“İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN”
“İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN”
Tarih 23 Nisan 1920..
Yer: TBMM
Bundan neredeyse yüz yıl önce..
Mustafa Kemal henüz 39 Yaşında..
Ne savaşlar, ne cepheler görmüş, Paşa olmuş, o rütbeleri de söküp atmış..
İstanbul Valideçeşme’de, Samsun’da, Havza yolunda, Erzurum, Sivas yollarında pusular yemiş, suikastlere uğramış, ölmeye ramak kalmış.
Boynunda idam fermanı varken bütün Anadolu’yu kurtuluş için örgütlemiş.
Yenilmekten, ölmekten yılmış insanlardan yeni bir devlet’in meclisini oluşturmuş.
Henüz yaşı kırk bile değil..
***
Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacak..
Memleketin her yanından, Mustafa Kemal’in çağrısına uyan bir çok millet temsilcisi zor koşullarda, Ankara’ya gelmiş.
Her birinin sadece Ankara’ya gelmesi bile Hollywood filmi olur.
***
Ancak, kurucu heyet beş parasız.. Ankara garip.. Henüz başkent bile değil.
Bu yeni meclisi oluşturmak için gelenlerin bir kısmı Ankara’da hayal ettiklerini göremezler.
Haksız da değillerdir.
Gözle görülür hiç birşey yoktur. Ümitsizliğe kapılırlar.
Ne bahsi geçen Yeşil Ordu, ne hazine, ne yatacak otel, hiçbir şey yoktur!
Sadece, Mustafa Kemal…
Bazıları, bu halet-i ruhiye içerisinde gerisin geri memleketlerine dönmeye karar verirler.
Bu huzursuzluk Mustafa Kemal’in de kulağına gider.
Bu azalar geri dönerlerse mecliste sıkıntı olacağını bilir. Kürsüye çıkar ve Meclise şöyle hitabeder..
Bu kısmı Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden okuyalım:
“..İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta, hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim!…
***
Tarih 3 Mart 2020..
Yer: TBMM, MHP Grup toplantısı..
Bahçeli, 72 yaşında.. Yasal olarak Türk erkeğini, 65’inden sonra sefer görev emriyle, patates soydurmak için bile askere almıyorlar..
Belli ki, engin tarih bilgisi sayesinde Atatürk’ün bu hikayesini biliyor.
Partisinin grup toplantısında konuşuyor:
“..Kendi payıma konuşuyorum, ihtiyaç olsun, silahımı kuşanır, bayrağımı alır cepheye koşarım. Son ana kadar cephede vuruşur, Allah nasip ederse şehit olurum..”
“Cepheye derken, Elmadağ” diyemiyor.. Çünkü düşman Elmadağ’da değil!
***
Atatürk bu sözleri söylerken ülkenin dört bir yanına işgalci ülkelerin orduları var. İzmir, İstanbul düşman çizmeleri ile tanışmış.
Daha sırada Birinci, İkinci İnönü Savaşları, Sakarya Meydan Muharebesi var. Henüz Büyük taarruz, Dumlupınar ortada yok. Bu sözleri sarfeden adam, daha kırk yaşında bile değil!
Daha gidecek, savaş meydanlarına girecek, ateş altında cephe cephe dolaşacak, kaburgaları kırılacak, yaralanacak, toprak rengi keten çadırlarda, muharebe haritasını yastık yaparak sıtmalar, böbrek sancıları geçirecek, küf kokulu suları matarasına doldurup, siroz illetini bile savaş meydanlarında kapacak!..
Ama sonra ülkesini kurtaracak bir komutan.
Bu sözleri, gerçek anlamda ölüme nazır bir uçurumun kenarından sarfediyor…
Az sonra o bayrağı bir eline alıp, gerçekten gidecek!..
***
Variyeti açıklanmasın, koltuk elden gitmesin diye gözünü kırpmadan savaş çıkaran bir ‘kaçak saray’ın, baş destekçisi!
Mitili, Balgat’ta 27 bin metrekarelik, helikopter pisti bile eksik olmayan gökdelene atmış, bir yıl önce söylediklerinin tam tersini söyleyerek iştigal-i siyaset eyleyen beyefendi, gerekmeyeceğini bildiği halde, gerekirse bayrağımı alıp cephede şehit olurum diyor?
Hangi cephede?
Ne diye orada olduğumuzu, şöyle avurtlarını doldura doldura kimsenin izah bile edemediği “İdlib” cephesinde!
Ben yazmaya utanıyorum!..
İnsan söylerken azıcık utanır yahu!
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!