LOMBOZ 15 ARALIK 2023


Gölgesinden korkan hukukçular

Adli yargı Gezi davası dosyası ile adeta ‘yakan top’ oyunu oynuyor!..

Dosya, bugün orada, yarın burada ertesi gün şurada…

Hukuk; numaralı ceza daireleriyle, Yargıtayıyla, Anayasa mahkemesiyle, bir türlü işi bitirip dosyadan kurtulamıyor!

Neden kurtulamıyor?

Çünkü ortada suç yok ama suçlu yaratmak isteyen güçlü bir irade var!

Herkesin gözü dosyanın üstünde olmasa kolay.

Kır kalemi gitsin!

Ama herkes görüyor. 

Dosya ortada ve içinde suç yok!

Can Atalay, milletvekili…

Lamı cimi yok! 

Anayasa’da emredici hüküm var.

Ayrıca ‘içtihat’ denilen, daha önce aynı durumlarda yapılan uygulamalar var. 

Anayasaya göre derhal Meclise dönmesi gerek. 

Ama bir türlü dönemiyor. 

Devlet kendisine milletvekili olmak için bir engeli yoktur belgesi veriyor. 

Seçiliyor; mazbata veriyor, 

Meclis komisyonlarında görev veriyor. 

Mecliste oda veriyor, 

Meclis salonunda oturması için ceylan derisi kaplı koltuk veriyor, sıra veriyor, Maaş veriyor, harcırah veriyor, 

Anayasa mahkemesi ‘salıverin’ kararı veriyor ama 

dosyası yargı kalemlerinde dolaşıp duruyor!

Neden? 

Nedenini açık açık konuşalım:

Çünkü iktidar, Gezi’den çok korktu!

Korkmak ne? Korkudan öleyazdı!

Böyle bir korkuyu ne daha önce ne daha sonra hiç yaşamadı.

 

MHP’sinden HDP’sine, islamcısından komünistine, daha kötüsü, ‘hiçbir şey’cisinden, her takımdan futbol taraftarına, milyonlarca kadın erkek, genç yaşlı yurdum insanı, kimseden işaret almadan, kimsenin yönlendirmesine tabi olmadan, üstelik de yakıp yıkmadan, kimseyi öldürmeden, karıncayı incitmeden, Türkiye’nin her yerinde sokaklara döküldü. 

İktidara açıkça: “seni istemiyoruz!” dedi.

İktidar, “halkın coşkun akan seli” ile ilk ve son kez müşerref oldu. 

Korktu!.. 

Onbinlerce güvenlik mensubunu o ilden bu ile taşıyıp durdu. 

Sokaktakiler, kendi istekleri ile “şimdilik bu kadar” deyip evlerine dönene kadar bu insan selini durduramadı.

Tehlike geçince, Sarayının 1150 odasını dolduran yüksek maaşlı ve yüksek liyakatlı danışmanları ile “aneliz” yaptı.

Ağalar;
“Bu basiret bağlanmasını zinhar tekrar yaşamamalıyız” dediler!..

O halde yapılacak şey belliydi!

“Bir daha olmasın” diye Gezi’nin ‘suç’ olarak tescil edilmesini sağlamalıydılar..

E, ortada suç varsa bazıları da onun “failleri, suçluları” olarak yaftalanmalıydı.

.. 

Piyango, gençlere su ve sandviç veren yüzlerce kişiden görece en zengini, iş adamı Osman Kavala’ya ve fedakar karakterleriyle öne çıkan birkaç yurtsevere vurdu.

Ortada suç yok!

Dosya kapatılmaya uğraşılsa da kapatılamıyor.
Toplumun vicdanı razı olmuyor. 

Ancak konuyu iyi bilenlerin sesi yeterince çıkmıyor. 

Belli başlı isimler dışında, konu ile ilgili akademisyenler, hakimler, savcılar: “Arkadaş, bu bir darbedir!.. Deniz Gezmiş’ler bu yüzden idam edildi!.. Bu kadar da olmaz!” diyerek yeri göğü inletmiyor!

Başlıkta belirttiğimiz gibi, birkaç gözükara dışında, siyaset ve yargı gölgesinden korkuyor!

Bir hukuk garabeti yaşanmaya devam ediyor…

Ortada suç yok ama “suçlu” icat edilmeye çalışılıyor!
Olmuyor!

Balık üzerinden bir hesap

Daha önceleri aylık dergi olarak ‘basılı’ yayınlanırken 2014’den sonra internet üzerinden yayına geçen ‘Adalı Dergisi’, Adalı Yayınları’nın, ilgiyle takip ettiğim “kadim” yayınlardan biri.

Özellikle Cihan Yiğin’in kaleme aldığı ‘Yıllar Önce Basında Adalar’ sayfasının müptelasıyım!

Cihan Yiğin; Akşam gazetesinin 1938 yılı Aralık ayına ait bir nüshasında, artık değil İstanbul Boğazında, rüyamızda bile göremediğimiz uskumru bolluğu haberini bu nostalji sayfasına taşımış. 


Haber şöyle:

“Uskumru çok bollaşmıştır. Uskumruları yemek için yukarı boğaza çıkan torikler onları kovalıyarak aşağıya akın ettirmişler, toriklerden kaçan uskumrular da sürüler halinde dün akşam kısmen İstinye ve çok olarak da Arnavudköyü – Bebek sahillerine vurmuşlardır.
Balıkpazarındaki balık kabzımalları her taraftaki balıkçılara telefon ederek vaziyeti bildirmişlerdir. Az zamanda Bebek – Arnavudköyü sahilleri sandallarla dolmuştur. İlk anda 20,000 kilo uskumru tutulmuştur.
Evvelki gün uskumrunun en ucuz günü idi. Çok taze ve iri uskumrular 30 kuruşa kadar veriliyordu. Akşam geç vakit 20 kuruştan da satışlar olmuştur. Dün akşam uskumru perakende olarak 20 kuruştan satılmıştır.”

Artık adını unuttuğumuz balıkların bolluğu bir yana, uskumrunun fiyatı da dikkat çekici!.. İrisinin kilosu akşam pazarında 20 kuruş.

1938 yılında göreve yeni başlayan öğretmenin maaşı 50 Lira.
Yani hemen hemen asgari ücret.
Dünya büyük bir krizi henüz tam atlatamamışken, yoksulluk ve yoksunluk yılları olarak isimlendirilen dönemde asgari ücretle 250 Kilo uskumru alınabiliyormuş.

Bugün en ucuz balığın kilosunun 100 lira olduğu göz önüne alınırsa, 1938’deki asgari ücret seviyesine ulaşabilmek için asgari ücretin en az 25 bin TL olması gerekiyor.

Eski Türkiye, Yeni Türkiye kıyaslaması yapanlara bir de balık üzerinden hesap çıkaralım dedik!

Asgari ücretten bize ne!

“Bana ne abi asgari ücretten!.. Onu asgari ücretliler düşünsün! Ben Memurum, ben emekliyim, ben ustabaşıyım, ben şefim, mimarım, mühendisim!”

Asgari ücret, maaşı asgari ücret olmayanları ne kadar ilgilendiriyor?

Çalışma ekonomisi profesörü Aziz Çelik bunu özdeyiş terkibinde tek bir cümleyle çarpıcı bir şekilde şöyle ifade ediyor: 

“Bütün ücretler, asgari ücrete göre geriler!”

Başka bir tanıma gerek yok!

Ağlamayan çocuğa meme vermezler!
Balıkçılıkla geçinen İzlanda’da asgari ücret, bizim paramıza çevirince 70 bin TL
Ortalama ücret 140 bin TL.

İzlandalı ortalama bir çalışan yıllık maaşından biraz tasarruf ederek son derece makul bir elektrikli otomobil satın alabiliyor.
Senin arttırdığın dolmuşa binmeye yetiyorsa ne ala!

Güzel kardeşim!

Talebin bu kadarsa, senin ücretini de İzlandalı mı gelip arttıracak!

Ne diyor Aziz hoca:
“Bütün ücretler asgari ücrete göre geriler!”

Asgari ücretine sahip çık!

Gündemimiz ciğer kebap

Adalet Bakanı, kendisine, Somali Cumhurbaşkanının oğlunun yargılanamadan kaçışını soran Fox Tv. muhabirine ayar vererek ne demişti?
“Gündemimiz Filistin!”

Ama ne oldu?
Gündem bir anda Meclis bahçesindeki ciğer kebap partisi oldu!

Hadi bizim açlık sınırı altında yaşayan vatandaşımızdan geçtim!
Filistinde bebeler açlıktan ölürken,  Mecliste süren bütçe görüşmelerinden kaytararak, Meclis bahçesinde 15 metrelik mangalın başında ciğer kebap partisi yapan AKP’li milletvekilleri, Filistine Adalet Bakanı kadar duyarlı değil mi ki ana gündemi ciğer kebap partisine dönmesine vesile oldular?

Sayın Adalet Bakanımız gidip onlara da “Gündemimiz Filistin!” mi dedi, ciğer mi yedi?

Yumruk serbest olsun! 

Yumruk olayını açıklayan eski futbolcu Lemi Çelik, diyor ki, “Emre Belözoğlu yöneticiyi doldurdu. Yönetici de tribündeki başkanı doldurdu. Gazı alan başkan da gidip hakemi yumrukladı.”

Futbolun geldiği noktaya bakar mısınız! 

Biz bu işin altından artık bu şekilde çıkamayız!
Benim daha güzel bir önerim var.


Futbolu Kickbox İle halvet edip yeni bir spor konsepti yaratalım. 

Adına da “Futboks” diyelim.
Herkes kaskını eldivenini giysin. Misal, hakem ofsayt çaldığında bile allah ne verdiyse girişmek serbest olsun!
Sayın büyüğümüz Devlet Bahçeli “Durum mevcut kurallara uymuyordu, biz de mevcut kuralları duruma uydurduk!” diye bir açıklama yapar, biter gider.

Bence daha seyirlik olur.


Unutmayın, güzel icatlar onu ararken değil, başka birşey yapmaya çalışırken kazara bulunan şeylerdir!
—   

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir