Lomboz 3 Haziran 2022

 

Yogacılar neden kovuldu?

Türkiye’nin her yerinden ses veren binlerce kadın, parklarda yoga yapmaya çıkınca Eskişehir’deki yoga yasakçıları tornistan yaptı!..

Parkın sahibi olarak gözüken vakfın yöneticisi, eski AKP Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, tepkinin büyüdüğünü görünce alelacele devreye girdi: “arkadaş yanlışlıkla yapmış, özür dileriz.. Buyrun istediğiniz kadar yoga da yapın, çimlere de basın!” diye açıklamada bulunmak zorunda kaldı.

Eskişehir’deki bu parkta, kadınların yoga yapmasını neden yasaklamaya kalktılar?

Çünkü: CİMER’e yani Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine şikayet gitmiş!

E, gitmişse gitmiş!

Ayaklarımızı denize sokuyoruz diye birisi bizi CİMER’e şikayet etse;

CİMER peşimize adam mı takacak? 

“Şikayet var! Ayaklarınızı denize sokmayın!” mı diyecek? 

İşin aslı şu ki, bazılarını rahatsız eden şey çimlerin ezilmesi değil, parkta alenen yoga yapılması!

Yasaklanmaya çalışılan tayt giymiş kadın görüntüleri de değil!

Yasaklanmaya çalışılan bizzat ‘yoga’nın kendisi!

Yoga’nın neden yasaklanmaya çalışıldığını anlamak için gelin Diyanet’in web sitesinde, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun “Yoga yapmanın hükmü nedir?” başlıklı açıklamasına bakalım!

Ne diyor, ulema abiler?
“…Hint dinlerinde yoga, dini bir uygulama olarak varlığını sürdürmektedir. Buna göre bir müslümanın, başka bir dinin inanç ve ibadetlerine dayandığını bilerek yoga yapması uygun değildir!*

Demek ki neymiş?

Yoga dinen uygun değilmiş!

Mesele çimler değil!

Zaten düşünsenize:

Çimleri eziyorlar diye CİMER’e şikayet gidecek! 

CİMER Vali’yi arayacak: “Parkta sekiz-on kadın çimleri eziyormuş bir bakın!” diyecek.
Vali parkın sahibi vakıf yönetimini arayıp “Ne yapın edin, kadınlara çimleri ezdirmeyin!” direktifini verecek!
Vakıf yönetimi de bekçiyi gönderip kadınları kovalayacak!

Sizce parkta, bir çim ezme yüzünden böyle bir prosedür gerçekleşir mi? 

Ama bravo kadınlara!

Dik durmasalardı, az daha, Dünya’da yoga yapmanın yasaklandığı ilk ülke olacaktık!  

Afganistan da bile serbest!


Aday mısın değil misin?

Şu memlekette, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını, eşi Selvi Hanım’dan bile daha çok kim merak ediyor?

Tabii ki Reyiz!

Neredeyse her konuşmasında, artık tek “Eeey!” diyebildiği lider olan Kılıçdaroğlu’na “Eey Bay Kemal! Aday mısın değil misin?” diye sorup sorup duruyor!

Kılıçdaroğlu “6’lı masa gösterirse adayım!” diyor ama Reyiz’i kesmiyor!

Biteviye soruyor: “Aday mısın değil misin?”

Neden?
Çünkü anketlere göre bütün muhalif adaylar Reyiz’i geçiyor ama şimdilik, en az geçen Kılıçdaroğlu..

Paraşütçü er Temel, ilk atlayışını yapacak!

Uçak 2500 metrede süzülüyor. Komutan “Atlasana asker!” diye emir verdikçe temel kapıya daha çok yapışıyor!

Sonunda komutan “derdin ne ulan, niye atlamıyorsun?” diye kükreyerek yakasına sarılıyor!

Temel korkuyla cevap veriyor: “Komutanım, bari bir beşyüz metre daha alçalalım, öyle atlayayım!”

Reyiz neden acele ediyor?

Çünkü ekonomi her geçen gün oylarını daha fazla eritiyor.

Belli ki bir atımlık barut var!

Seçmen tamamen eriyip kaybolmadan muhalefetin adayının netleşmesini istiyor!

Aday bir açıklansa ‘set’ hazır!

Maaşlara bir makyaj, EYT’lilere bir feyk, döviz’e bir arka kapı müdahelesiyle ince bir fren, piyasaya, -bulabilirse bulabildiği kadar- biraz para ve artık herkesin söylediği gibi 6 Kasım’da bir erken seçim!

Ya herru ya merru!

Peki işe yarar mı?

Bir şeyin işe yarama ihtimali var ise en yarayacak olanı bu!

Çünkü artık oranı belirlenmiş, satın alınması gerçekleşmiş bu enflasyon nedeniyle iktidarın kışı atlatma şansı hiç kalmadı!

Hiç mi?

Evet hiç!

 


İnterneti satın alamazsınız?

Bir soruyla başlayalım!
Sosyal medya yasağı çalışır mı?

Son cümleyi en baştan söylemek gerekirse internet tamamen kapatılmadığı sürece hayatta çalışmaz!

İnterneti kapatmak, televizyon satın almaya, basılı medyaya hakim olmaya benzemez!

İnterneti ne satın alabilirsiniz, ne de yasaklayabilirsiniz!

 

Peki ikinci soru: internet tamamen kapatılabilir mi?

Bunu dünyada o kadar çok hayal eden var ki! 

Ama cevap maalesef hayır!
İnternet’in tamamen kapatılabilmesi için hani neredeyse memlekette elektriğin de tamamen ortadan kaldırılması, Alessandro Volta öncesine dönülmesi gerekir!

İnternet şirketleri bir yana, telefon üreticilerinin, ithalatçılarının ve satıcılarının döverek ikna edilmeleri lazımdır. 
Öyle ya, internet olmayan bir alemde, millet akıllı telefonu sifonun ucuna mı takacak!

Uzaktan eğitimin, online vergi tahsilatının, internet ticaretinin, getir’in, götür’ün: hava durumundan kripto paraya, bankacılık sisteminden, kredi kartı alışverişine, yeni nesil yazarkasadan, twitter’a kadar neredeyse mevcut hayatın soluğunun kesilmesinin mümkünatı var mı?

Yani atom bombası atılmadıktan sonra internet tamamen kapatılamaz!

İnternet tamamen kapatılmadan da sosyal medyaya yasak işi murad edildiği gibi yürümez!

“Yok illa da biz yürütürüz!” diyenler denesinler de ne hale geleceklerini görsünler!

Şu kadarını ‘bir uyarı’, dostça bir ‘aydırma’ amacıyla söyleyeyim ki, Gezi’yi mumla ararlar!

Halep oradaysa arşın burada!

Yol yakınken bir daha düşünün derim, başka da bişey demem!

 

Ben ekonomist değilim!

Ekonomiden anlamam!

Cebimdeki parayı bile her seferinde farklı sayarım!

Lakin biraz zor da olsa ay sonuna kadar kaç para açık vereceğimi hesaplarım.

Sonra da tırım tırım ‘denk bütçe’ yapmanın yollarını aramaya başlarım!

Her seferinde de aynı yere gelirim!

Ya geçici bir süre evde elektrik süpürgesini kullanmayı yasaklarım ki genelde kimse bu yasağa uymaz!

Ya da habire ocağı ve elektrik düğmelerini kontrol edip dururum, ola ki açık unutulur diye!

Tamam, ekonomiden anlamam ama herkeste olmayan bir özelliğim var!

Lanet olası hafızam çok iyidir!

İstemedim mi kolay unutmam!

Mesela, Mart 2019’da Cumhurbaşkanı’nın: “bize 19-20 enflasyon yakışmaz!” deyişini,

yine Şubat 2019’da Bakan Berat Albayrak’ın: Mart, Şubat’tan daha iyi, Nisan da zaten Mart’tan daha iyi olacak!” şeklindeki eski taahhütlerini durduk yere hep hayır dua ile hatırlarım..

Haziran 2021’de Süleyman Soylu’nun, “Temmuz ayından itibaren benim ülkemin ekonomisi öyle bir atağa kalkacak ki, öyle bir sıçrayacak ki, öyle bir büyüyecek ki etrafımızdaki Almanya’sı, Fransa’sı, İngiltere’si, İtalya’sı da, hele o her şeye burnunu sokan Amerika’sı da çatlayacak, patlayacak” sözlerini, hele o ‘sıçrayacak’ lafının garip fonetiği eşliğinde hep sitayişle anımsarım.

Nebati’den önceki Bakan Elvan’ın resmi ekonomi raporunda “2022 enflasyonu %9,8 olacak” yollu kesin ifadelerini beynimde, en iyi arkadaşlarımdan birinin yazdığı muhteşem bir İzmir kitabının ismi olan “9-8’lik Hüzün” ile eşleştirerek, hem ağlayıp hem göbek atarak hatırlarım!

Aşağıdakilerde ise güçlü hafızaya gerek yok! Herşey daha dün gibi!
Pırıl pırıl ve net!

Ne demişti Nebati, Ocak ayında göreve geldiği ilk günlerde, ayağının tozuyla: “Yıl sonu enflasyonumuz % 23.2 olacak!
Ne oldu? 

Daha yıl ortası gelmeden resmi rakamlar ile üç katını, ENAGrup rakamlarıyla ise 6 katını geçti!

Sonra Bakan Nebati: “Hani şöyle hayal edersiniz ya ‘Bir uyusam da altı ay sonra uyansam.. Altı ay sonra çok farklı noktalarda olacağız!” demedi mi?

Dedi!

Altı ay oldu! Hakikatten de bu sözü söylediğinde 11 lira olan benzinin 27 liraya geleceğini kimse hayal edemezdi!

 

Işıltılı gözlü Bakanımız şimdi ne diyor?

Mayıs 2023’te enflasyon tek haneye düşecek!

“Söyle rakamı, seveyim inananı!”


Ha!

Farklı yönden düşününce belki bir tek bunun oluru olabilir!!

Hani 6 Kasım’da erken seçime gidilir de yeni bir hükümet işbaşına gelirse Mayıs’a kadar allah kerim!

 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir