Lomboz 20 Kasım 2020 Cuma

 

 

Adı Kızılgeyik..

Özel bir adı yok. 

Belki; Vezirköprü-Kunduzdağı yetiştirme istasyonunda, belki Eskişehir-Çatacık’ta, belki Bursa-Uludağ’da, belki İstanbul-Bahçeköy’de, daha yavruyken, bakıcılarının ona verdiği bir isim vardı, kimbilir? 
Kendisi bile unutmuş ismini..

“Oldun!” denilmiş. Doğaya salınmış.

Türkmen Dağı’nda salınıp gezen geyiklerden bir geyik..

İnsandan korkmuyor haliyle..

İnsanlar dost!.. 

Güzel insanlar onu büyütüp doğaya salmışlar..


Türkmen Dağı eteklerindeyiz!

Hafif yükselen güneş yeşil bayırlara vurmuş.
Kuşkonmaz yeşilinden ‘pale’ye, fıstık yeşilinden, ördek başına, bir yeşil panayırı ortalık..

Yaprakların üzerinde geceden kalan su tomurcukları buharlaşıyor.

Göz alabildiğine buğulu, ince sisli bir cennet bahçesi..

Kızılgeyik, bu saatte, çalıların arasından ellerinde silahlarla üzerine gelen 4 kişiyi çoktan fark etmiş. 

Kulakları onların duymadığı frekansları rahatça duyuyor çünkü..

Bir kızılderili atasözü var:
“Yaprak düşse; kartal görür, geyik duyar, ayı kokusunu alır!”

Kopan yaprağın bile sesini duyan kulak; bu güya, kendince gizlenerek gelen dört “insan”ın sesini duymaz mı?

Kızılgeyik, elinde silahıyla, üstüne doğru gelen eski Başkana doğru, öyle durmuş bakıyor.

Beşinci çatalı filizlenmiş boynuzları çelik gibi..

Civan gibi bir erkek..

Ergenlik bitmiş..  Genç irisi.. 

İnsan yaşına kıyaslarsan yaş 22, 23..

Kurttan başka korkusu yok!.

Daha bir ay önce piknik yapanların yanına kadar sokulmuş.

Ona karpuz kabuklarını vermişler..

Neredeyse dokunma mesafesinde..

Kışları, köylüler yamaçlara kadar gelip yiyecek bırakıyorlar.. 

Güzel insanlar..

İnsanlar dost!

Dört adam yaklaşıyor.. Başkanın elinde sopa gibi birşey!

Kızılgeyik hiç silah görmemiş ki.

Bilmiyor..

Bilse kaçmaz mı?.. 

İnsan dost!

Önce bir alev çıkıyor sopanın ucundan.
Bir tüfek sesi inletiyor yeşil, sessiz, cennet bayırı

BAM!

Bir daha..

BAM BAM!..

Kızılgeyik ön ayaklarının üzerine çöküyor.

“Neden?” der gibi bakıyor yirmi metre ötedeki dört avcıya..

Boynunu yana doğru kırıyor. Boncuk siyah gözleri şaşkın..

“Bilseydim kaçmaz mıydım?” der gibi bakıyor..

Sonra devriliyor soluna doğru..

İki yüz kırk kilo.. Dünyanın en büyük geyik türü..
Bu bölgenin en iri kara canlısı!
-Vurmak da o kadar kolay ki!..-

Kamyondan bir çuval düşmüş gibi iniltili tok bir ses çıkıyor topraktan..

Az önce otladığı çimenlerin üzerine yıkılıyor..

Gözleri açık..

“Oysa ben yiyecek getirdiğinizi sanmıştım!” der gibi gözleri..

Açık..

Boynuzlarından tutmuş poz veren eski Başkanı hala hissediyor. 

Gözleri açık..

Gözlerinde şaşkınlık!..

Sonra eski Başkan, tepkiler üzerine diyor ki:
“Yaptığımız yasal! Parasını ödedik, vurduk!”


İşte sorun tam da bu ya! Yalnız değilsin Başkan!

Arkanda nizamülmülk var!
Belli ki sende de tuğla gibi para var!
Kızılgeyik ne ki?

 

Depremi Konuşmak yasak!
Böyle bir yasağı tarih yazmadı..
Bu topraklar; ‘kadınların kaymakçı dükkanlarına girme yasağından tutunda, ahalinin gece fenersiz dolaşma yasağına kadar ne yasaklar gördü.
IV. Murat, yatsıdan sonra tebdil-i kıyafet edip teftişe çıkıyor, fenersiz yakaladığı ademe anında ölüm cezası veriyordu.
Hatta, İslamcıların pek sevdikleri II. Abdülhamid, hıristiyan kadınlarına benziyorlar diye, müslüman kadınların siyah çarşaf giymesini bile yasaklamıştı.

Ama deprem hakkında -ileri geri- konuşmama yasağı ilk defa uygulanıyor..
Artık rezonans filan mı yapıyorsa?!

 

Van ve Elazığ depremlerini üç hafta sonra unutmuştuk. 

İzmir depreminin bugün tam 3 haftası doldu..
İzmir Belediyesi hala depremi konuşuyor..
İktidar, belediyelere ve muhtarlıklara depremi konuşma yasağı getirmesin de ne yapsın?

“Baba! sanırım yine sallanıyoruz! Baba sana söylüyorum!”
“Bana söyleme!. Git annene söyle!”
“Baba!.. Sallantı gittikçe hızlanıyor! Kaçalım diyorum!”

“Oğlum bana söyleme! Beni konuşturma dedim sana!  Muhtarım ben!.. Açma şu konuyu.. Ceza mı yedireceksin?”

“Oldu!.. Ben kaçtım o zaman!”

 

Olsa, dükkan sizin
Tam kapanma yapamıyoruz!
Tam kapanmanın yararına İnanmadığımızdan değil!.
O kadar paramız yok!
Yoksa elhamdülillah müslümanız…
Neden istemeyelim tam kapanmayı?
Hazine ekside biliyorsunuz!
Yarım kapanma uygulamasına bile yetmiyor!
Bundan böyle kapanma olayına bakacak durumumuz yok!
Aksine açılacağız ki ekonomi toparlansın!

Tam kapanamayız!.. Israr etmeyin!

 

Atakum’da haciz oyunu
CHP’li Samsun Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci, kendinden önceki AKP’li belediyenin borçları nedeniyle haciz üstüne haciz yiyor!
Haciz memurlarını, neredeyse sekreterinden daha çok görüyor..

Daha göreve geldiği ilk gün, saat 9:30’da bismillah, koltuğuna oturuyor.

İlk ziyaretçileri haciz memurları!

Muhtarlarla köyde, köylüye yem dağıtacak “Halk Yem Evi’nin açılışını yapacak. 

Elinde makas, tam kurdeleye uzatmış, kurdeleyi kesecek. 

Karşısında Haciz memurları!

Tam yeni bir projenin startını vermiş, Belediye Personelinin kafesinde bir çay içeyim diyor.
Hop yine haciz memurları… “Çay kazanına haciz koyduk!”
Çay bardaklarına, çay tabaklarına, çay kaşıklarına bile haciz!

Bilgisayar, monitör, klavye tamam!. Maus bile haczediliyor..


Önceki AKP’li belediye Belediyenin İmar İnşaat şirketini zarara sokmuş, batırmış, iflas ettirmiş.. Buna mukabil, sen mi başkan seçilirsin?
Sahilde, içinde bir sergi salonu da bulunan sosyal tesisler haczedilerek yıkılıyor! 

Başkan Cemil Deveci, son haciz şokunu da yine makamında yaşıyor.
Makam odası, masası, sandalyesi, klimasına kadar haciz kaydı altına alınıyor.
Başkan, bu eski borçlardan dolayı kendisine yaşatılan bu haciz oyununa isyan ediyor ama projelerini uygulamaya almaktan da geri kalmıyor..


Yakın geçmişte Kovit-19’u da yaşayıp atlatan Deveci’ye, son hacizden sonra moral vermek üzere Karadeniz bölgesindeki CHP’li belediye başkanları önceki gün bir destek ziyaretinde bulunuyorlar. “İcabında bir tas çorbamızı bölüşürüz.. Seninleyiz!” diyorlar..
İşte onların da belki sadece bir tas çorbaları var!

Elbette, bölgedeki yirmiye yakın belediye başkanının, illerinden, ilçelerinden kalkıp Atakum’a gelerek “Arkandayız!” demeleri, bir o kadarının da, basın bültenine imza desteği vermeleri büyük bir motivasyon ama Başkan’ın asıl motivasyonu ardı ardına açılışları yapılan, faaliyete geçen sosyal ve üretime dönük kırsal kalkınma projeleri..


Düve dağıtımından, Ata Tohum Bankasına, Peynir Üretim Atölyelerinden, Yem Evlerine, Kanser taramalarından, yerel tiyatrolara ücretsiz salon tahsisine kadar her hafta yeni bir projeyi faaliyete geçiriyor..


Haciz koyanlar, koyduranlar, krediye mani olanlar, İller Bankası ödeneklerini kuşa çevirenler; Başkan parasız kalacak, pes edecek sanıyorlar ama nafile!.
Anlamadıkları bir şey var!

 

Karadeniz’in en uzun sahiline sahip “Atakum” adını, Kurtuluş Mücadelesi’ne Samsun’dan başlayan Gazi Mustafa Kemal’den alıyor.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a ilk adımını attığında cebinde para mı vardı?

 

 

Pazar’a: “Çakıcı olayı analizi” LOMBOZ’da!

 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir