Lomboz 25 Haziran Cuma 2020

LOMBOZ 26 HAZİRAN Cuma

İSTİFÇİLİK

Neredeyse tüm canlılar, bünye içi biriktirmeyi, ortak bir özellik şeklinde, yaşamsal bir kurgu olarak taşırlar.
Tükettikleri yiyeceklerden aldıkları enerjinin fazlasını, enerjinin depolanabilir bir türü olan ‘yağ’a çevirirler. Bu yağı yağ hücrelerinde depolarlar.
Bu bir meziyettir. Başarıdır. 

Bu sistemin iyi çalışması canlı için son derece hayatidir.
Yağ hücresi, canlının yeniden doldurulabilir “Akü”südür.

Akü sağlamsa, düzgünce ve beklendiği şekilde dolar. 

Yani iyi kilo alırsınız.
Bazen aküde iki yönlü arızalar olabilir. Dolmama ya da aşırı dolma gibi ya! 

Onlara girmeyelim..

Neredeyse bütün hayvanlar yiyecek bol ve kolay ulaşılabilirken biriktirir, kış zamanlarında da harcarlar.
Ama hayvanlar bunu sadece yıllık periyotlarla yaparlar.
Örneğin ayı, kış uykusuna girmeden önce sırtında ancak bir sezonluk yağ biriktirir. 

Deve, çöle girmeden önce en fazla birkaç haftalık su yerine de kullanabileceği yağı yedekler. 

Karga ve sincap cevizi, yavrularını ilkbahara ulaştırabilecek miktarda depolayabilir.

Bu doğal biriktirme dışında sadece insanda bulunan bir davranış özelliği vardır ki, dünyayı cehenneme çeviren işte bu özelliktir.
Bunun adı biriktirme değil “istifleme”dir.

Diğer hayvanlar biriktirir. 

İnsan hem biriktirir hem istifler!

İstifleme bir modern toplum hastalığıdır ve bu davranışın nedeni gelecek korkusudur.
Gelecek korkusunu yok etmeden, dünya hayatını cehenneme çeviren, savaşlara, krizlere, kaoslara neden olan istifleme davranışını yok edemezsiniz.
Hatta, onu bir ‘sapkınlık’ haline getirirsiniz.
Dünya pastasının yiyemeyeceği kadarını birkaç kişinin önüne koyup, kalanını milyarlarcasının önüne, birbirlerini ezerek kapışması için atan, büyük çoğunluğunun bu vahşi kapışmaya bile giremeyip pastayı sadece uzaktan seyredebilmesine neden olan istilfeme sapkınlığı zeki insanın içgüdüsel davranışıdır.
Ama tecavüz de içgüdüsel bir duygudur.
Modern insan, tecavüz içgüdüsünü yaygın eğitim ve ceza yöntemi ile ehilleştirmeyi becermiştir.

İstifleme içgüdüsünü ise bırakın ehilleştirmeyi, kutsal bir duygu olarak korumaya almıştır.
Bu yaklaşım değişmedikçe dünyada vahşetin azalmasını beklemek hayalperestliktir.
Çünkü kapitalizm ve ‘neo’su, eskisi her türlü liberalizm sistemsel olarak istifleme dürtüsünden köken alır.

Bu vahşi içgüdüyü kurallara bağlayan tek ekonomik ve siyasal yönetim şekli sosyalizmdir ve ne yazık ki o da hala insanoğlunun yeterince olgunlaşmasını bekliyor..

 

Gerçekler acıdır

İsveç’te yapılan bir anket, ülkede Covid-19’a en fazla yakalananların Türkiye doğumlular olduğunu ortaya çıkarmış. Türkiye doğumlulardan sonra ikinci sırada ise Etiyopya doğumlular var.. 

“Türkiye doğumlular” olarak ifade etmelerine bakmayın..

Bunların hepsi sonuçta artık İsveç vatandaşı. 

Bu köken sıfatının anlamı; İstanbul’da sel baskınında hayatını kaybeden kişi için “Suriyeli” tanımını kullanmamızla aynı sakat milli bakış!
Bunu bir kenara koyuyorum.

 …
Ancak bu durumun ortaya çıkardığı bir gerçek var!
Bu gerçek; İsveç’te, salgını anlamakta, salgının gerektirdiği hijyen kurallarına uymakta sorun yaşayanların ilk sırasında Türkiye doğumluların olduğu gerçeği.
Hem de Etiyopyalılar’dan bile fazla!..
Kurallara uymama sorunumuz, Kovid-19 sürecinde, ‘yaşlı nüfusu yüksek’ bir toplumda, sonucu daha acı ve keskin biçimde ortaya çıkan bir durumu, sadece kendimizin değil, yaşadığımız toplumun diğer üyelerinin de hayatını riske atma potansiyelimizin yüksekliğinin altını net bir şekilde çiziyor!

O halde kurallara uyan bir toplum neden bizimle bir arada yaşamak istesin ki?
Şimdi “Avrupa bizi müslüman olduğunuz için istemiyor!” derken takkeyi önüne koyup bir kez daha düşünmek gerekiyor!
—-

 

Haftanın cümlesi

İyi Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun, tutuklu gazetecilerin duruşmaları öncesi yapılan basın açıklamasına giriş cümlesi şöyle:  

“Basınımızın henüz tutuklanmayan değerli mensupları…”

 

İddia, Savunma, Karar, 

AKP Grup Başkan Vekili  Bülent Turan, Türkiye’nin bütün illerindeki Baro’ların tepkilerine yönelik açıklama yapıyor!

“Barolar, içeriğini bile bilmedikleri bir metne karşı çıkıyorlar!” 

Açıklama, tam bir “Merd-i kıpti” örneği..

Sen bir ülkede adaletin en önemli üç ayağından birinin, ‘savunma’nın hayatını, evini, oturma odasını düzenlemek için yasa hazırlayacaksın, kafanda bitireceksin, neredeyse resmi gazetede yayınlama aşamasına geleceksin onlar, yani ‘savunmacılar’ bu değişikliklerin içeriğini bile bilmeyecekler!
Peki adama sormazlar mı!
“Neden bilmiyorlar?”

Cevabı açık! Çünkü bildirmedin!
Neden evlerinin koltuklarının yerini belirlerken onlara da sorma gereği duymadın?

Üstelik, Bülent Turan bu açıklamayı, adında “Adalet” geçen bir partinin avlusunda yapıyor..

Şimdi diyeceksiniz ki:
“Kardeşim! Biz onun “Kalkınma”sından ne gördük ki “Adalet”inden bir şey bekleyelim!”

E, siz de haklısınız..

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir