Lomboz 30 Ekim 2020 Cuma


Şuraya yazıyorum!.. Erken seçim yok!

 

Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmesi için bir adayın, oyların yüzde 50+1’ini alması zorunlu mu?

Zorunlu!

Cumhur İttifakının toplam oyu; en toleranslı anketlerde bile %40’ın altında iken Erdoğan, seçim yasasını değiştirmeden seçime gider mi?

Gitmez!
Çünkü bu resmen “istifa” anlamına gelir!
Erdoğan istifa eder mi?
Etmez!

Diyelim ki seçim yasasını kendisine en uygun şekle getirdi. “Olmazı olur yaptı” ve hükümet, seçim kararı aldı.
Anayasa’nın 61. Maddesi “Seçim yasasında yapılan değişiklikler, değişiklik tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz” diyor.

Peki, Cumhur İttifakı’nın Meclis’te Anayasa’yı değiştirme yeter sayısı var mı?

Yok!


O halde herkese bir sükunet öneriyorum!
Önce, hazırlanmakta olan, henüz nasıl olacağı netleşmeyen seçim yasası değişikliğin netleşip, yasalaşmasını bekleyin!
Sonra da üzerine bir yıl sayın.
Erken seçim dediğiniz şey en erken o bir yılın sonunda yapılabilir..

Henüz seçim kanununda yasalaşmış bir değişiklik yok!
Bu da teknik olarak 2022’den önce seçim yok anlamına geliyor!
2022’de olabilir mi?
Olabilir!
De, normal tarihi 2023 olan bir seçim, 2022’de yapılsa bile artık ona erken seçim denilebilir mi?

 

CHP’nin “Fetö Kitabı” neden yasaklandı?

Biliyorsunuz Kemal Kılıçdaroğlu tarafından 21 madde olarak yazılan ve Karikatürist Sefer Selvi tarafından çizimleri yapılan “Fetö’nün Siyasi Ayağı” kitabına yasak ve toplama kararı geldi.


Ben kitabı okudum.
Tam da; Fetö’nün, Devlet içindeki etkili kademelere atanma kararnamelerinin altına imzayı bile neredeyse ana muhalefet partisinin attığı yolundaki ‘algı operasyonu’ tamamlanmak üzereyken, CHP’nin silkinip bu uyuşturucu tozu üzerinden atması ve bir hafıza tazelemesi açısından, böyle bir kitabın doğru bir hamle olduğu aşikar.

Ancak kitapta, daha önceden bilinmeyen, daha önce söylenmemiş hiçbir şey yok!


Peki yazılan yeni bir şey olmamasına rağmen kitap neden hem yasaklandı hem de toplatılma kararı çıkartıldı? 

Toplatılma kararının altını çiziyorum!

Bu teknoloji çağında yayınlanmış ve bir kez piyasaya çıkmış olan bir kitabın engellenmesinin mümkün olmadığı bilinirken!
İnternette arama yapmayı az buçuk bilen herkesin, bu kitabın PDF’ ini bulup indirebileceği, okuyabileceği bilinirken!

Cumhurbaşkanına bağlı. sadece bu işlere bakan yirmibeş katlı bir İletişim Merkezi olur da bu kadarı bilinmez mi?
Elbette bilinir.
Peki! O halde kitap neden yasaklandı?


Çok uzatmadan söyleyeyim..
Çünkü aslında kitabı okuma yasağı onu internetten bulup indirebilenlere yönelik değil!
Hele, bu meselelerin elifbasını bilen, çağdaş, siyaseti takip eden her partiden Cumhuriyet sevdalıları için hiç değil..
Solcular, sosyalistler, komünistler için zinhar değil!

Ya kimin için?
Yasak; onun kitap olarak, bir köy kahvehanesi ya da bir berber masasına bırakılmasına, bir broşür gibi elden ele gezdirilmesine yönelik.
Yasak, Kışla Mahallesinde Hacı Yunus’a yönelik.
Samandıra’da Pideci Selami Usta’ya yönelik..
Yasak, Yukarı bilmemne köyünde 2002’den bu yana Ak Parti’ye mührü basan Hasan emmiye yönelik.


Konda’nın bir araştırmasına göre Ak Parti seçmeninin %81’i interneti kullanmıyor ve internetten haber almıyor!
Yine büyük bir çoğunluğu TRT1 ve A Haber izliyor..
Gördüğünüz gibi yasak aslında Ak Parti seçmenine yönelik.
Onlar okumasın yeter!
Kendi seçmeninin okuma hakkına yasak getiren bir parti o seçmenin gözünü ne kadar bağlı tutabilir?

 

Dolar düşüyor.. Daha da düşecek!

Evet başlıkta bir hata yok!
Doğru okudunuz. Doların değeri düşüyor.
Örneğin Çin’in Yuanına göre, İngiliz’in Sterlinine veya Alman’ın Eurosuna ya da bir çok ülkenin parasına karşı, Trump’ın oluşturduğu güvensizlik aurası sayesinde Amerikan Dolarının değeri düşüyor..
Ama gel gör ki  TL’nin değeri, bütün bu paralar yanında dolardan çok daha hızlı düşüyor..

Hani uzunca bir süredir bu ülkenin sathında yankılanıp duran  “dolar çıktı, dolar yükseldi muhabbeti var ya..
O yanlış!
Yükselen dolar değil. Dünya paraları karşısında neredeyse en hızlı düşen para TL.
Dolar az az, minnak minnak düşüyor..
Bizim TL yere doğru uçuyor!
Daha önce de yazmıştık bunu..
Ama ısrarla, ağız alışkanlığı ile “Dolar yükseliyor!” diyen ekonomistlere, siyasilere illa da hatırlatmak, tekrar etmek gerekiyor!


Zavallı TL, sadece Dolar değil, yokluk içindeki Suriye Lirası karşısında da, Bangladeş Takası karşısında da değer kaybediyor.
Bu sadece yönetim başarısızlığı değil. Bana sorarsanız ekonomi yönetimi, Türk Lirasının itibarını koruma yasasına göre suç işliyor.
Siz bundan 3 ay önce 10 Bin TL’niz ile Suriye Lirası da, Bangladeş Takası da alsaydınız hatta ABD Doları da alsaydınız şu anda paranız üç aşağı beş yukarı 11 bin 650 TL olmuştu..


Hani Berlin’de otobanda ters yolda giden Karadenizli fıkrası gibi!
Radyodan trafik telsizi uyarıyor:
“Dikkat! Otobanda ters yönde ilerleyen bir araç var!”
Karadenizli hiddetle söyleniyor!..
“Ula ne biri, ne biri? Hebisi!..”

 

Fransa mı? Kolayı var! Kes ithalatı ihracatı gitsin!

Makron ile Erdoğan arasındaki düello geçtiğimiz haftanın ağır konularından biriydi..
Asıl mesele iç pazarı diri tutma; cümle içinde, ‘ekonomi ve geçim sıkıntısı’ kelimelerini kullandırmama çabasıydı.

Ama halimiz öyle perişan ki ne olursa olsun aklımız hep oraya kayıyordu.


Oltayı yutan Makron ağır bir hamle yaptı ve Fahri Doktor olan Erdoğan tarafından akıl sağlığı kritik edilince, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Fransız büyükelçisini geri çağırdı.
Elbette Fransa’nın, ‘ödenmeyen borçlar’ nedeniyle 1901’de, Bab-ı Ali’ deki Fransız Büyükelçisi Jean Antonie Ernest Constans’ı geri çağırmasını saymıyoruz. Orada muhatap son Osmanlı idi.


Saman alevi gibi sönmesi gereken mesele uzadıkça uzadı.
İşin kötüsü, hep gelip gelip, konuşulması istenmeyen ‘ekonomiye’ dayandı.
Konu “Fransız ürünlerini boykot”a; “Emine Erdoğan’ın bilmem kaç bin dolarlık Hermes çantalarına” kadar ilerledi.
Ekonomist abiler devreye girdiler. Ticaret fazlamız olan ender ülkelerden birinin Fransa olduğunu ve kendilerinden 1,5 milyar dolar kar yaptığımızı belirterek:
“Abisi durumumuz zaten nanay, iyice yakmayalım kendimizi.” dediler..

Ardından tam ortalık sükun bulacak.. Charlie Hebdo gafilleri bir karikatür daha patlattı ki nalına mıhına!..
İletişim başkanı Fransızca meşaj yayınladı. “Terbiyesizlikse bu kadar olur!” dedi..

Boykot nidaları yeniden yükseldi.
Suriyeli Öso’cüler bile, pandemi mandemi,  tekbir sesleriyle yürüyüş yaptı. Kaş’ta Makron’un yüzüne ayakkabı izi çizdiler! Zaten turist de gelmemiş!
Yeniden Boykot nidaları!

..

Ancak bir de baktık ki, bizdeki yerli firmaların çoğu Fransızlara satılmış.

Fransız mallarını boykot ettiğimiz anda paramızla aç kalacağımız, neredeyse içme suyu bile alamayacağımız görüldü.
Yine vazgeçildi..
Top yeniden Fransız defansına geçti. Makron ceza sahasına doğru dripling yapıyor.
Şimdilik maç 1-1 devam ediyor!



 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir