LOMBOZ 3 Nisan Cuma

3 Nisan CUMA LOMBOZ

Sahi, bizim idlib diye bir sorunumuz yok muydu?

Böyle ağır zamanlar, günün mana ve ehemmiyetini bir başka sorgulatır insana..

Şunu hep istemişimdir. 

Keşke bir imkan olsa da, dünyada etkili tüm yöneticileri sadece bir kez olsun bir uzay programına katıp, bir kaç günlüğüne de olsa dünyanın etrafında dönüp duran uzay istasyonuna bıraksalar. 

Yönetici orada bir kaç gün yalnız başına kalsa.. 

Kalkış, atmosferden çıkış, istasyona yanaşma, modülün istasyona kitlenmesi ve yerçekimsiz ortamda uçan düşünceler.. 

Dünyaya, memleketine, halefine, selefine, danışmanına, dostuna, kankasına ve paralarını istiflediği mektum bankasına bir de oradan baksa. 

Eşini, çocuklarını, geçmişini, o uzayda asılı dönen yuvarlak mavi nesnenin içerisinde hayal etse.. 

Ülkesinin sınırlarını göremese mesela.. 

Aynı bulut kümesinin, kendi ülkesi ile belki düşman bildiği komşu ülkenin de üstünü aynı anda kapladığını, şıvgın yağmurun ikisine de aynı anda sepken indirdiğini hissetse.. 

Düşünse..

İstasyonun ‘lomboz’undan dışarı baksa örneğin.. 

Kesif bir uzay. 

Öldürücü bir radyasyonla arasında sadece 5 milimlik iki parça cam tabaka.. 

Öyle çıkmak isteyince çıkamadığını kapıdan.. 

Gitmek isteyince gidemediğini plazasının led ziyanı ampullerle kızıla kesmiş barına..

Pişman da olsa geldiğine birazcık!

Sonra dönüş günü gelse.. 

İple çekse, kafasındaki cam fanusu çıkartıp çıplak ayakları ile çimene basmayı..

Atmosfere girerken içinde olduğu kutu kadar aracın cidarının alev alev yandığını görse.. 

Bin ikiyüz derecelik; demiri suya çeviren sürtünme ateşinden, kavrulup karbon külüne dönmekle dönmemek arasındaki farkın, tandır fırınına döşediği basit, mütevazi ateş tuğlaları olduğunun ayırdına varsa. 

Ve uzatmayalım, inse sağ salim yeryüzüne..

Ayak basar basmaz yere, çimene bir başka sarılmaz mı?

Tuğladan bile utanmaz mı hatta? O makoseninin deri tabanını bile, çizillir diye basmadığı tuğladan!..

Başka rüyalar girmez mi geceleri yatak odasına?

“Bu kavga, bu hırs, bu kin, bu rusya bu abd, bu çin.. 

Bu açlıktan ağlayan bebelerin gözyaşları ne için?”

Demez mi?

Bence der! 

Korona da bunu yaptı sanki biraz!..

Bir milimetrenin binde biri kadar, zerre-i miskal cesametinde blr toz! 

Bir canlı bile olmayan korona!.. 

Zengin fakir, hırlı hırsız demeden odalarımıza kilitledi bizi..

Ne sınır güvenliği meselesi kaldı ne mübarek cuma namazı!

Sahi, bizim İdlib diye bir sorunumuz yok muydu?

 

—–

Evrim

Mutasyon, evrim’in temelidir. Evrim teorisine inanmıyorduk ama şimdi cemaatsiz camilerde, korona bir mutasyon ile evrim geçirsin de bizi öldürmesin diye dua eder hale geldik?

—-

——-

Paranoya Günleri..

Her gün başka bir uzmandan başka bir ürkütücü bulaşı senaryosu izliyoruz.

Skype bağlantılarıyla tv programlarına, evlerinden bağlanıp arkalarında devasa bir kütüphane görüntüsü.. Ne deseler inanıyorsun tabi.. 

En son paranoyamız, Çin’den gelen bir “damlacık bulaşısı araştırması..”

Damlacık bulaşısı en fazla asansörü seviyormuş.. Güya makale “Lancet” dergisinde yayınlanmış!

Aman da asansöre dikkat diyor! Asansör de asansör diyor! 

E, biz de dokuzuncu kattayız ya!. Aldı bizi bir vesvese!

Asansörü düşman tankı gibi görmeye başladık!

Gerçekten de, en baba asansörde, sosyal mesafe yarım metre.. Sırtını dönsen bize yakışmaz.. Sonuçta komşun!.. 

İki günde bir markete gidiyoruz mecbur.. 

Asansörü kullanmasan hiç olmaz! Hadi inerken merdivenden indin diyelim. Ama çıkarken, hele o yükle bir de! 

Koronadan kurtulsan, fücceten kalpten gidersin!..

Neyse, yine bir market günü geldi. 

Pusatlarımı kuşandım. Ağzımı gözümü sardım. Eldivenlerimi giydim. 

Ya allah, bismillah deyip kapıdan çıktım.

Arabanın anahtarının ucuyla asansörün düğmesine bastım. 

Oğlum benden daha paranoyak!  Çakmağın alevli kısmına ufak bir demir halka kaynatmış.

Asansörün düğmesine onunla basıyormuş. Sonra da çakmağı çakıp, düğmeden bulaşan ne var ise cayır cayır yanmalarını sağlıyormuş. “Ateşten kimse kurtulamaz!” diyor..

Biz o kadar değil. 

Asansörün düğmesine tıkladığımız anahtarın ucunu, arabada kontağa sokmadan yetmiş derece kolonyaya sokuyoruz. Bitti gitti!..

Uzatmayayım, asansör geldi. Kapısı açıldı.. İçinde Sakallı bıyıklı kara yağız, restoran kuryesi tipinde genç bir adam.. 

Maskesi de yok!

O bana baktı, ben ona baktım!.. O arada kapı kapandı. Binmedim tabi!..

Asansör gitti.

Az sonra çağır butonuna anahtarın ucu ile tekrar bastım..  Asansör tekrar geldi.. 

Aynı çocuk yine içeride..

Beynim teyakkuzda. Kortekste bütün kayışlar “önlem, önlem!” diye dönüyor! 

Şimdi “Arkadaşım, sen niye inmiyorsun?” diye soracağım. O da bana cevap verecek!.. E, maskesi de yok!.. Al başına belayı!

Havadan taarruz eden üç-beş damlacık, bizim maskenin kenarından içeri kaçtı mı? Ayıkla pirincin taşını..

Ses çıkartmadım.. O bana baktı, ben ona baktım!.. Yine binmedim!.. Asansör yine gitti.. 

Biraz daha bekledim.. Tekrar düğmeye bastım.. Asansör geldi, kapısı açıldı.. 

Hoppaaa! Yine aynı çocuk! Bu sefer tepem attı tabi!

Elimi kapının sensörünün önüne tuttum. Maskemi biraz asabiyetle gayrı ihtiyari, aşağı, boğazıma doğru çektim.. Artık damlacık mamlacık, önlem, kayış, kolon aklımdan gitmiş, Korteks kontrol dışı!..Sertçe bir tonla: 

“Arkadaşım, sen asansörden inmiyor musun yahu?” diye sordum!..

O, sükunetini bozmadan elindeki tornavida ile paneli göstererek:

“İnecem abi!” dedi.. “Bi arıza var, onu halletmeye çalışıyorum!” 

İçeri göz attım, gerçekten de kontrol paneli sökük! Düğmeler dışarıda..

Elimi kapı sensörünün önünden çektim. Kapı kapandı.. Maskemi yüzüme yerleştirdim.. Derin nefes verip, asansörün önünde biraz düşündüm! 

Belli ki korteks yeniden devreye girdi.. 

Şimdi merdivenlerden insem, dönüşte asansöre binmek zorundayım. Ya bu delikanlının işi hala bitmemiş olur ise?.. 

Sıkıntı..

Vaz geçtim! Eve döndüm. Arabanın anahtarı ile zili çaldım. Karım kapıyı açıp hızla salona kaçtı. 

Oradan bağırdı: “Doğru balkona geçip üstünü çıkart. Kolonya masanın üzerinde. Oradan banyoya geç! Duşunu al! Havlunu kapıya astım! Çamaşırların ütü masasının üzerinde!..

Denileni yaptım.. 

“Yahu daha asansöre bile binememiştim! desem ne fayda..

Yavaş yavaş bu yeni hayata alışmaya başladık mı ne?


Ukrayna ordusuna yardım eden o ‘veren el’ nerede?

Erdoğan, hem önceki yıl, Birleşmiş Milletler 74. Genel Kurul toplantısında, hem de ardından yurtiçinde çeşitli açılışlarda yaptığı o meşhur söyleminde büyük bir övünçle: “Milli gelire oranla dünyanın en çok yardım yapan ülkesi biziz! Biz birinciyiz, Amerika ikinci!” demişti..

Suriyeli sığınmacıları da hesaba kattığınızda bu söylediği hesabın doğru olduğundan hiç kuşku yok!

Hatta devamını da ben söyleyeyim; altımızdaki ülkeler, Almanya, İngiltere, AB Fonu, Japonya, İsveç, Kanada diye sıralanıyor. Ülkesinde aç ve yoksul olmayan Benelüks ülkeleri de bizim altımızda..

Orası tamam, hesap doğru da olay doğru mu?

Yani bu nasıl bir gurur vesilesi, ona bakalım!

-Bir kere nerede birincisin?

Kendi vatandaşın olmayan kişilere yaptığın insani yardımda.

-Neye göre birincisin?

Milli gelire oranla, Yani ülkelerdeki ‘Fert başına düşen milli gelire oranla!..

-Yani?

Yani, gelirin az. bağışın fazla. Haliyle bağış oranın yüksek..

Yardımı sen değil, yardım yaptığının farkında bile olmayan gariban vatandaşın yapmış! Sen organize etmişsin!

Kendi istatistik kurumu verilerine göre yüzde yirmisi açlık sınırının altında, yüzde altmışı yoksulluk sınırının altındaki gariban, haberi bile olmadan misal, Somali’ye otobüs bağışlamış..

Açlık sınırının altındaki bu gariban Libya’ya, Kırgızistan’a, Afganistan’a, Çad’a, Yemen’e bağışlar yapmış.  Hatta çocuğuna simit alamazken, Ukrayna ordusuna bile para yardımında bulunmuş.. Haberi yok!

Bu garip gureba, AFAD’ı TİKA’sı, Diyanet Vakfı, Kızılay’ı, aracılığı ile şahsen bizzat senin seçtiğin bazı yönetimlere güzellik yapmış. Yardımda dünya birincisi olmuş. Sen şahsen, 747-8 Uçağına efradını doldurup, bu ülkeleri ziyaret ederek, bizzat ‘ondan da hasıl olan’ alkışı, itibarı onun adına toplamışsın!

Haberi yok!..

Yardım etmek insanlıktır. İnsan’ın en büyük dini, vicdanıdır.. Ama vicdan, akıldan nesep alır!..

Şimdi kendi insanının canını kurtaracak “sokağa çıkma yasağını” parasızlıktan uygulayamıyorsun..

Yardımda dünya birincisi olmak, maalesef şimdi vatandaşının canını tehlikeden kurtarmıyor?

İnsani yardımda tur bindirdiğin dünya ülkeleri, şimdi keselerinin ağzını açmış, “evinde kal!” dediği vatandaşının ayağına çek gönderiyor!

Sen ise “bağış yapın!” diye iban veriyorsun!

Bizde eski bir deyiş vardır..

“Eve lazım olan camiye haram!”

 


0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir