LOMBOZ 26 KASIM 2021 CUMA

On milyar dolar landed!

Birleşik Arap Emirliği Veliaht Prensi valizinde 10 milyar dolar ile yatırıma geldi. 

Getirdigi, getireceği para, hiç kuşkunuz olmasın öncelikle, ödeme zamanı gelen ‘yap işletçi’ müteahhit abilere ilaç olacak.  

Kendilerine bu bahiste, kısaca BAE diyoruz!..

BAE Prensi Türkiye’de yatırım yapacakmış!

Peki yatırımı nedir, Veliaht Prens neye yatırım yapacak? 

Ben size söyleyeyim: 

Bir yılda, yüzde yetmişe yakın değer kaybeden devlet şirketlerinin, hazır ucuzlamışken satışı yapılacak. 

Mesela, Prens’e elde kalan son devlet şirketlerinden Aselsan’ı “kakalayacağız!”

Süleyman Soylu’nun “15 Temmuz, ABD ve BAE talimatı ile oldu!” dediği BAE bu BAE!

Yeni Şafak’ın “Şerefsiz bunlar!” diye dokuz sütuna manşet attığı BAE bu BAE!

Yine iktidar medyasının “BAE-PKK Hattı, Çocuk Ticareti!” diye haber yaptığı BAE bu BAE!

Erdoğan’ın “Filistin davasına ihanet etti!” diyerek suçladığı ve ilişkilerin kesileceğini ifade ettiği BAE bu BAE!

Şimdi, Suriye’de, libya da, Somali’de, her yerde karşı kampta yer aldığımız BAE’nin Veliaht Prensi Zahed ile on tane anlaşma imzalandı. 

Cumhurbaşkanı, geçenlerde Karamollaoğlu’nu oturtmadığı o meşhur berjer koltuğa Zayed’i oturttu:
Çünkü Zayed, hem on milyar dolar verecek; belki hem de Sedat Peker’i verecek! 

BAE, bir devlet!
BAE ile diplomatik ve ticari ilişki kurulmayacak mı?
Elbette kurulacak! Kurulmalı!

Ama bir gün önce, tükürükler saçarak düşmanlaştırıp, hem 15 Temmuz’da, hem sonrasındaki süreçte yüzlerce insanın şehadetinden sorumlu tuttuğunuz bir yönetim ile  bir gün sonra 10 milyar dolar getirecek diye can ciğer kuzu sarması olma düzeyinde bir savrulma diplomasi ile tanımlanamaz!

Bırakın, küllensin.. Onu da sizden sonra gelecekler, devlet haysiyetiyle yapsın!

Bu dram ve trajedi karışımı komedya bir yana, insanın asıl kanına dokunan, asıl canını acıtan nedir biliyor musunuz?

Daha kısa bir süre önce yandaş gazetelerinde:
“Somali’de Türk askerine saldıracak!” diye manşet attıkları, adeta hançerelerini paralayarak, “libya’da Suriye’de şehit olan Türk askerlerinin kanında veballeri var diye suçladıkları bu adamları, valizlerinde on milyar dolar taşıyor diye turkuaz halıda yürütüp, karşılarında Türk askerini esas duruşa geçirmeleri.. 

Selam durdurmaları!

Gerisi lafı güzaf!

 

Edirne’den Van’a kadar

Hani geçen hafta Van’daki fırıncılar; zarar ettiklerini ifade ederek ekmek üretmeme, fırınları geçici kapatma kararı almışlardı ya!

Edirne’de deki fırıncılar daha makul bir çare buldular ve ekmeğin gramajını 250’den direk 200’e düşürdüler!

Böylece memlekette tabiriyle müsemma “Edirne’den Van’’a kadar bir ekmek davası cari hale geldi.

Van’daki fırıncılar direk dükkanı kapattı!
Edirne’deki arkadaşlar ise uyanık!
Fiyatı değiştirmeden gramı düşürerek işi çözmeye çalıştılar.
Hani serde yağlı güreşçilik var ya, akıllarınca zammın arkasından dolanarak bel kündesi ile iç tırpanı takacak; kemanede sarma yapıp ince bir dış kazık hareketiyle ayağa dalarak bir köstek, peşinden bir katır yuları boyunduruk, silkele, vur.. Tuş!

Vatandaş da her benzin zammında söylediği gibi “ben zaten hep yüz liralık alıyorum!” bana koymaz şeklinde reaksiyon verecek, hatta “Anaa taşıması da bayağı bir kolaylaştı” biçiminde sevinerek ekmeği iki liraya almaya devam edecek!

Sonuçta, Van’da fırınları kapattırmadılar.

Edirne Ticaret Odası ”kafalarına göre iş yapmasınlar hasta etmesinler adamı!” diyerek uygulamaya karşı çıktı.

İyi de fırıncı taş mı yesin?

Artık yarısını yurt dışından getirdiğimiz ve fiyatı dolara bağlı olan unun bir çuvalı, bir haftada 200 liradan 360 liraya fırladı!

Elektrik zamlandı, odun kömür zamlandı!
Fırın işçisi dışında maliyet ikiye katlandı
Ama Hükümet diyor ki: Ekmeğe zam yapma! Anında terörist ilan ederim!

Dış güçlerin adamı yaparım!

Trakyalı teyze diyor ki; 

“Bu fiyat ne be ya! Zaten pişi kadar, kolaç kadar ekmek!..”

Bir tarafta fırıncı, bir tarafta vatandaş!

Vatandaş vatandaş da fırıncı vatandaş değil mi?

Bizim kuşağın çocukluğunda, yerli malı haftalarında, ahşap sıralar üzerinde sergilediğimiz avuç avuç tahılları ezber ederek beynimize muştuladığımız ‘Kendi kendine yeten yedi ülkeden biri’ni bu hale getirenler utansın! 

 

Soğan ekmek yiyelim dön gel Zeynebim!
TBMM Plan Bütçe komisyonunda söz alan AKP milletvekili Uğur Aydemir, “gerekirse aylarca soğan ekmek yiyeceğiz ama güvenlikten kimseye taviz vermeyeceğiz!” dedi.

Aydemir’in bu konuşması üzerine benim biraz itikadım sarsıldı!

Açıkçası ekonomiye az bir inancım vardı, o da gitti!

Hani dünyanın en güzel otomobilini yapmak üzere olan biz değil miydik?

Dünyanın en kuvvetli tankını bitirdi bitiriyor durumda olan biz değil miydik?
Dünyanın en bileği bükülmez uçağını neredeyse pistin başına getirmiş olan biz değil miydik?
Hani daha yeni; terörün belini, uyuşturucunun bacağını kırmış, ekonomide Katar Emiri’nin hediyesi Boeing 747-8 ile uçuş pozisyonu alıp take off yapmamış mıydık?

Hani kışı atlatıp bulutlar dağılınca aya sert iniş yapacak olan biz değil miydik?

Ne oldu da soğan ekmeğe düştük yine bir anda?

Abisi bak! Seni yemişler!

Sen de bizi yemeye kalkıyorsun!

Hani sen o konuşmada, “Bu ülkenin çakıl taşını kimseye vermeyiz! Gözü olanın gözünü oymak boynumuzun borcu!” diyorsun ya!

Bir izle bakalım Reyjz, Birleşik Arap Emirliği Veliaht Prensi Zayed’e mazallah çakıltaşı filan  verecek mi?

Bir izle, sonra yine konuşalım!

 

Ben kırmadım o kırdı..

Aracın deposuna yakıt doldurmak orta sınıf bir otomobilin taksiti gibi haysiyetli bir rakama ulaştı..

Zam haberini alır almaz önünde kuyruk oluşan benzin istasyonları…

Kuyruklarda kavgalar gürültüler…
Analitik akıl bir kez berhava olmaya görsün.
On liralık avantaj için kuyrukta yirmi liralık enerji harcamalar..

Böyle vatandaş olur da öpülmeden bırakılır mı?

EPDK, Yani Enerji Piyasasını Düzenleme Kurumu: “Akaryakıt fiyatlarındaki hareketlilik serbest piyasa koşullarıyla oluşmaktadır. Fiyatlar kamu otoritesinin herhangi bir müdahalesi ya da kararı olmadan oluşmaktadır” diye açıklama yaptı.

Yani demeye getiriyor ki,
Her ne kadar düzenleme işi bizim işimiz ise de zinhar zamlarla bizim alakamız yoktur.
Sadece bizim değil kamu otoritesinin, yani iktidarın da alakası yoktur!

Siz çalıp siz oynuyorsunuz!

İnsan sormadan edemiyor!


Peki arkadaş?

Kamu otoritesiyle birlikte siz neyi düzenleyip neyi yönetiyorsunuz?

Hayır biz kamu’nun bizzat kendisi olarak, size neden maaş veriyoruz?

Herşey kendi kendine oluyorsa salalım gitsin!

 

Tencereye tavaya şiddet

Anayasa’nın 34. Maddesi, ilk paragrafında diyor ki:

Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Yani yeter ki şiddet olmasın!

Peki son birkaç gündür protesto eylemi yapan; ellerindeki kepçeleri tokmak yapıp boş tencerelere, tavalara vurarak bu anayasal hakkı kullanan vatandaşlar neden ‘derdest’ edilmeye çalışılıyor?

Tabi ki bildiniz! 

Kepçenin tencereye, tavaya gösterdiği şiddetten!

Şiddetin her türlüsüne karşı olan iktidarımız o kadar naif ki, o zavallı tencerelerin kepçeyle dövülmesini görmezden gelemiyor!
Bunu yapanları yerlerde sürükleyip tekmeleyerek bu vahşi eylemlerine mani olmaya çalışıyor!

O halde bir fıkra:

Temel mezarlıkta dedesini defnetmekte..
Dursun “Ula temel, başiniz sağolsun, dede nasıl eldi?”

Temel: “Sorma gardaşum, balkonda sigara içerken dengesini kaybetti, altiyandaki manavın tentesinin ustune tuşti! Tente gergin idi ziplatti oni… Karşiya firunun tentesine.. O da ziplatti oni kasabın tentesine.. Biz aşağudan bakayrık! Oradan oraya, oradan oraya, telgraf tellerinden elektrik tellerine, vuru ziplayi, bi türli yere inmayi! 
Bizim avci İlyas, tükandan tüfeğuni kapti, furdu indirdi oni!”

Şiddetsiz protestoya polis şiddeti karışınca ne oluyor!

Protesto şiddet içermiş oluyor.

Durum bundan ibarettir!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir