Mühim Hatıralarım 29 Mart 2020 Pazar

29 MART PAZAR

MÜHİM HATIRALARIM

 

Sevgili günlük!

İstanbul’daki konut, Ankara’daki saray kadar olmasa da geniş sayılır.

Fakat vakit de geçmiyor nihayetinde.

‘Evde kal’ programına uyduğum gibi ‘eve kimseyi alma’ şeklinde bir program da icat ettim. Ona da uyuyorum. Bu arada bol bol da uyuyorum.

Hal böyleyken telekonferans dışında laflayacak kimse de yok. Ben promptera bakıyorum, prompter bana..

Allahtan İbrahim bu civardan ayrılmıyor.

İki üç günde bir, kur diyorum telekonferansı! Kuruyor.

Mürettebat karşıda biz burada, konu belli zaten. Koronadan başka mevzu yok.

Bir harala gürele.. Haydi o bitiyor. Yine derin bir sessizlik.

Sıkıntıdan mutfağa girdim. Herkesi dışarı çıkardım. Aşçı kapıda bekliyor.

Bir kuzu fırın yemeği yapayım dedim. Soğanı, sarımsağı soyarken “Hemen kuzu getirin bana!” diye seslendim.

On dakika sonra “bee, bee!” diye meleyen bir kuzu yavrusu bulup getirmişler!..

Nevrim döndü!:

“Bu ne?” diye bağırdım aşçıya!..

“Efendim.. Kuzu getirin demiştiniz ya!” demez mi!..

“Be adam! Canlı canlı mı koyacağız tencereye? İstakoz mu bu?” diye kükreyip, üzerine yürüyünce cenin pozisyonu aldı. Yere çömeldi.. Vuramadım!..

Tabi kabahat bende.. Enişte’nin ilkokul arkadaşının büyük oğlunu aşçı kadrosunda işe alırsan kuzu butunu yürüterek getirir. Liyakat sıfır!..

Ah kardeşlerim ah!.. Ne çekti bu kardeşiniz!..

  ***

Hep söylüyorum..

Saray gibi 500 milyon dolarlık A747 hangarda yatsın.. Pilotları, makinistleri, şunları bunları tıkır tıkır maaşını alsın. Sen burada , bilemedin otuz odalı bir konutta otur. Bir Afrika ülkesine bile kendini davet ettireme! Bu virüs beni bitirdi, onu bunu bilmem. Arkadaş, balkona bile çıkamıyorum..

En son alkış meselesi için çıktık tabi.. Bizim danışmanların dediği gibi de oldu.

Ben balkona çıkınca birkaç günde vatandaş, alkış olayı ile ilişiğini kesti!

Hani dedim ya geçen hafta: “bu alkış olayı pencerede, balkonda zararsız da, bazı ayarsız çapulcular bu işi provoke eder, bu insanları hafazanallah gezi gibi sokağa çekerse!..” diye..

Bizim danışmanlar da kafa kafaya verip hal çaresi olarak: “Yengeyle bir balkona çıkıp siz de alkışlayın, bir kaç güne kalmaz süner!” demişlerdi. Hakikatten de öyle oldu. Balkonlarda, pencerelerde kimse kalmadı.

Da şimdi de “komşulara balkondan konser” modası başladı.. Sıkıntı bitmiyor ki.

Şimdi bunu da sündürmek için balkona çıkıp da tulum mu çalayım?

***

Sosyal medyada herkes soruyor! Ulaştırma bakanını neden görevden almışım. Millet can derdindeyken, Kanal İstanbul projesi için yaptırdığı ihale konusunda kızmışım da şuymuş buymuş!.. Yahu zaten o ihale bana sormadan yapılabilir mi?

Kimse öteye beriye çekmesin.

Sorunun cevabı basit! Şimdi biz şehirler arası ulaştırmayı kaldırdık mı? Kaldırdık!

O zaman bunun bakanına ne gerek var. Her bakımdan israf.

Kendisi yok ki bakanı olsun.

Siz olmayan birşeye bakabilir misiniz?

***

Bir başka hadise:

Bir vakit, “Almanya bizi kıskanıyor” demiştik de gülmüşlerdi.

İşte şimdi ortaya çıktı tespitimizin ne kadar isabetli olduğu..

Merkel, virüs yardım paketi için 750 milyar euro kaynak ayırmış. Halbuki biz, aynı işi 100 milyar TL’ye yani euro’ya vurursan, 12 milyar euro’ya filan hallediyoruz. 750 milyar euro nerede, 12 milyar euro nerede?

Şahsen, bizzat bir ekonomist olmam hasebiyle söylüyorum. Şu kaynak seferberliğinde yapılan ekonomideki farka bakar mısınız? Tabi ki bizi Merkel bizi kıskanacak! O da istemez mi 12 Milyar Euro ile halledeyim?

***

Günlüğümün yapraklarına olan saygım açısından bu ‘Bay Kemal’ ismini bu sayfalara olabildiğince az yazayım diye bir prensip kararım var. Ama gel de uy!..

Adam bırakmıyor ki!..

Yine bol keseden üfürüyor. Yok sağlıkçılara çift maaş, yok her aileye ayda iki bin lira, yok vergiler ertelensin.. Hava gazı, elektrik, su paraları alınmasın? 6 milyon Suriyeliye Afganlıya on senedir bakan devlet üç aycık da kendi vatandaşına baksın!..  Şu olsun, bu olsun!

Bir de bunları madde madde yazıyor, sanki “siz anlamazsınız, karıştırırsınız. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz!” der gibi.. İyice cinlerim tepeme çıkıyor.

Kasanın durumundan haberi yok tabi! Gerçi ondan bizim damadın da haberi yok ya o başka konu!..

Seçimlerde biz bunların gazına geldik. Her emekliye, dini bayramlarımızda eski parayla “bir milyar lira” dağıtıyoruz.

İyi güzel de ben burada mübarek bayram gelmesin diye takvimin gözünün içine bakıyorum. Ondan haberi yok!.. Nasılsa cep senin cebin değil!.. Bir de bu parayı Nisan başında vereceğiz.. Damada: “şunu Nisan başı değil, Mart sonu olarak deklere edin” dedim.

Bana “Babıcım, ne farkeder ki?” diyor.

Tabi sana göre ‘ne farkeder!..’

Bana göre esas fark burada!.

Ben bu incelikleri bildiğim için buradayım. Sen de bilmediğin için oradasın!..

***

Elimde tv kumandası, yabancı kanalları izliyorum. İfrit oluyorum tabi! Yalanın, dolanın bini bir para..

Ha!.. Yabancı deyince ecnebi kanallar değil tabi. Bu Tele1, halk tv, KRT filan!. Onları kast ediyorum yani.

Allahtan bunlar için benim her dakika aramama gerek yok. Üst kuruldan gerekeni yapıyorlar sağ olsunlar.

Her zaman söylerim. Bu haymatloslar, hapisten, hücreden yılmazlar.. Bunları bir sene serendere kilitle, orada mısır koçanlarını kemirip, semirip çıkarlar.. Bu çapulculara en iyi ceza para!.. Niye? Çünkü paraları yok!.. Fakirler!.. Zengin karşısında kıyas kabul etmez bir dezavantaja sahipler. Vur para cezasını kafalarına, bak nasıl ses geliyor!..

Trump efendi de habire gazeteci azarlıyor. Bir siyasetçiye yakışır mı? Ne gerek var yaa!.. Bizde öyle bir gelenek yok. Bas para cezasını, olmadı at içeri gitsin!..

Mars’a Merih’e gitmiş olabilirler ama Batı medeniyyetinin bu hususlarda bizden öğreneceği çok şey var!

***

“At içeri” dedim de, her şeye bir de iyi tarafından bakmak lazım. Gerçi sinek vızıltısı ama yandaşları hala ortalığı kasıp kavuruyorlar.. Bu içeri attığımız gazeteciler mesela!.. Şimdi bunlar dışarıda olsaydı Dragos sahilinde piknik mi yapacaklardı? Veyahutta Emirgan sahilinde denize olta mı sallayacaklardı? Ya da Malkara’dan otobüse binip, Keşan’a seyahat mi edeceklerdi? Ya da üç arkadaşını ayartıp kahvehanede okey mi oynayacaklardı?

Koskoca bir hayır!

Kılmazlardı ya zaten, Allahın cumasını bile kılamayacaklardı…

Ne yapacaklardı peki?

Senin benim gibi bir odada, dört duvar arasında oturup anılarını yazacaklardı!..

E o zaman? Sıkıntı ne?

***

Bilim kurulunda 26 hoca var!. Şimdi bunların branşı genel olarak tıp.. Bu hocaların hep birlikte aldığı kararları -ki, bizim Fahri’de bunların başında- onaylatmak için bana gönderiyorlar. Neden? Çünkü benim de Gazi Osman Paşa Üniversitesi’nden fahri tıp doktoram var.

Eksik olmasınlar, hazırlayıp dürüm şeklinde vermişlerdi. Hala dürümünü açmadım, Bilgilerim taze. (Niye hazır vermişken fahri profesörlük vermemişler, bunu da not edeyim, sorgulayayım!..)

Lakin benim esas branşım herkesin bildiği gibi ekonomi.

Bu, uluslararası ekonomi konusunda benim şahsımın geliştirdiği orijinal bir teori var!

Bunu burada zikredeyim:

“Ekonomi en güzel, para yok ise yönetilir. Hiç bişey yapmana gerek yoktur!”

Bunu biraz alt başlıklarla açayım diyeceğim ama açmaya da gerek yok! Açılmışı bu!

***

Son olarak şunun altını çizeyim. Bu korona konusunda iddia ediyorum, dünyanın en iyi önlemini biz aldık.

Aynı para olmayınca ekonomi yönetimi gibi.. Ölçmedik, rahat ettik.
İngiltere Başbakanı ne yaptı.. Tam serbest bıraktı. Sürü hadisesiymiş. Yahu öyle sürüyle filan olsa onu biz burada en güzelini yapardık.

Sonuçta Boris de ölçtürmüş kendini.  Pozitif çıkmış.
Ne oldu?.
Sürüye kurt girdi!..


0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir