LOMBOZ 8 KASIM 2020 PAZAR

 

Büyük bozulma
Her renk hızla bozuluyordu
Birinciliği süte verdiler.. 

Sütsüzler!

—-

 

Seyirci bitmeden takım bitmez!
Önceki akşam Tele1’de Merdan Yanardağ’ın yönettiği müthiş bir açık oturum izledik.

Olay sırasında, Kozmik Oda’yı korumakla görevli Emekli Albay Erkan Yılmaz Büyükköprü’nün ‘Kozmik Albay’ isimli kitabı üzerinden gelişen iki saatten fazla süren oturuma, Büyükköprü yanında, Emekli Amiral Türker Ertürk, Gazeteci–Yazar Fikret Bila ve Siyaset Bilimci, Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk katıldı.

Fikret Bila hariç, katılımcıların hepsi, moderatör de dahil bu sürecin “kalebendi” olmuştu..

Bugün Pazar..
Oturumdan anladığımızı, spor okurlarını da düşünerek özetleyecek olursak;

1- Maç, laik Cumhuriyet ile ılımlı islam Cumhuriyeti takımları arasında oynanıyordu.

2- Şampiyonluk ödülü, bizzat laik Cumhuriyet idi. 

3- Laik Cumhuriyet kazanır ise ‘Atatürkçü özlü’ bekasını koruyacak, kaybederse teslim alınarak bir ‘hilafetçi özlü’ ılımlı islam devletine dönüştürülecekti

4- Ilımlı İslam Cumhuriyeti takımının; defansında ABD, orta sahada Fetö, ileri uçta, golcü forvetler olarak, AKP yönetimi oyuncuları yer alıyordu.
5- Ilımlı islam Cumhuriyeti takımının tribünlerinde, her türden ‘yetmez ama evet’çi taraftarın coşkulu tezahüratı vardı. Laik Cumhuriyet takımının seyircisi olayı idrak edememişti. Tribünde yoktu. “Du bakali n’olcak?” pozisyonunda, tv başında çekirdek çitliyordu.
6- Fetö maçta hem oyuncu hem de hakemdi. AKP’ de aslında her iki takımın da sahibi olmuştu.

7- Kozmik Oda operasyonu, Turnuvanın birinci turu olan Ergenekon’dan ikinci turu olan Balyoz sürecine bir ara kupa idi.. Bir atlama taşı oldu ve ilk turun galiplerinin moralini yükseltti.

8- İkinci tur ilk maçı başladı. Oyunun birinci devresinde, Cumhuriyet takımının üst üste yediği gollerle yaşanan gol yağmurunun, takımın antrenörü, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, büyük resmi net görememesi, oyunu iyi okuyamaması ile başladığı iddia edildi. Yerine gelecek yardımcı antrenör Işık Koşaner Paşa’nın istifası ile mağlubiyet kabul edilmiş oldu. 

Maçın sonlarına doğru getirilen yeni antrenör Necdet Özel Paşa maçı sadece seyretti.. Direk top toplamacılıktan antrenör yapılan yardımcısı Hulusi Akar ise malumunuz!..

9- Sonuç olarak önce Cumhuriyet takımının bütün mevkilerinin (kurumlarının) ayarı bozuldu. Sonra takımı kuran ordu ile birlikte maç kaybedildi..
10-  Ve son! Program da bu mesaj ile böylece küt! diye bitti!

Böylesi bir konu ve konuk zirvesini yakalamış  ancak bir o kadar da zor bir programı doğru sorularla, doğru bir akış ile yöneten Yanardağ’a teşekkür etmek lazım.
Süreci içinde yaşayanlardan biri olmasa bu kadar başarılı sunamazdı.

Ancak kendisine bir serzenişte bulunmamak da mümkün değil!
Bu nefes nefese izlediğimiz maçı nakleden program böyle “pesimist” mi bitirilir Sayın Yanardağ?
İlerideki asıl büyük şampiyonluk maçından da bir kuple bahsedilmez mi?

Turnuva henüz bitmedi ki!
Kurumlar ve Ordu, idari kesimiyle bu ilk maçtaki yenilgiyi hazmetmiş olabilir ama yapılan en yanlı anketlere bile bakarsanız toplumunun en az yüzde yetmişi ikinci maçı alacağız diyor.
Seyirci bitmeden takım bitmez!

İkinci tur rövanş maçında, rakip sahada bol gollü bir müsabaka izleyeceğimizi bu tür “bilanço” nitelikli programların sonunda hassaten vurgulamak boynunuzun borcu!
Çünkü erken yada vaktinde.. Yapılacak ilk seçimde bu maçı alacağız! 

Başka yolu yok!

 

İradesiyle ve talimatıyla

Özellikle son on yıl boyunca bu iki kelimeyi yeterince duyduk.

Bıkana kadar duyduk.
Aksırana, tıksırana kadar duyduk!
Sinir uçlarımızı yeterince örseleyip buran iki kelime:

Saltanat jargonundan kalma: “iradesiyle” 

ve askeri disiplin lügatından gelme: “talimatıyla”

Usandırıcı bir teslimiyet..

Sündürülmüş bir ruh hali.. 

İnsanın beyninde, ellerini önde bağlamış katıksız bir itaat tablosu canlandıran pasif, edilgen bir zavallılık!.


“Senin varlığının ve yüceliğinin yanında ben neyim ki?” ifadesinin tek kelime ile özetlenmiş hali.
“Sen var isen ben varım, sen yok ol dersen yok olurum”un tercüman-ı ahvali..

Oysa ellerini önde bağlamanın tek zemini var!..

O da, inanan için: bir seccade..

Bu, siyasal islamcı cenahın dudaklarından dakikada bir çıkan ve gına getiren iki kelimeyi, şimdi de CHP’nin “Compay Segundo” larından duymaya başladık.

Yapmayın kardeşim!..
Yapmayın!..
Sizin bir farkınız olsun!
Yaptığınız her icraatı elbette ‘başkan’ınızın onayı ile yapıyorsunuz!
Bunu siyasal islamcıların yerleştirdiği bu garip siyaset lehçesi ile tekrar etmenize gerek yok!
Bulunduğunuz makam ve mevkinin size, her partiden fazla verdiği bir insiyatif alanı da var üstelik..
Bu iki kelimeyi yeterince duyduk..
Aksırana, tıksırana kadar duyduk..
Bari siz yapmayın!

 

Virgülüne dokunmadan

İlahiyat Profesörü Mehmet Okuyan’dan aynen naklediyorum!

“…Cenaze yıkamaktan para; kefenlemekten para; hatimden para; mevlütten para;  cenaze namazından para; terkinden para; yedinden para; kırkından para; elliikisinden para; Ramazan’da mukabeleden para..
Bu, bundan vaz geçer mi?

Ondan besleniyor. 

Mesele para, menfaat..
Allah rızası için ağzını açan yok! Musluklar kesiliyor korkusuyladır bu heyecan. 

Başka bir şey yok!


Mehmet Okuyan kim?.. 

Mehmet Okuyan kim yahu? 

Benim bu zamana kadar ne partim oldu, ne cemaatim oldu, ne grubum oldu, ne bir kliğim oldu!.. 

Hiç bir şeyim olmadı benim!.. 

Ben tek başına Kur’an’ın talebesi olarak otuz yıldır çalışan bir adamım. 

Ve davet edildiğim her yere de imkanlar ölçüsünde çıkıp gitmişim. 

Onyıllardır televizyon programı yapıyorum. Bir tek kuruş almadım hiçbirinden. 

Onlarca kitap yazdım. Hiç birinden telif ücreti bağlamında cebime bir kuruş indirmedim.  Yazdığım bütün kitaplar için “bana telif ücreti yerine kitap verin!” dedim. 

Aldığım bütün kitapları Samsun üniversitesinde öğrencilere, bir kuruş almadan hediye ettim, hediye ediyorum. Tanıdığınız var ise sorun!..

Ben devletten zaten maaş alıyorum.
Ben bir profesörüm.
Ben yüksek derecede maaş alıyorum.
Ben bir daha bu işlerden nasıl para alırım?
Bakın ben Kur’an talebesiyim. Kur’an talebesi bu işten para almaz. Kur’an diye, vahiy diye, allah rızası diye derdi olan bu işten para almaz!.. 

Almamalı!..

Almayan var mı?

Niye bu kadar gürültülü, bu kadar dini programlar bu toplumun dönüşmesini sağlamıyor beyim? Niçin?
Hepsi mi yalan konuşuyor bunların?

Hayır! Hepsi yalan konuşmuyor..
Ama kahir ekseriyeti para için konuşuyor!..

Bereketi yok!.. Sözün bereketi yok!

Onun sözü ağızdan çıkıyor, gönülden çıkmıyor!

Gönülden çıkan ses gönüle gider. Ağızdan çıkan ses kulak kepçesinde buharlaşıp gider.

O yüreğe inmez..”

 


0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir