Lomboz 5 Şubat 2021 Cuma

 

Ne oldu özelleştirmeciliğinize?

Hani “Özal’ın devamıyız!” diye bas bas bağırıyordunuz meydanlarda!
Hani devletin bakkallık, kasaplık, manavlık yapması ilkellikti…

Oldu mu ya?

Cumhuriyet iktidarlarını aşırı devletçi bularak, seksen yıldır çalışan, üreten Tekel’inden Şeker Fabrikalarına, Telekom’undan Petkim’ine, Seka’sına, Tüpraş’ına, Tedaş’ına daha onlarca devlet şirketini arazileriyle birlikte satacaksın; sonra üretimini bitirdiğin ayçiçeğin, ithal ettiğin yağını 180 yıllık kamu şirketine, PTT’ye sattıracaksın.
Ekonomiyi yönetemeyip, Devletin 180 yıllık PTT’sini bakkallara, marketlere rakip yapacaksın.

Sonra da biz devletçiliğe karşıyız diyeceksin!..

Yok yaa!

 

Olmuyor Melih..
– Aloo! Kimsin?
– Ee şeyy!.  Be.. benim efendim.. Boğaziçi Üniversitesi şeysi Melih.. Acil bir konu hakkında rahatsız etmiştim sizi!
– Buyur Melih hocam, nedir?
– Efendim biliyorsunuz beni burada hiç istemiyorlar.  Bir yardımcı bile bulamıyorum kendime?..

– Evet biliyorum? Beni de burada istemeyen çok, bunu geç! Bu yüzden vazgeçiyorum, direnemiyorum filan deme bana! Asıl sorun ne?

– Hayır efendim ne vazgeçmesi?.. Ben kadromu kuramıyorum ya, aklıma bir fikir geldi. Onu arz edeyim dedim!

– Evet?

– Efendim bu güvenlikçiler var ya!.. Bunlardan yararlansak diyorum!
– Nasıl yani! Zaten yararlanmıyor musun? Çok güzel sopalamışlar protestocuları işte!
– Yok o manada değil efendim!.. Yani bunlara birer ehliye.. şey diploma ayarlasak. Sonra bunlara bi doktora filan.. anlarsınız yani.. 

– Anladım… Hamza modeli diyorsun! Bugün diploma yarın yönetim kurulu şeklinde!.. Bi araştır bakalım.. Mesela fahri doktora olur mu gibi?.. O daha kolay.. Benim de var biliyorsun!..
– Evet efendim, iradeniz olursa!.. 

– İşte budur Melih yaa! Seni oraya boşuna getirmediğimizi bize kanıtlıyorsun!.. Pratik yaklaşımlarla sorunu çözeceksin.. Bilim budur!.. Yetki sende!
– Tamam efendim.. Anladım.. Merak etmeyin siz! Efendim bir de bir maruzatım daha var!

– Nedir Melik hocam?

– Şimdi ben burada öğlenleri yemekhaneye gidemiyorum ya!.. Hani mahalle baskısı filan.. 

-Evet hocam!
– İşte onu diyorum, bu güvenlikcilere dürüm döner aldırtma yetkim olsa ilaveten. Bir de ayran tabi!

– ..??..
– Alla alla. Telefon kapandı mı? Karşı taraf error verdi.. Alo.. Aloo.. Başkanım!..

 

Devlet sanatçısı olursan İstanbul Sözleşmesini konuşamazsın..

Geçtiğimiz hafta TRT2 ‘de Hülya Koçyiğit ile ‘Film Gibi Hayatlar’ isimli programın konuğu Şehir Tiyatroları oyuncularından Rozet Hubeş idi.

Cehdettim, sonuna kadar dinledim.
Filmler, tiyatrolar, özel hayattan kesitler…  Çok şey konuşuldu, afiyet şeker olsun!..

Her nasılsa söz bir ara kadına şiddet konusuna geldi.
Ancak kadına şiddet konusuna girip de; sanatın kadına şiddet konusuna “katkısını” konuşup da; Hatta kadına şiddetin çerçevesini, Mahsun Kırmızıgül filmindeki Kudret’e kadar getirip de; kadına şiddet’in günümüzdeki en major konusu ‘İstanbul sözleşmesi’nin -lehinde ya da aleyhinde- tek bir kelime ile söz etmemek nasıl bir ‘kadına şiddet’ konuşmaktır, şaşırdım kaldım!


Acaba program altı yıl önce böyle bir hadise gündemde yokken mi çekildi de yayına yeni verildi? Bilemedim!
“Olmadı Hülya Hanım!” diyecektim ama ondan da vazgeçtim!..

 

Sazan sarmalı

Bu ülkede Parti kapatmak mümkün mü?

Hayır değil!..
Tıpkı idamı geri getirmenin mümkün olmadığı gibi..


Bu memlekette, 2010’un Aralık ayında Anayasa Mahkemesi tarafından oy çokluğu ile alınan, Siyasi Partiler Yasasının 108. maddesinde yapılan bir değişiklik kararı ile parti kapatmak fiilen imkansız hale getirilmiştir.

Mealen anlatayım, detayını hukukçulara sorun.
Diyelim ki bir partiye kapatma davası açıldı.
Diyelim ki gerekçeler yasalara uygun ve bu davayla parti kapatılacak olsun!..
Parti yetkilileri, kapatılacaklarını anlayıp partiyi kendileri feshederlerse; ne üyelerine, ne mal varlıklarına ne de partililerin siyasi durumlarına halel geliyor.
Bekliyorlar.. Karar açıklanıyor.. Bitti!
Ertesi gün aynı partiyi, aynı isimle, aynı yönetici ve üye yapısıyla yeniden açabiliyorlar.
Yasal ve anayasal durum bundan ibaret!

Peki bu durumu, siyasetle, hukukla alakası olmayan bu naçiz kulunuz biliyor da, her meydana çıkışta “HDP kapatılsın!” peşrevi çeken yağlı güreşçilerimiz bilmiyorlar mı?
Bal gibi biliyorlar..
Bilmezden geliyorlar!

Maksat sazan sarmalı oyunu devam etsin!
Yoksa oyun biter!

Mahallenin delisi, sadece bir lirayı kabul ediyor, kağıt para verildiğinde kesinlikle reddederek almıyormuş.
Mahalleliler, bu durumu yeni birilerine hep eğlenerek gösteriyorlarmış.
Mahalleye yeni gelen birisi bu şovdan sonra deliyi yalnız yakalamış.
Aklınca deliyi uyandıracak ya!

“Bak!”  demiş “Bu reddettiğin on liralık kağıt paranın içinde on tane o bir liradan var. Verdiklerinde kesinlikle bu kağıt parayı al!”
“Dediğini anladım ama yine de almam” demiş deli!
“Neden?” diye sormuş bizim akıllı..
Deli cevap vermiş: “Alırsam, oyun biter!”

 

“Sapık” öğrenciler!

Son üniversite sınavında en yüksek puanlı 1000 öğrencinin 700’ü Boğaziçi Üniversitesine girmiş.
Önceki yıl, bir önceki yıl, daha önceki yıl da üç aşağı beş yukarı aynı…
Anadolu’nun her yerinden çalışkan, zeki ve çoğunluğu da orta ve alt gelir grubundan öğrenciler..
Hocaları, öğrencileri, mezunları dillere destan..
Dünya Ekonomik Forumu tarafından Geleceğin 100 Global lideri arasına seçilen Yılmaz Argüden’den, Şampiyon milli voleybolcu Faruk Bayır abime, BGST’nin klas oyuncusu Aysel Yıldırım kardeşimden, adamın hası Tansu Günay kardeşime kadar yakın tanıdığım bir çok insan var.
Hiçbiri sayın hükümetimizin tarifine uymuyor.

Önce “Elit” diye ötekileştirilmeye çalışıldılar. Ama bu öğrencileri yakalamak için basılan evleri gariban mahallelerde görüntüleyince, bu tezlerini kendi kameralarıyla çürüttüler. Elit’i hiç kimse inandırıcı bulmadı. Haliyle “elit”ten vazgeçildi…

Bu kez “terörist” damgasıyla yaftalandılar.. 

Ancak, onca aramada, onca gözaltında bir çakı bıçağı bile bulunamadı.
Eylemlerinde tek bir cam, tek bir çerçeve kırılmayıp, tek bir güvenlik görevlisinin burnu kanamayınca, “terörist” yakıştırması da gözden düşmüş oldu.

Terörist tutmayınca geriye bir yafta kaldı ki; nasıl yaratıldığı belirsiz bir fotoğraflı fırsat ile dünyanın gelişmiş üniversitelerinin hepsinde bulunan LGBTI Araştırma Kulübünü halvet edip yeni bir yafta oluşturdular!
“sapık!”

Evet, sapık damgalı taarruz halen hüküm sürerken biliyoruz ki, Üniversite sınavında en iyi puanı alan bin öğrencinin 700’ü sapık ve bu yüzden kendilerine atılan gaz fişeklerini ve plastik mermileri hakediyorlar!

Bu sapık öğrenciler tutuklanmaları sırasında, kendileri “sapık olmayan” bazı polis memurları tarafından dayağa, el ile, vücut ile sarkıntılığa ve galiz küfürlü muameleye uğruyorlar..
Polis teşkilatında bulunduğuna inandığımız sağduyu sahibi, vicdanlı polis memurlarının, komiserlerinin, yöneticilerinin, 20-23 yaşlarındaki kız çocuklarına bu iğrenç eylemleri yapan ve tüm camialarını zan altında bırakan bu birkaç polis memurunu bulup ortaya çıkaracaklarına da inanmak istiyoruz…

 

 

Tiyatrocular hala zor durumda
Covit-19 sürecinin en büyük kaybedenleri, hayatını ve yakınlarını kaybedenlerden sonra tiyatrocular ve müzisyenler oldu.

10 aydır sahnelerden uzak kalan Samsun Düşevi Oyuncuları “Nevbahar” isimli oyunlarını 18 Şubat Saat 20,00’den itibaren online olarak sergileyecekler. Biletx’ten bir bilet şifresi satın alanlar, oyunu iki gün boyunca istedikleri bir zamanda, evlerinde, aileleri ile birlikte online olarak izleyebilecekler..
Biletler 35 TL ve: www.biletix.com/etkinlik/0ALE1/TURKIYE/tr adresinden satın alınabilir. Oyunu, Bilet satınalındığında verilen şifre ile  www.seyretix.com adresine girip bilgisayarınızdan ya da cep telefonunuzdan izleyebilirsiniz.


Pandemiden sonra onları manav, kasap, kuru temizlemeci, çiftçi olarak değilde tiyatrocu olarak izlemek istiyorsak uyuncularımıza destek olalım. 

İzlemeye tiyatro kalsın.


Ben biletimi aldım..
Hepinizi beklerim! 


 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir