LOMBOZ 29 ARALIK 2023


Oğlum Mehmet!

Ben bu yazıyı halen bir devlet okulunda öğretmen olan küçük kardeşim Mehmet’e yazıyorum.

Ama; müdürlerinden öğretmenlerine, müfettişlerinden idari personeline, Milli Eğitimin tüm mensuplarının hassaten okuması dileğimdir, o ayrı!

Oğlum Mehmet!..
Biliyorsun “Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi”, Cumhurbaşkanını, tüm icraatlarını yasal güvenceye aldı.
Yani görev süresi boyunca zaten dokunulmazlığı olan Cumhurbaşkanı, görev süresi bittikten sonra da faaliyet döneminde -hani işlemez ya- açıkça suç işlemiş olsa bile yargılanamıyor.
Hani, kesin gole giden forveti, ceza sahasında sopayla indirse hakem “penaltı” veremiyor!..

Aynı koruma kalkanı, Cumhurbaşkanı’nın tayin ettiği, baş danışmanlara ve bakanlara da verildi.
Misal, demokrasi bu ya, ola ki bu iktidar gider de yerine başka birileri iktidar olursa, yeni gelen iktidar, icraatları döneminde işledikleri suçlardan dolayı bu bakanları da  yargılayamayacak! 


Haa! yeni gelenler voltranı oluşturup, Anayasa’nın ilgili maddesini değiştirebilecek güce ulaşabilirlerse o başka!
O zaman zaten yandı gülüm keten helva!

Ama görülen ve beklenen o ki,  kişi, bakanlığı döneminde suç işlemiş olsa bile tıkır tıkır emekli maaşını alarak keyfine bakacak.
Zaten bu kalkan onlara gelecekten korkmasınlar, olabildiği kadar itaatkar ve gözü kara olabilsinler diye sağlanıyor.

Ancak Mehmetim, gelelim asıl meseleye!
Bu saydıklarımın dışındaki tüm bürokratlar ve memurlar, senin de içinde olduğun bütün öğretmenler ve müdürler bu özel koruma kalkanına sahip değiller!
…  
Bakan’dan bile gelse, yasaların suç saydığı emirleri uygulamak uygulayanları yargılanmaktan korumayacak.

O halde siz siz olun, şu distopik atmosferde, size emredilen ama yasal olmayan işlere zinhar yanılıp karışmayın!

Örneğin, çocuk yetiştirme eğitimi sertifikasına, yani ‘Pedagojik Formasyon’a sahip olmayan’ kişileri sınıflara sokmak; okullara, öğretmenlere emanet edilen çocukları bu kişilere emanet etmek; bu kişileri sınıflarda çocuklarla başbaşa bırakmak, kanunun açık emirlerine karşı gelmektir.
Bilin ki, çocukların çağdaş eğitimini engelleyen her türlü girişim, çocuk istismarı suçudur!
Bu suça bilmeden, istemeden ortak olmayın.

Onlar emekli olduklarında kendilerini kurtarabilirler.
Çünkü onların tepelerinde koruma kalkanı var.
Sizin üstünüzde önlüğünüzden başka bir şeyiniz yok!

Polise Ferrari Şart

Çökertilen çetelerin ve malum internet fenomenlerinin her biri 30-40 milyonluk lüks araçlarına el konuldu. Her birine nam için polis üniforması giydirildi ve araçlar emniyet hizmetinde kullanılmak üzere polislerin kullanımına verildi.

Ama ne araçlar!
İçlerinde Ferrari bile var!
Önünde “Polis” yazan, üzerinde tepe çakarları şıkır şıkır bir Ferrari 438 düşünün!

Tabi hemen itirazlar geldi!
Bunlardan polis aracı olur mu?
Bunlara benzin mi dayanır?
Bunlar suçlu kovalarken çarpılsa, çizilse masrafı Emniyeti bitirir!


Bazı muhalif ve yandaşların içindeki gizli muhalif arkadaşlar kıskandıklarından mıdır nedir, araçların polis hizmetine alınmasını hazmedemediler.
Misal bunların silecek suyu bile Fransa’dan geliyor diyenler oldu.

“Maaşı on beş bin lira olan ‘garip memur’, 50 milyonluk ferrariyle kapkaççı kovalayacak! Olacak iş mi?” dediler…

Halbuki kazın ayağı öyle değil!
Kimse geleceği düşünmüyor!
Mesela, gün oldu devran döndü, yarın bir gün icap etti; diyelim ki bu günün bir üst düzey bir yöneticisinin veya bir yöneticisinin oğlunun, kızının, bir bakanının, bir genel müdürünün gözaltına alınması iktiza etti.
Hani allah vermesin, olmaz ya, diyelim ki oldu! 

Polis, “itibardan tasarruf olmaz!” diye ekol yaratmış bir yönetim modelinin koskoca yöneticisini, bakanını,tek bir kanadının maliyeti bile polisin en iyi otomobilinin fiyatından yüksek olan makikanesinin kapısından ‘Toros’la mı alacak?


O, kenarları akik taşıyla süslenmiş,güzelim bergonit bahçe yolu döşemesini

Fiat Doblo’yla mı çiğneyecek?  

Yakışık alır mı?

 

Son Çelenk Bükücü

Gaziantep’te, AKP’li bir provokatör, Özgür Özel tarafından şehit cenazesine gönderilen çelengi, cenazeye organize olarak katıldığı iddia edilen bir grubun tekbir sesleri arasında parçaladı.


Olay neredeyse bütün kanallarda yer aldı.

Haber, yandaş kanallarda “Vatandaş Özgür Özel’in çelengini parçaladı” şeklinde yer alırken, yandaş olmayan kanallarda “AKP’li aday adayının provakasyonu” olarak ifade edildi.

Biz burada bu hadiseye ‘Lomboz’dan, yani üçüncü bir pencereden bakacağız!


Şimdi arkadaşlar, cenazelere çelenk, “ölen kişi görsün” diye gönderilmez.
“Kendim orada olamasam da gönlüm orada” mesajını cenazeye katılan en geniş kesime iletmek için gönderilir ve bu yüzden çelengin en görülür yere konulması murad edilir.
Yani amaç çelenkten, en geniş kesimin haberdar olmasıdır.


Sağolsun, Çelengi parçalayan aklıevvel, Özgür Özel’in bu mesajını, değil cenazeye katılanlar, bütün Türkiye’ye duyurmuş oldu. Bu bir!

İkincisi, çiçekçiler çelengin tablasını değil çiçekleri satarlar. Çelengi, ya adını koyup kiralarlar ya da tören bittikten sonra tekrar kullanmak üzere tablayı geri götürürler.

AKP’li son çelenk bükücü, çelengi parçalayarak Özgür Özel’in mesajını en geniş kesimlere duyururken, çelengin tablasını da kırarak Özgür Özel’e değil, gariban çiçekçiye zarar vermiş oldui.


2018’de AKP’den Milletvekili aday adayı olup sonuca ulaşamayan bu “son çelenk bükücü”nün, temel çabasının, medyatik bir girişimle Reyiz’e yaranarak mutlu sona ulaşmak olduğunu anlamak zor değil.
Ama ne demişler: “Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır!”  

Sen Duvara Çarparsan
Meclis’te yeterli sayıda milletvekili hemfikir olursa, Anayasa’da değişiklikler yapabilirler.
Ama Anayasayı külliyen değiştiremezler!

Peki, matematiği, ‘büyük bir kurtuluş mücadelesiyle’; onbinlerce yurtseverin kanıyla yazılan ve “Demokratik, Sosyal, Laik Türkiye Cumhuriyeti” formülüyle ifadesini bulan bu ‘Anayasal Düzeni’ değiştirme gücüne ve yetkisine kim sahiptir.

Hiç kimse!

Çünkü Anayasa’nın ilk üç maddesi buna engel olur.
Dördüncü maddesi de, bu üç maddenin değiştirilmesinin ‘teklif edilmesini’ dahi yasaklar.

Ülkenin altını üstüne getirmeden bunu kimse yapamaz.
Çünkü bunun matematiği yok!

Deniz Gezmiş ve arkadaşları, 1972’de TCK’ nın 146. Maddesi uyarınca idam edildi.
Neydi 146’nın meali:
“Anayasal düzeni güç kullanarak ortadan kaldırmaya yeltenmek!”
Deniz Gezmiş’lerin elindeki böyle bir güç var mıydı?

Yoktu!

Ellerinde ordu yoktu!
Ellerinde polis yoktu!
Ellerinde yargıçlar, savcılar yoktu!

Ama Devlet’e göre olmamasının bir önemi de yoktu!
Buna niyet ettiklerini var saydı ve bu varsayımı yeterli gördü.

Bugün birileri aynı Anayasal Düzeni güç kullanarak değiştirmeye çalışıyor!
Peki ellerinde bunu yapacak güç var mı?
Var olduğunu düşünüyorlar!
Mahkemeleri, yargıçları manipüle etmenin buna yeteceğini sanıyorlar!

Peki yeter mi?
Yetmez!
Göreceksiniz ki yetmeyecek!
Çünkü matematiği yok!
Duvara doğru gidiyorlar!
Duvara çarpacaklar!
Asıl duvarın onlara çarpacağını göremiyorlar…


Pamuk Prenses Lezbiyenmiş!

“Noel Baba dediğiniz kimdir, karakter olarak, bir çocuk sapığıdır. Pedofilidir. Evlere girer, gece çocuklara tecavüz eder! Çocuk tecavüzcüsü bir adamdır Noel Baba!..”

İsmi lazım değil, yetişkin biri, hatta kendi kendine “gazeteci” titrini layık görmüş bir eleman, hiç var olmamış, vaktiyle bir meşrubat şirketinin bir reklam maskotu olarak ürettiği hayali bir karakter için inanarak ve samimi bir şekilde bu cümleyi kurarsa, psikolog olmasanız bile ilk başta neden şüphelenirsiniz?

Bu arkadaşı çocukken birileri Noel Baba kılığına girip kandırmış…!

Yoksa, erişkin bir zihin,böyle salak sulak bir hikayeye, sanki gözüyle görmüş gibi inanabilir mi?

Ben şimdi “Pamuk Prenses lezbiyenmiş, Süperman de aslında LGBTİ’ymiş” diye bir iddiada bulunsam, insanlar Pamuk Prenses ile Superman’e mi, “Allah şifa versin!” der, bana mı?

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir