatandaşın nasıl bir sorumluluğu olabilir? Zerre miskal anlamadım!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir