Lomboz 17 Mayıs 2020

İş Bankası- Bitmeyen Senfoni.

İki ay önce korona sürecinin başlarında, salgın paranoyasının en heyheyli, en yüksek ajitasyonlu  zamanlarında, televizyonların haberleri, tartışma programları, siyasilerin bütün notları korona ile doluyken, oğlum pat diye; “Baba, ülke ne zaman normale döner?” diye bir soru sormuştu.
Ben de ne diyeyim?

Kim biliyor ki bu sorunun cevabını ben bileyim?

Bir iki kem küm ettikten sonra aşağıdaki cevabı vermiş, sonra verdiğim cevap şahsımın da hoşuna gidince bu köşede yazmıştım;

“Haberleri takip et!..” demiştim. “İş Bankası hisseleri mevzusu ne zaman tekrar gündeme gelir, anla ki siyasi üst yapı normalleşiyor! Sonra sırasıyla diğer hallerimiz de otomatikman normalleşmeye başlar!..”

Nitekim, hafta içi, video konferans yöntemi ile yapılan AKP, MYK toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündemindeki maddelerden biri de İş Bankası’nın CeHaPe’deki hisseleri olmuş. “Bu işi on gün içinde halledin!” talimatı vermiş.

 

Oğlum haberi duyunca da bana; 

“Baba galiba normalleşiyoruz! “#iş bankası” diye mesaj atmış.

Evet geçmiş olsun! Siyasi üstyapıda normalleşme tamam!

Gerisini teferruat! 

“3Y” Nerede Kaldı?

Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin; 

“1,5 milyon kişinin yardım aldığını belirterek, PTT gişelerinde yaklaşık 22 personel günde 5 bin işlem yapıyor. Günde 300 bin kişi kuyruk oluşturuyor. Bu yoğunluğun önüne geçemiyoruz!” diye feryat ediyor.
Boş okulları işlem merkezi haline getiriyor. Bahçelerine sosyal mesafe çizgileri çiziyor. İlave kolluk kuvvetleri görevlendiriyor.. Harıl harıl işlem yaptırıyor ama kuyruk her geçen gün biteceğine artıyor..

Nedir bu yoğun kuyruğun sebebi?
Tek kelimeyle “Yoksulluk!” 

Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 yıl önce yola çıkarken “Yok edeceğiz!” dediği ‘3Y’nin birincisi olan ‘Yoksulluk’ 

Suriyelilerle birlikte nüfusu 2,5 milyonu bulan Şanlıurfa halkının bir buçuk milyonu, Devletin bin liralık yardımını alabilmek için, günlerce, güneşin altında binlerce insanın oluşturduğu kuyrukta beklemeye razı olacak kadar yoksul! 
Sayın Valim her gün en az 300 bin kişi kuyrukta diyor.

Bari ‘3Y’nin kalan ‘2Y’sinde yol alabilmiş olsaydık, yine gam yemezdik.

Yani  ‘Yolsuzluk ve Yasaklar’ı hiç konuşmayalım.


Ne yapsın Sayın Valim, vatandaşının, çaresiz derdine derman aramaya yönelik cansiperane icraatını sergilerken, 19 yıllık iktidarın, halkını getirdiği vahim ötesi durumu da farkında olmadan ele vermiş oluyor.

1,5 milyon Şanlıurfalı demek, çoluğu çocuğu çıkarsan Şanlıurfa’nın hepsi demek!
Şanlıurfa’da yoksulluk ‘isot’tan acı!

 

—-

 

Üfürükçüler

Önceki gün Pencere’de iki farklı üfürükçü haberi vardı.
Birisi Kayseri’den diğeri İstanbul’dan..
Neredeyse kırk yıldır hasbelkader mizah yapmaya çalışan bir arkadaşınız olarak, bu haberler karşısında, had safhada eziklendiğimi hissettim. 

Son yıllarda, karşısında kendimi paçavra gibi hissettiğim o kadar çok komik vaka önümüze bizzat haberin kendisi olarak gelmeye başladı ki, çıtanın rekabet edilebilir tarafı kalmadı.

Haberin biri özetle şöyle; Kayseri’de koronalı bir üfürükçü kadın, koronadan korunmak için kendisine gelen ve kendilerini ücreti mukabili okukup üfleten mahallelinin alayına, -yüzlerine okuyup üflemek ve en sonunda “tü..tü..tü..tü!” yapmak suretiyle- korona bulaştırmış! Mahalle olduğu gibi karantinaya alınmış. 


Diğeri, Marmaray’daki yolcu kalabalığını akıllı telefona kaydederek sosyal medya yayını yapan iki işgüzar AKP milletvekili İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne verip veriştirmiş. “Bu nasıl bir ciddiyetsizlik ve de nasıl bir aymazlıktır! Kamu ve yerel yöneticilerin çok başarılı yönetilen bir süreçte, sorumluluklarının daha da farkında olarak ve tehlikenin henüz geçmediğini unutmadan hükümetimizin titizliğine ayak uydurmaları gerekmektedir!” diye saydırmışlar.
Büyükşehir Beyaz Masa görevlisi de yanıt vermiş. “Şikayetinizi Ulaştırma Bakanlığına iletiniz, Marmaray’ı TCDD işletiyor!” diye.
Kendi kendilerini bir anda “ciddiyetsiz ve aymaz!” yapan bu iki üfürükçünün

ikisinin de İstanbul’dan Milletvekili olmuş olmaları ve kendi kentlerinin son yıllardaki en önemli projesini ancak bu kadar derinlemesine tanımaları, olayın güldürükçülüğüne bir tutam da düşündürücülük ekliyor!

E, şimdi benim, havsalası sınırlı bir karikatürist olarak, bunlardan daha komiğini uydurup yazma, çizme şansım yok ki!..
Orantısız mizah, haksız ve hadsiz rekabet! 

Lanet olsun dostum!

—–


Darbe Dedikodusu Kime Yarar?

Son sözü baştan söyleyelim.

Darbe dedikodusu kimseye yaramaz!

Hele hükümete hiç yaramaz!..
Çok belli ki iktidar medyası tarafından, kendi kitlesini konsolide edecek bir araç olduğu zannıyla ekmek üstüne tereyağ, reçel gibi sürülüp sürülüp kullanılan “darbe söylemi” en fazla o ülkenin mevcut ekonomi yönetimine zarar verir.
Çünkü “darbe” lafı tabiatı icabı çok kaypak olan doğrudan ve dolaylı yatırımı ürkütür.

Dış yatırım fakirliğe, zenginliğe bakmaz. İstikrara ve güvenilirliğe ve sonunda elde edeceği kazanca bakar.

Dış yatırımın gelmesine el mecbur bırakılan bir ülkenin ekonomi yönetiminde az bir akıl var ise, bırakın bu kelimeyi doğrudan kendi anlamında kullanmayı “bu ceket bana dar be!” şeklinde cinaslı kafiye olarak kullanmaktan bile çekinmesi, “Darbeli matkap” etiketlerini “Abi şunları “şeddeli matkap’ olarak değiştirin, şimdi durduk yerde yatırımcı yanlış bir şey anlamasın!” diyerek nalburlardan etiket değişimi istirhamında bulunması gerekir..

Yatırımcının parası kıymetlidir.

-Hiç bir yatırımcı, yarın darbe ihtimali varmış gibi davranan, haliyle istikrarlı görünmeyen bir yönetimin olduğu ülkeye parasını emanet etmez.

-Hiç bir yatırımcı, -kendi yasasıyla özerk dediği- merkez bankasına müdahale eden, ikide bir bankalara ayar veren, piyasayı denetleyecek mekanizmalar kurmak yerine, ceketini sıyırıp elini piyasanın içerisine daldıran yönetime sahip bir ülkeye parasını emanet etmez!

-Hiç bir yatırımcı, -İş Bankası Hisseleri meselesinde olduğu gibi- hukukla belirlenmiş mülkiyet haklarını delecek yöntemler araştırma emri verebilen, böyle garip alışkanlıkları olan bir iktidarın yönettiği bir ülkeye canından aziz bildiği paracıklarını getirip emanet etmez.


Hepsi bir yana hiç bir aklı başında yatırımcı, yönetimi kayınpeder-damat kulisi ile sürdürülen bir ekonomiye bir kuruş getirip yatırmaz.
Bütün bunların üzerine bir de ‘darbe’ şiirleri yazmak, kendi ayağına ateş etmekten başka bir şey değildir.

Evet!.. “darbe” deyip durmaya hala devam edecek misiniz?

Özdemir Asaf’ın Yuvarlağın Köşeleri’nden bir şiiriyle bağlayalım:

“Açlık insanı öldüren, partileri yaşatan bir olaydır.”
——

 

 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir