Bu bölümdeki karikatürler, 2014 Temmuz’undan 2016 Temmuz’una kadar Ulusal Kanal’da Cuma Akşamları saat 21:00 de yayınlanan, Mustafa Mutlu’nun ‘Kral Çıplak’ programında ‘Canlı Yayın esnasında, gündeme ilişkin çizdiğim karikatürler’ den oluşuyor.. 2017 Aralık itibariyle yaklaşık bir buçuk yıllık bir aradan sonra bu kez aynı programa CEM Tv’ de yeniden start veriyoruz.. Yine Cuma akşamları, bu sefer saat 19:30 dan itibaren..
Tek adam..
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentDüşüş sürüyor..
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulent22 Milyar dolarlık IMF borcunu ödedik diye 15 yıldır davul-dümdelek çalıp duran iktidar 16 yılda brüt dış borç stokunu 126 milyar dolardan 450 milyar dolara çıkardı.
Tekerleği bi tur attırabilmesi için, bu yıl sonuna kadar Türkiye’nin 236 Milyar dolar dış kaynağa, yani canlı paraya ihtiyacı var. Olup biten siyasi manzaradan sonra bu parayı insani faizlerle bulma şansımız hemen hemen hiç kalmadı.
Ekonomistler daha da derinleşecek ciddi bir krizden söz ediyor. IMF’ye ödenen kadar dış borcun bu yıl sonuna kadar acil ödenmesi gerekiyor.
Erdoğan krizin tam da giriş parkurlarında acil seçim kararı ile bir beş yıllık soluk alma şansını ucu ucuna yakaladı.
“Şimdi Reis, Bahçeli ile anlaşamaz!. Reis, yetkisine yürüyenlerden de yürünmesinden de hiç hazetmez!. Siyasi şantaj ya da şımarık isteklerden hoşlaşmaz! Reis, bu durumda bunalır, daralır!. Kışa doğru yeni bir seçim daha yapılır!” diyenler var!
Şuraya yazayım! Bu ekonomik hengamede, ucu ucuna kurtardığı “zevahiri” yeniden riske atacak bir “Kasımpaşa Delikanlısı” göremiyorum ben!. Reis, öyle soluk soluğa, öyle tıknefes bir eşik atladı ki şu anda hala, seri nefes egzersizleri ile soluğunu normalleştirmeye çalışmakla meşgul.
Yeni sistem, Başkanlık, Tek adamlık falan filan.. İnanın, olup bitene, son uçurumun, biraz sıkıntılı da olsa peri masallarındaki gibi, beyaz bir küheylanın üzerinde uçarak aşılmasına, atı alanın Üsküdar’ı bu kadar burun farkıyla geçmesine kendisinin bile inanası gelmiyordur..
Belediye seçimleri -tabi ki CHP de isterse- erkene (Kasım-Aralık) alınabilir, kimin umurunda.. Ama bu tabloyla genel seçimler asla..
Peki beş sene sonra ne olur?
Önceki yazıda dedik ya düşüş başladı!..
Belediye seçimlerinde biraz daha belirginleşir..
Beş yıl sonra barajın su çizgisi nereye vurmuş hep birlikte görürüz!..
Yeter ki muhalefet bir beş yıl daha dik durmayı becerebilsin!..
Bize de mi lolo..
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentSize de lolo..
Pirüs Zaferi
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentSeçimin kazananı yok!
Çok miktarda kaybedeni var. Nasıl mı?
Yine matematiği konuşturalım.
Zira ‘Masada yeteri kadar doğru bilgi varsa kavga çıkmaz!’
AKP hem Cumhurbaşkanlığı hem de milletvekili seçimlerinde ipi önde göğüsledi ama bir önceki genel seçimde 317 olan milletvekili sayısı 295’e düştü. Hem de toplam milletvekili 50 artarak 600’e çıktığı halde. Yerini koruması için bile 346 milletvekili çıkartması gerekiyordu. Bir önceki seçime göre gerçekte 51 milletvekili kaybı var. O halde AKP düşüşte. Elbette ambarları bu kadar büyük olan bir gemi bir anda batmaz. Ama batış başladı..
Bir çok kimse MHP’yi bu seçimin kazananı olarak niteliyor ama bunun öyle olmadığını en iyi Devlet Bahçeli biliyor.
İddalı gelebilir ama aslında artık MHP diye bir parti yok! Çok değil, iki seçim önce %16.3 olan oyunu gerçekte 4,5’lara kadar düşürmüş, şimdilik AKP’ye kızıp alternatif arayanların fazla uzaklaşmamak kaygısıyla verdikleri emanet oylarla %11.1 ‘de tutunmuş. Hem oyları hem de Meclis’teki milletvekili sayısı, siyasi varlığını borçlu olduğu HDP’nin altına düşmüş. Sezai Karakoç’un Uçurumun kenarındayım Hızır!’ şiirindeki “Bir gamzelik rüzgar yetecek/Ha itti beni, ha itecek!” pozisyonuna gelmiş.. İktidarın periferinde olma iştahı ile partide kalanların oluşturduğu demir çekirdek dışında, geriye bir şey kalmamış.. Özet olarak, adamakıllı çakılmak için biraz yükselmek ne kadar yükselmekten sayılırsa MHP o kadar yükseldi.
CHP kurguladığı başarılı stratejik defansa rağmen iktidar olamadığı için kaybedenler arasında.. AKP’nin üç temel stratejisi neydi? İyi Parti’nin seçimlere girmemesini sağlamak,
HDP’nin meclis dışında kalmasını sağlamak,
CHP’yi HDP ile aynı ittifakın içine girmeye zorlayarak “hassas milliyetçi” oyları garantilemek..
CHP akıllı bir defansla bu üç oyunu da bozdu. Anketlere dayandırdığı bir hamle ile İnce’yi Erdoğan’nın karşısına çıkardı. AKP tabanındaki “Kılıçdaroğlu ve CHP antipatisi”ni izole etmek için incenin yakasındaki parti rozetini çıkarttırdı. Ancak gel gör ki kampanya boyunca yandaş medyanın Canlı yayın tuzağına düştü. Yandaş televizyonların Kılıçdaroğlu sevdasını anlayamadı. Muharrem İnceden daha fazla Canlı yayın konuğu oldu. Muharrem İnce’ye bakarak AKP çemberinden çıkmaya çalışanlar, Ekranda CHP ve Kılıçdaroğlu’nu gördükçe ittifak çemberinin içerisinde kaldılar. Oylarını MHP’ye verdiler. İnsan sormadan edemiyor! Madem yaptırdığınız anketleri ciddiye alıp İnce’yi aday gösterdiniz. Devamında da geri çekilerek yani perde arkasında kalarak, neden bu matematiğin gereğini yapmadınız?
Kılıçdaroğlu, davet edildiği canlı yayınlara İlhan Kesici’yi göndererek bu süreçte asıl konuşulması gereken ekonomiyi sorgulatsaydı sonuç eminim ki daha farklı olurdu.
Özetle, CHP oylarının %4 kadarının HDP’ye, %2 kadarının da İyi Parti’ye kaymış olması bir vaka olmakla birlikte, Kılıçdaroğlu, bu klasmanda kıyaslanabilecek en son seçim olan 1 Kasım seçimlerinde 25.3 olan Parti’nin oy yüzdesini bu seçimde 22.6’ya düşürmüş oldu. Kılıçdaroğlu ve CHP kaybetti..
Muharrem İnce kaybedenler arasında..
Bir kez, sonucu ikinci tura taşıyamadı..
Her ne kadar %30.64 oy alarak CHP’nin 8 puan üzerine çıkmış olsa da seçim gecesi “Adil Seçim” platformunun azizliğine uğraması sonucu ortadan kaybolmuş gibi bir izlenim yaratma acemiliği ve ardından Fox TV ‘Anchorman’i İsmail Küçükkaya ile girdiği nahoş polemik karizmasını bir miktar çizdi. Ardından Kılıçdaroğlu ile yaptığı aile yemeği buluşması sonrası aile arasında olup biteni paylaşma biçimi, defalarca tekrar ettiği “Ben, bana böyle bir güzellik yapan adamın karşısına çıkmam!” sözünün; daha seçimin resmi sonuçları açıklanmadan, “Başkanlığı bana bırakmazsa örgüt gereğini yapar!” biçimine dönüşmesi, ilk iki acemiliğin üzerine toparlanması zor bir acemilik daha ekledi..
Doğrusu biraz sabredecek ya da bağrına taş basıp kenara çekilecekti..
Muharrem İnce böylece kaybedenler arasına girdi..
Karamollaoğlu ve SP kaybetti..
Karamollaoğlu’nu, parasızlık sosyal medya’ya yönlendirdi.. e-Mitingler önce iyi geldi. Sosyal medya üzerinden aldığı hızlı dönüşler Karamollaoğlu’nu sarhoş etti. Oysa öteki alemin Temel’i, bu alemden alkış alacağını ama oy alamayacağını hesap edebilmeliydi. Hele Konda’nın anketi açıktı: AKP’ye oy veren seçmen’in %50’si interneti değil kullanmak, internetin ismini bile söyleyemiyordu..Hayatında internet diye bir şey yoktu.. Yine AKP’ye oy verenlerin %94’ü TRT ile birlikte adını burada vermeyeceğim 2 yandaş kanalı izliyordu. Oy alacağınız kitle sizi görmüyor, duymuyorsa, onlara ulaşamıyorsanız. Tersine onlar, sizin aleyhinizde olanların söylemlerinin insafına kalmış ise sonuç normal değil mi? SP, elindeki kısıtlı imkanlarla, sosyal medya yerine kahve toplantıları yapsaydı %2’den daha iyi bir sonuç elde ederdi. Bir de şunu bilmek lazım ki, harcı, yobaz dergahlarında karılmış, itaat ve biat kültürünün karanlık rahlelerinde yetişmiş kimselerin çoğu yumuşak omurgalı oluyor. Hepsi için söylemek mümkün değil tabi ama çoğu arkadaşını, sırdaşını kolay satıyor! Erdal Atabek bu durumu “Kültürel Zeka” kavramı içerisinde değerlendiriyor. Hoş, gördük bunları yeterince.. Daha önceki yazılarımda var bunlara ait bolca örnek..
Meral Akşener seçimin en az kaybedenlerinden..
Cumhurbaşkanı olacağını o kadar kesin bir dille ve o kadar çok tekrarladı ki inandırıcılığını ve gerçekliğini kaybetti.. Siyasetçilerin ‘hedef koymak’ ile ‘yüzde yüz inanmak’ arasındaki farkı ayırt edemedikleri klasik bir hata bu. Fizikte ideal gaz diye bir tanım vardır. Ama ideal gaz diye bir gaz yoktur. Var olan gazların sıralanabilmesi için fizikte kullanılan bir ‘Sıfır’ dır ideal gaz. Dolayısıyla, siyasetçilerin koyduğu aşırı yüksek hedefler, onların gerçekçiliklerinin altını oyar. Meral Akşener AKP’den kopan ve seçim öncesi anketlerde İyi Parti’ye göz kırpan “rahatsız milliyetçi” leri MHP’ye kaptırdığı için seçimin kaybedenleri arasında..
Doğu Perinçek ve Vatan Partisi en vahim kaybedenlerden..
Silivri’den çıktıktan sonraki süreç içerisinde, Ergenekon ve kumpas esiri Cumhuriyetçi askerler ve TGB gençlik örgütü ile bir çıkış ivmesi yakalayan Perinçek, bu ivmeyi sebebi ve ne olduğu bir türlü anlaşılamayan ve AKP’nin antiemperyalist çizgiye geldiğini temel alan söylemlerle iniş ivmesi haline çevirdi. Tek adamlık rejimine geçiş karşısında ‘tek bir oy’un bile önemli olduğu bu seçimde aday olabilmesi için kendisine imza verenlerin sayısından 11.100 daha az bir oy alarak bu tavrın meyvesini topladı..
Seçim’in bir başka kaybedeni HDP..
HDP ister istemez taşıma suyla değirmen çevirdi.
“Yöneticileri esaret altında” söylemini bir avantaja çevirerek kısıtlı imkanlarla azımsanamayacak bir başarı kazandı ama bu durum, oy dağılımına da bakıldığında onu başka bir “milliyetçi parti!” olma pozisyonunu değiştirecek bir konuma yükseltemedi. Bu durumda aldığı %5 düzeyindeki emanet oyların kalıcı olmayacağını söylemek için siyaset kahini olmaya gerek yok. HDP, Bu yapısıyla ve “bu dominant kürtçü kaderiyle” zaman zaman koltuk değneği ile, zaman zaman bağımsız adaylık yöntemini kullanarak TBMM’ye girme olanağı bulabilir. Ancak bu kader ona hiç bir zaman ülkenin sathına homojen dağılmış (TİP gibi) normal bir sol-sosyalist parti oluşumu haline gelme şansı vermeyecektir. HDP, bu anlamda dolaylı olarak da olsa Türkiye’de halkın nezdinde daha yüksek kabul görecek başka bir sol-sosyalist partinin oluşmasını, yeşermesini de engellediğini anlamalı.
Seçimin en çok kaybedeni de vatandaş.
Hem de orta ve alt gelir gurubu.. Tam da AKP’ye oy veren vatandaş.
Tek adamlığa yaklaştıkça daha çok bozulacak gelir dağılımından, yükselen enflasyondan, artan kaygı ve stres katsayısından nasibini daha fazla alacak olan gariban AK Parti’li vatandaş.
Bu vatandaş, pazara gittiğinde soğanı, AKP dışındaki partilere oy verenlerle aynı fiyata aldığını görecek. Gramajı azalan ekmeği herkes gibi aynı fiyattan tüketecek.. İşsiz aşsız kalacak.. Belki o zaman gözünü açacak..
Yüksek Enflasyon sıralamasında son bir haftadan bu yana en kötü 22. sıradan en kötü 15. sıraya indiğimizi, en kötü Malezya ile aramızda 13 ülke kaldığını bilmeden, “dünyaya hükmeden, güçlü bir ekonomi” olduğumuz yalanlarına inandırılan vatandaş!.
Faturayı ikimiz ödeyeceğiz.. Sen ve ben!
Sen bilmeden haketsen de seninle aynı tren kompartımanında yer alan ben!..
Bil ki faturayı ikimiz ödeyeceğiz..
Tıpış tıpış.. Sen ve ben!
Hayırlısı olsun!

İniş
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentPatates soğan sorunsalı
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentPanik durumu
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentPüskevitçi ile Kekçi’nin arasında tam da seçim arefesi sıkıntı başladı.. Püskevitçi’nin dahiyane bir fikri daha olmalı!
Binici zorda
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentTek adam ekonomisi..
/0 Yorumlar/in Canlı Yayın /tarafından bulentBu seçim bir ‘iktidar değişimi’ seçimi değil.
Bir ‘sistem değişimi’ seçimi.
Ülke’nin başına “tek adam” getirme seçimi..
Üstelik bütün yetkiler eline verilmiş, sadece diploması değil son günlerdeki, zaman ve olay kaydırmaları dikkate alınırsa, başka melekeleri de tartışılması gereken bir tek adamı getirme seçimi..
“Mustafa Kemal’de ‘tek adam’dı!” diyorlar!
Evet, büyük bölümünün adını söylemekten bile imtina ettiği Atatürk, dünyada emperyalizmin yenilebileceğini kanıtlayabilmiş ‘tek adam’dı,
Gaziantep’inden Samsun’una, İstanbul’undan İzmir’ine, dört yanı işgal altındaki Anadolu’da, taburları, tümenleri dağıtılmış, silahı elinden alınmış çaresiz bir askerden, fakir, perişan bir halktan düzenli bir ordu yaratıp Kurtuluş Savaşı kazanmış ‘tek adam!’
Pes etmiş, teslim olmuş, kül haline getirilmek üzere ateşle sarılmış bir Osmanlı’dan yeni bir Cumhuriyet ve yeni bir millet oluşturmuş ‘tek adam!’
19. yüzyıl’da doğmuş, kurduğu sistem ile birlikte, sevgisi hala milletinin gönlünde kalabilmiş, dünyadaki tek adam!
Ama bu tek adam bile Cumhurbaşkanı olduğunda;
İsmet İnönü gibi bir Başbakanı,
Celal Bayar gibi bir Ekonomi Bakanı,
Fevzi Çakmak gibi bir Genel Kurmay Başkanı vardı..
Öyle bir tek adamdı ki; sofrasında, yüksek sesle ve ayağa kalkarak kendisiyle tartıştığı için kızdığı ve “Lütfen sofrayı terkediniz!” dediği Reşit Galip’in; “Bu sofra sizin değil milletin sofrasıdır!” diye karşılık vererek yerine oturmasından sonra, “O halde ben terkederim!” diyerek Dolmabahçe Sarayı’nda kendi sofrasını terkeden bir tek adam!..
Bu tek adam’ın iktidarında o yoksun ve yoksul yıllarda bile büyüme hızı 8.4 idi.
İlk beş yılında 7.4 gibi yüksek bir büyüme hızına sahip Erdoğan’ın, gerçek anlamda tek adamlaştığı son beş yılındaki büyüme hızı 3.2’ye kadar düştü.
Son on yılda milli gelir yerinde saymış, dolar dörde katlanmış..
Dünyada borç ödeme konusunda bizden daha riskli bir tek Endonezya kalmış..
Türkiye farklı bir iktidarla uluslararası güvenini tazelemez ise bu yıl ekonomiyi çevirmek için gereken 220 milyar doları yüksek maliyetle bulması bile iyice imkansızlaşacak.
Son on yıldır yönetim tek adamlaştıkça aşağı düşen büyüme hızına rağmen hala tek adama oy vermeyi düşünen değerli Ak Partili vatandaşlar!..
Elinizi hem vicdanınıza hem cüzdanınıza koyun!..
Yetmez mi?
‘Yeni tek adam’ 453 Milyar Dolar dış borcu olan bir ülke yarattı..
220 Milyar Dolar bu yıl döndürülmesi lazım.
Ama ekonomik dış güven düştü. Yüksek maliyet göze alınmasına rağmen para bulunamıyor. 2008 den 2017 arasındaki son on yıllık dönemde kişi başına milli gelir hiç artmadı.
Her kesimden uzmanların, Türkiye’nin en iyi ekonomistlerinden saydıkları İlhan Kesici diyor ki:
“Ak Parti iktidarını 3 adet 5 yıllık döneme ayıralım.
Birinci beş yılın kalkınma rakamı 7.4. Tam da Dünyanın bir dolar bolluğuna girdiği yılın olumlu rüzgarı ile Cumhuriyet tarihinin en iyi büyüme rakamlarından biri gerçekleşiyor. Bu ilk beş yılda Erdoğan’ın yanında etkili başka isimler de var. Abdüllatif Şener var, Abdullah Gül var, Bülent Arınç var.. Bununla birlikte bürokrasiye henüz tam egemen değil. Yargı henüz elinde değil. Gazetelerin çoğu muhalif. Buna mukabil kalkınma ilk beş yılda, her krizden çıkış yılında da olduğu gibi yüksek. ‘7.4’ gibi çok güzel bir rakam.
İkinci 5 yıl bir geçiş dönemi..
Gelelim son 5 yıla. Tam bir ‘tek adam’ dönemi.. Her şeye hakim. Medya, yargı, asker, bürokrasi.. Süzme bal gibi.. Herkes Ak Parti’li.. Katıksız bir tek adam’lık atmosferi. Erdoğan’a söz söyleyebilecek kimse yok. ‘En yakın etkili kişi’ yüz metre geride. Kol mesafesinde insan yok. Eğer bu son beş yıllık dönemin kalkınma rakamı ‘iyi’ ise ‘tek adam’lık iyidir diyelim ve buna devam edelim.. Ama bakıyoruz ki son beş yılda kalkınma hızı 3.2.. Yerlerde sürünüyor. İlk beş yılın yarısının bile altında..
O halde bu tek adamlığı üstelik de daha fazla katmerleştirerek sürdürmenin anlamı yok. “16 yıllık Ak Parti döneminin en çok övündükleri eseri duble yollar.. Bu yolların maliyeti, ihaleye veren ben olsam, hadi iki katını söyleyeyim, toplam 10 milyar dolar. Halbuki Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılmış olan, sattıkları fabrikalardan ’60 Milyar Dolar’ gelir elde ettiler!
Bu tek adamlık iyi bir sonuç yaratmadı. Israr etmenin anlamı var mı?”
Kategoriler
Arşiv
- Aralık 2025
- Eylül 2025
- Ağustos 2025
- Haziran 2025
- Mayıs 2025
- Nisan 2025
- Mart 2025
- Şubat 2025
- Ocak 2025
- Aralık 2024
- Kasım 2024
- Ekim 2024
- Ağustos 2024
- Haziran 2024
- Mayıs 2024
- Nisan 2024
- Mart 2024
- Şubat 2024
- Ocak 2024
- Aralık 2023
- Kasım 2023
- Ekim 2023
- Eylül 2023
- Ağustos 2023
- Temmuz 2023
- Haziran 2023
- Mayıs 2023
- Nisan 2023
- Mart 2023
- Şubat 2023
- Ocak 2023
- Aralık 2022
- Kasım 2022
- Ağustos 2022
- Temmuz 2022
- Haziran 2022
- Mayıs 2022
- Nisan 2022
- Mart 2022
- Şubat 2022
- Ocak 2022
- Aralık 2021
- Kasım 2021
- Ekim 2021
- Eylül 2021
- Ağustos 2021
- Temmuz 2021
- Haziran 2021
- Mayıs 2021
- Nisan 2021
- Mart 2021
- Şubat 2021
- Ocak 2021
- Aralık 2020
- Kasım 2020
- Ekim 2020
- Eylül 2020
- Ağustos 2020
- Temmuz 2020
- Haziran 2020
- Mayıs 2020
- Nisan 2020
- Mart 2020
- Şubat 2020
- Ocak 2020
- Aralık 2019
- Kasım 2019
- Ekim 2019
- Eylül 2019
- Ağustos 2019
- Temmuz 2019
- Haziran 2019
- Mayıs 2019
- Nisan 2019
- Mart 2019
- Şubat 2019
- Ocak 2019
- Aralık 2018
- Kasım 2018
- Ekim 2018
- Eylül 2018
- Ağustos 2018
- Temmuz 2018
- Haziran 2018
- Mayıs 2018
- Nisan 2018
- Mart 2018
- Şubat 2018
- Ocak 2018
- Aralık 2017
- Kasım 2017
- Ekim 2017
- Ağustos 2017
- Mart 2017
- Şubat 2017
- Ocak 2017
- Aralık 2016
- Kasım 2016
- Ekim 2016
- Temmuz 2016
- Haziran 2016
- Mayıs 2016
- Nisan 2016
- Ocak 2016
- Aralık 2015
- Kasım 2015
- Ekim 2015
- Eylül 2015
- Temmuz 2015
- Haziran 2015
- Mayıs 2015
- Nisan 2015
- Ekim 2014
- Ekim 2013
- Aralık 2012
- Ağustos 2005
- Nisan 2005










