LOMBOZ 26 ŞUBAT 2021 CUMA

LOMBOZ 26 ŞUBAT 2021 CUMA

 

 

Boş tencere iktidarı götürmez!

Bu hafta medyada bol bol yer aldı.

Bankalara kredi borcu olanların sayısı 34 milyonu bulmuş. 

Ekonomide, bir hanenin dört kişiden oluştuğu varsayımıyla hesap yapılır.  

Bu durumda ülkemizde bulunan 21 milyon hanede neredeyse iki kişi birden bankalara kredi borçlusu.

Doğru bildiğimiz bir yanlış var:

Borcun, ödeyebileceğin kadar ise buna “yatırım” denir.

Yiğidin kamçısı olan bu!

Yeni çağın kölelik düzeninin çarkları; vatandaşı, ‘taşıma sınırının üstünde borçlandırarak’ döndürülüyor. 

Yani artık borç yiğidin kamçısı değil. 

Borç yiğidin prangası. 

 

Bu, ne liberal ne de kapitalist olabilmiş çarpık düzen; Ersin Kalaycıoğlu hoca’nın deyişiyle “Neo Patrimonial Sultanlık Düzeni”,  “gönüllü kölelik” ve “zorunlu kölelik” olmak üzere iki tür kölelik yaratır:

Önce gırtlağına kadar borçlanırsın, borcunu ödeyebildiğin sürece koşulların değişmemesini, dengenin bozulmamasını istersin. Hoşuna gitmese de mevcut iktidarın iş başında kalması sana tek çare gibi görülür.

Bunun adı “gönüllü kölelik”tir.

İkinci tür kölelik yani “zorunlu kölelik” yukarıdaki tablonun ilerlemesi ve ödeme güçlüğü ile düşmekle başlar.

Borç bini aşar. Elindekini avucundakini ya satarak ya da hacizle, haraçla kaybeder, işsiz, aşsız, muhtaç duruma düşersin. 
Sana bir paket makarna, bir sıcak çorba veren el, artık seni terketmesin istersin. 

İşte bu da “zorunlu kölelik”tir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir kesimi, son 19 yılda, “efendiler, gönüllü köleler ve zorunlu köleler olarak biçimlendirilmiştir.

34 milyon kredi borçlusu: ülkenin çok büyük bir bölümünün, kazan-ma-dığı parayı harcamak zorunda bırakılmış, borçlandırılmış olduğu ve bu kesim içerisinden mümkün olduğunca fazla sayıda insanın köleleştirildiği anlamına gelir. 

Vaktiyle Süleyman Demirel’in söylediği ve muhalefetin pek hoşuna giden:

“Boş tencere iktidarı götürür” teorisi artık eskilerde,  eski fakir ama borçsuz yani “prangasız” ekonomi modellerinde kaldı..

Bugün boş tencere iktidarı götürmez.
Aksine boş tencere iktidarların koltuklarına daha fazla perçin çakar.

Muhalefetin yönetimindeki büyükşehir belediyeleri ve iktidar arasında en fazla kıyametin koptuğu alan neden hep “fakire yardım” alanı?

Neden iktidar, belediyelerin yardım hesaplarına el koyuyor, aşevlerini kapatıyor, ekmek dağıtımını engellemeye çalışıyor?

Neden olacak?

19 yılda fakirleştirip köleleştirdiği ve kendisine muhtaç hale getirdiği kitlelerin bir anda elinden uçup gitmesine nasıl razı olsun?

Köleleştiren iktidarı, götürecek olan ‘boş tencere’ değil örgütlü ve mantıklı birliktelik ve köleleştirilmiş toplum kesimini durumdan haberdar etmekle başlar.

Bu perdelenmiş kesimin bizzat sokağına evine, ayağına gitmekle onlara gelecek ve umut vaadetmekle başlar.

Neyse ki, liderlerin ve muhalif milletvekillerinin Yurt gezilerinin yoğunlaşmasına bakılırsa muhalefetin neredeyse tamamı bu dersi almış, bu gerçeği farketmiş görülüyor.


 

Haftanın twiti

Mesela ben biraz daha yaşlanıp Zeki Müren için kötü sözler söylersem beni direkt vurun! Bana sormayın!..
Burhan Şeşen /Müzisyen

 

Bir müjde daha!

Enerji Piyasaları Düzenleme kurulunun, 65 yaş üstü aboneler, engelli tüketiciler, şehit aileleri ve muharip/malul gazilerin kullandığı elektriğin, borcun ödenmemesi halinde 3 ay boyunca kesilemeyeceğini belirten düzenleme resmi gazetede yayınlandı.

Peki 3 ay sonra ne olacak?
O zaman kesilecek!


Arkadaş, dalga mı geçiyorsunuz?
Bir aylık, iki aylık borcunu ödeyemeyen, üç aylık borç birikince nasıl ödesin?

“Biz elimizden gelen kolaylığı gösteriyoruz”a sığınmak için mi bu sözüm ona kolaylık?

Haydi tamamından geçtik. Hiç olmazsa şu saydığınız gruplara elektriğin fiyatını ucuzlatın!

Ödeyebilecekleri, makul bir düzeye getirin! 

Aydan aya ödeyebilsinler kullandıkları elektrik faturalarını!
Böyle çözümü dedem de bulur!

 

“İnadına Kanal İstanbul!”

İnadına proje yapılır mı?

Bilimsel, rasyonel akıl bir tarafa bırakılıp bir inat uğruna devlet projesi yapılır mı? 

Yapılır!

İnadına yapılanları hatırlayalım mı?
Sayfalar yetmez!


Avrupa’nın en önemli birkaç transit havalimanından biri olan Atatürk Havalimanı arsası uğruna, inadına kapatılmadı mı? 

İki milyar dolar değerindeki iki pist, pandemi hastanesi bahanesiyle alelacele, inadına bozulmadı mı?

Bu gariban vatandaş, yeni havalimanını işleten firmaya sadece 2020 yılında 2 milyar TL garanti bedeli için borçlandırılmadı mı?

1934 yılından beri Türkiye’nin kağıt ihtiyacını çözen, Japonya’ya bile kağıt ihraç eden SEKA inadına kapatılmadı mı?
Şimdi bir paket tuvalet kağıdını kırk liraya bu inat uğruna almıyor muyuz?

Paşabahçe Şişe Cam, Beykoz Deri Kundura

Ereğli’inden İskenderun’una Demir Çelik’ler, 

ETi Holding’inden PETKİM’ine, TÜPRAŞ’ına, TEKEL’ine, Türk Telekom’una devasa kurumlar, gübre fabrikaları, şeker fabrikaları, tuz fabrikaları, sıralamaya kalksak sadece isimleri bu sayfalara sığmayacak sayıda üretim yapan, istihdam sağlayan tesisler, bankalar, oteller, fabrikalar, santraller, elektrik dağıtım şirketleri, inadına üç otuz paralara satılıp talan edilmedi mi?

Ne inatmış be kardeşim!

 

İsmail YK’dan gelsin!

“Allah belasını versin!”

Kimin?

“Onların oylarının!”

Kimlerin oylarının?

“HDP’ye oy verenlerin oylarının!..”

Demek ki önümüzdeki seçimlerde Sayın Özhaseki’nin, ne Kayseri’ye ne Ankara’ya belediye başkan adayı; ne de Meclis’e milletvekili adayı olmaya niyeti yok diyebiliriz!

Neden böyle diyebiliriz?

Çünkü bir siyasetçinin üzerine düşen: seçmeni ikna ederek onun oyunun rengini, kendi lehine değiştirmeye çalışmaktır. 

Bunu beceremeyip seçmenin siyasi tercihine yani ‘oy’una bela okumak, demokrasilerde bir siyasinin “açık intihar mektubu”dur.

Şimdi Sayın Özhaseki, bu müstesna besteye İsmail YK gibi güzel bir klip yapsın.
Sahnelerde bu besteyi okumak üzere kendine yeni bir gelecek çizsin!

 


0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir