Bu bölümdeki karikatürler, 2014 Temmuz’undan 2016 Temmuz’una kadar Ulusal Kanal’da Cuma Akşamları saat 21:00 de yayınlanan, Mustafa Mutlu’nun ‘Kral Çıplak’ programında ‘Canlı Yayın esnasında, gündeme ilişkin çizdiğim karikatürler’ den oluşuyor.. 2017 Aralık itibariyle yaklaşık bir buçuk yıllık bir aradan sonra bu kez aynı programa CEM Tv’ de yeniden start veriyoruz.. Yine Cuma akşamları, bu sefer saat 19:30 dan itibaren..

Gerekçeli kararda gerekçe yok!

20 günde 250 sayfa gerekçe yazıldı.
Ama gerekçe yok!
Biz İstanbul’u alırken, Fatih’in İstanbul’u fethine gönderme yaptık. İstanbul’u keferenin elinden alır gibi aldık. Şimdi geri nasıl veririz,
esas gerekçemiz bu!” diyecek değiller ya!
“Her yıl, kafamıza uyan vakıflara, tarikatlara milyonlarca lira aktarıyoruz. Belediye elimizden giderse bunları yapamayız! Gerekçemiz bu!” diyecek değiller ya!
“Bilal’in Okçular Vakfı’na ok parası, yandaş eşlerine çocuklarına yüzlerce makam arabası,  damatların, eniştelerin ortak şirketine yüzlerce milyonluk imar avantası veriyorduk, gerekçemiz bu!” diyecek değiller ya!
“Yandaş şirketlere milyonlarca liralık kaymaklı ihaleler veriyorduk, misal, marketteki fiyatı 9 TL olan suyu toptan 11 TL’ye alıyorduk, bir web sitesini bile 80 Milyon TL’ye yaptırıyorduk. Bir yöneticiye 4-5 şirketten kadayıflı maaş veriyorduk, şimdi bunlar kesilecek, gerekçemiz bu!” diyecek değiller ya!
20 günde 250 sayfa gerekçe yazıldı.
Ama gerekçe yok!

 

 

e

Seçimler Yenilenir!.. Ama ya sonra?

Kokulardan belli ki, genel kanının aksine, öyle ya da böyle, İstanbul Büyükşehir seçimleri yenilenecek!.
YSK önümüzdeki hafta ne açıklayacağını biliyor.
Ama bir türlü dili varmıyor.. Derin nefes almakla meşgul olmalı..
Ancak satın alınan tv kanalları ile maskelenen ve gerçek durumu görmesi engellenen vatandaş kesiminin sayısı gittikçe azalıyor.
Mızrak çuvala sığmaz hale geldi. İmamoğlu için “Keşke AK Partili olsaydı!” diyen AKP’lilerin sayısı hiç de az değil.
Önümüzdeki günler ilginç gelişmelere gebe..

Uçmak için kendimizi boşluğa bıraktık..

Hatırlayalım;

7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP ummadığı bir yenilgi aldı. Tek başına hükümet kurma yetkisini kaybetti.

Sandığın, koalisyon işaret etmesine rağmen Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak hükümet kurma görevini teamüllere aykırı bir şekilde yine AKP’ye verdi.
Bir anda ülkede, Suruç katliamından, Ankara Barış Mitingi katliamına kadar bombalı, terörlü kabus bir süreç yaşandı.. Kamuoyunun ‘sorun listesi’nin ilk sırasına hızla “Terör korkusu” yükseldi.
Bu ortamda Erdoğan aynı yılın ‘1 Kasım’ında erken seçim kararı aldı.

1 Kasım’da yapılan seçimlerden bu sefer AKP zaferle çıktı!

Seçimden 8-9 ay sonra 15 Temmuz 2016’da “Fetö Kalkışması” yaşandı.
Erdoğan’ın rafa kaldırdığı Cumhurbaşkanlığı sistemine, kısa bir süre önce “Tekeden süt sağılmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz!” şeklinde üst perdeden muhalif olan Bahçeli bir anda “fiili duruma uymak lazım!” diyerek konuyu tekrar gündeme getirdi.
Yine 8-9 ay sonra 2017’nin 16 Nisan’ında referanduma gittik.
51,4 ile Evet çıktı ve sistem değişti.

Yeni sistemde her şey çok güzel olacaktı. Uçacaktık!
Hemen Başkanlık seçimi kararı alındı. İttifaklar kuruldu ve 24 Haziran 2018’de hem yeni sistemin başkanını hem de artık sayısı 600’e çıkartıldığı halde eski gücü kalmayan parlamentoyu yenilemek için seçimler yapıldı.
Erdoğan ve Bahçelinin ‘Cumhur İttifakı, 52.59 ile birinci turda, başını Muharrem İnce’nin çektiği muhalif ‘Millet İttifakı’nı yendi.
Aynı sandıklardan 600 milletvekilinin 344’ünü Cumhur ittifakı, kalanını da muhalifler kazandı.

Dolayısıyla Yeni sisteme tam kadro geçilmiş oldu. Bir seri kararname ve genelgeler ile bir çok kurum ve doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlandı. Bakanlar kurulu tam da Erdoğan’ın istediği gibi parlamento dışından atanmış oldu.
Her şey Erdoğan’ın istediği gibi oldu.. Eksik gedik kalmadı.. Uçuşa hazırdık!..

Seçimden önce TRT’de “Türkiye, inşallah bu sistemle uçuşa geçecek” diyordu ve devam ediyordu.. “İnşallah, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacağız. Bu, farklı sistemle inşallah diğerlerinin akıllarına bile gelmeyeni biz gerçekleştireceğiz.”

Aradan bir yıl geçti.

Uçuşa geçecek dedikleri Türkiye’yi krizlerin en derinine soktular.
Uçuşa geçecek dedikleri Türkiye’nin vatandaşı pazar arabalarını ikinci el satışa çıkardı.
Uçuşa geçecek dedikleri Türkiye’nin Merkez bankasında dolar kalmadı..
Uçuşa geçecek dedikleri Türkiye’nin ‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ sıralamasındaki yeri 180 ülke içerisinde 157. sıraya düştü.. Kongo’dan, mango’dan geriye..

Uçmak için kendimizi boşluğa bıraktık!.. Ama bir de baktık ki kanat yok!
Galiba uçmak için en azından bir çift ‘kanat’ın da gerekebileceğini düşünmemiştik.

Olağanüstü itiraz

Adı üstünde!
Olağanüstü itiraz, olağanüstü durumlarda yapılır!
Olağan üstü olan ne?
“Oy kullanmaması gereken seçmenler oy kullanmış!”
Kim bunlar?
Ohal döneminde meşhur KHK’lar, yani Kanun Hükmünde Kararnameler ile kamu hizmetinden men edilenler. Bir kısmı Fetö’cü olduğu zannıyla, bir kısmı sendikası beğenilmediğinden, bir kısmı muhalif olduğu için, bir kısmı yanlışlıkla, bir kısmı da, ne kendisinin ne de atanların bilmediği bir nedenden..
Oylar defalarca sayıldı, itirazlar defalarca yapıldı.. İş kala kala bunlara kaldı.
Peki yasa ne diyor?
Yasa olağanüstü net! Kullanabilirler diyor.
Zaten bu insanlar 24 Haziran seçimlerinde ve referandumda oy kullanmadı mı? Kullandı!..
Eee!.
Demek ki en sağlam dayanak hukuken bir dayanak değil.
Aslına bakarsan olağanüstü itiraz için son başvuru tarihi de 8 Nisan’mış. Yani normalde orada da tren kaçırılmış..
Yani bu işten aslında pek umut yok.
Moraller olağanüstü bozuk!
Nasıl olması ki?

2023 projeksiyonunda Payitaht olarak hazırlanan kale düştü..
O zaman “Haydi kızgın demirleri soğutmaya!”

 

 

 

.+

istanbul belediye çekişmesi

Seçimi kazansa bile sevinemeyecek tek kişi var

Yaş 64..
Paraya pula ihtiyacı yok!..
Komik adam!. Sevimli.. Gevrek gülüşü bir ömre bedel!.
Artık süper yat’ın güvertesinde torunlarını sevmek istiyor ama kim dinler!
1994’de İDO’nun başına getirildi. O tarihte, gemisi olmayan, Camialtı Tersanesi’nde yöneticilik yaparak çıplak maaşa talim eden senin benim gibi bir garip ademoğlu idi!
İlk gemisini 2003 yılında, 58. Hükümet’in bir yıllık Ulaştırma Bakan’ı iken, 445 bin Euro’ya satın aldı. Parayı nereden buldun diye soranlara 445 bin Euro büyük bir para değil.. Herkes alabilir!” dedi.
O günden bu yana 30’un üzerinde gemiye, bir o kadar şirkete, iki süper yata nasıl sahip olduğu sorusu meclis gündemine yansıdı.
Tabi ki cevap vermedi.. Pardon!.. Sonradan “Çocuklarımın!” dedi..
Halbuki İdo’ya yönetici yapıldığında en büyük oğlu 18 bile değildi..
Gençliğinde “Yoldan çıkarım diye Boğaziçi Üniversitesi’ne gitmedim!” diyerek İTÜ’yü tercih ettiğini söyleyen Yıldırım, bakanlığı süresince çocuklarının kurduğu şirketleri ve aldığı gemileri yoldan çıkmak olarak görmedi.. Yol ne ki?
Bakan oldu, başbakan oldu, meclis başkanı oldu..
Tam rahat ettim derken haydiii, “İBB Başkanı ol!”
“Bunu nasıl kabul ettiniz diye soran bir televizyoncuya “Kabul etmeme lüksümüz mü vardı?” diye soruyla cevap verdi.
Sonra “Vatan bizden hizmet beklerken, hizmet vermeme gibi bir lüksümüz olmaz!” diye çevirdi..
Ancak, moderatörlüğünü “Reis”in yaptığı İstanbul adaylarının katıldığı son Tv programında Reis’in gözü önünde “Onu da yaptım!” caps’i hatırlatılınca, yaşından beklenmeyen bir çeviklikle araya girip “Ben yaptım demedim! Biz yaptık dedim!” şeklinde düzeltme paniği “Lüks”ün anlamını da netleştirdi.
Ona, Protokolün birinci sırasından, valinin arkasına geçmeyi kabul ettiren, ‘doğal afet şiddetindeki gücün’ nasıl bir korku olduğunu sorgulamıyoruz.
Çünkü biliyoruz.
“Almanya yenilirse herkes yenilmiş sayılacak!.”

 

 

Seçim sath-ı maili

Anzaklar’a yapılır mıydı?

Onlarla bizzat, göğüs göğüse savaşan, Cumhuriyet’in ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, henüz savaşın barut kosusu kaybolmadan “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” şeklinde tarihte eşi görülmedik bir hümanizma ile seslenirken,
Cumhuriyet’in son Cumhurbaşkanı 18 Mart Çanakkale Şehitlerini anma gününde belagat sanatının eşsiz bir örneğini vererek “Dedeleriniz geldi buraya ve bizi gördüler. Kimi ayaklarının üzerinde kimi tabutlarla geri döndü. Aynı niyetle gelecekseniz bekleriz. sizi de dedeleriniz gibi uğurlayacağız. Kıyamete kadar burada olacağız. İstanbul’u Konstantinapol yapamayacaksınız.” şeklinde konuştu.

Ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, bir açıklama yaparak, Recep Tayyip Erdoğan’ın Anzaklar’a yönelik ifadelerinin bağlamından çıkarıldığını belirtti.

Olmadı Eeey Recep Tayyip Bey!.. Belediye seçimleri beş yılda bir yapılıyor. Bu gün kaybetseniz de beş yıl sonra çalışır yeniden kazanır, kaybınızı telafi edebilirsiniz.. Ama Atatürk’ün, eşsiz felsefesini yansıtan bir paragraf ile 104 yıldan beri ‘Uzaktaki dostlarımız’ haline getirdiği Anzakların kaybettiğiniz kalbini bir daha zor kazanırsınız.

Uzun bir süredir, tüm dünyaya, hatta evrene seçim gözlüğünden bakmak gibi bir hastalıkla malül olduğunuzun vurgulanması, belki bu ayıbın hafifletici nedeni olur” diye bu karikatürü çizdim..
En azından Türkiye Halkı sizin gibi düşünmediği bilinsin istedim..

Ağzı olan konuşuyor!

Neymiş efendim, Ak Parti, ta başından bu yana her seçim öncesine, bir savaş tehditi ya da harekat, bir beka sorunu denk getirerek seçimde oy almak için bunları kullanıyormuş! Bu Belediye Seçimleri için de master plan olarak Afrin harekatını tasarlamış. Ama gel gör ki ABD, Suriye’den çıkma manevrası son anda bu imkanı iktidarın elinden almış ve bu sağlam planı son anda suya düşürmüş.. Kalan süre, ikinci bir sağlam plan için yetersiz olduğundan, ikincil olarak kullanılacak olan ‘PKK tehditi’ öne alınmış. HDP ile CHP, hatta İyi Parti’yi ittifak içinde gösterme ve her ikisinin de PKK ile ittifak içerisinde olduğunu sürekli tekrarlama, ve bunu ülkenin bir “Beka sorunu” olarak dillendirme yoluyla beklenen oy akışını sağlamayı hedefliyormuş. Fakat gel gör ki bu hesap pek istenildiği gibi yürümemiş. Seçmen pek ikna olmamış. Üstüne bir de ekonomik kriz tuz biber olmuş. Hatta işler iyice kötüye gitmeye başlamış.. Durum, tepelerde gitgide artan bir karamsarlığa neden oluyormuş..  Bu nedenle kullanılabilecek ne varsa dibine kadar kullanılsın, her tedbire başvurulsun kararı alınmış.. da, Reis panik içerisindeymiş de, şuymuş da buymuş!.

Milletin ağzı torba değil ki büzesin!
Ağzı olan konuşuyor!