Lomboz 3 Mayıs 2020

 

1 MİLYON YAZILIMCI PROJESİ
Hatırlarsınız, Ekonomi Bakanı, geçen yılın şubat ayında büyük bir müjde vererek “Burada çok iş var” kampanyası ile iki buçuk milyon kişiye istihdam kampanyası başlatmıştı.
Yıl sonu gelmeden bırakın iki buçuk milyon yeni istihdamı, TÜİK’in rakamlarına göre yaklaşık yedi yüz bin kişi daha işsiz kaldı.
Hele korona sonrasını ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

Az daha öncesine gidelim.
2017’de Cumhurbaşkanı, TOBB’a “Üyeniz olan her işletme +1 istihdam yapsın”  çağrısında bulunmuş, sonra da çağrıya uydukları ve 1,5 milyon ek istihdam sağladıkları için “Bu bir rekordur!” açıklamasıyla işverenlere bizzat ‘şahsım olarak’ teşekkür ediyorum demişti..
Oysa bırakın istihdamın artmasını, Yine devletin kurumu TÜİK’e göre o yılın işsiz rakamına, 570 bin kişi ilave olmuştu.

Korona salgınının hemen öncesinde Milli Eğitim Bakanının talebi ile 20 bin öğretmenin ataması yapıldı. Ama ‘bu dar zamanda bütçeye yük olmasın’ diye olsa gerek atamalar hala Cumhurbaşkanı’nın imzasından çıkamadı. Dolayısıyla işe alınmalarına rağmen yeni öğretmenlerin maaşları da bağlanamadı.

Şimdi yine Damat Bakan Berat Albayrak’ın “1 Milyon Yazılımcı” ismi ile açıkladığı ama yandaş medyanın manşetlerinde ısrarla “1 Milyon istihdam projesi” adını kullanmayı tercih ettiği yeni bir projesi var.
“E ama artık bu kadarını da kimse yemez!” diyeceksiniz!
Yok demeyin!
Ama yandaş medyayı da ciddiye almayın!
Zira Ekonomi Bakanı bu kez kelimelere takla attırarak, istihdam sözü vermiyor.
Projenin, ‘sektörün yazılımcı ihtiyacına kaynak sağlayacağını’ belirtiyor..
Yani biz online kurs vererek yetiştiririz. İş arayanları koyduğumuz havuza onları da koyarız. Yazılımcı arayan işveren gelir havuzdan alır!” demeye getiriyor.

Üniversitelerden ve konu ile ilgili teknik yüksek okullardan mezun olan onca yazılım mühendisi ve teknisyeninin de iş arayanlar sırasında olduğunu düşünürsek bu ne kadar derde derman bir proje olacaktır bilinmez.
Her şeye rağmen eğer eğitim kalitesi tutturulabilirse projenin bir tutar yanı var!
Bir; bu sefer şu kadar kişiyi işe alacağız, şu kadar istihdam sağlayacağız demiyor.
İki; En azından öğrenmenin kimseye bir zararı yok!

——

NE CE-HA-PE’YMİŞ BE!

Güzel yurduma bir uzaylı gelse. Türkçe çipini yükleyip televizyonların önüne birkaç gün otursa.
Galaktik merkezine bizimle ilgili şöyle bir rapor gönderir:

-İktidarda CEHAPE diye bir parti var!

-Yaptığı her icraat yanlış!

-İşin doğrusunu bilen fakat muhalefette olduğu için elinden bir şey gelmeyen Ak Parti’nin lideri Erdoğan, feryat figan sürekli onun yaptığı yanlış icraatları halka anlatıyor! Çaresizce düzeltmek için çırpınıyor!

-Ama allah için bu ülkede demokrasi var. Çünkü bütün tv’ler muhalefet lideri Erdoğan konuşmaya başlayınca yayınlarını kesip onun sözlerini son noktasına kadar halka aktarmasını sağlıyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; korona konusunda gelişmeleri ilk ağızdan dinlemek için ekran başına geçip milyonlara yaptığı “ulusa sesleniş” konuşmasında bile, konuşmanın büyük bir bölümünü CHP’ye ve Kemal Kılıçdaroğlu’na verip veriştirmeye ayırmasının anlamı ne?

CHP’nin eli kolu olabildiğince bağlanmış belediyeler dışında, icra ettiği, bilmediğimiz bazı uygulamaları, projeleri, ihaleleri mi var?

İktidar, Bakanlıklarda, ya da Meclis’te hangi kararı almak istiyor da buna CHP engel mi olabiliyor?

“Arkadaş, yanlış düşünüyorsunuz!” diyebilir, işinize bakabilirsiniz!..

Bu şiddet, bu celal niye?
Bizim göremediğimiz neyi gördünüz?

 

———–

BİRAZ DA BUNDAN SONRAYI KONUŞALIM!

Sağolsun varolsunlar!
İki aydır televizyonlarda profesörleri dinliyoruz.

Hadi öncesini boş verin, 11 Mart’ta Sağlık Bakanı’nın, ilk resmi vakanın Avrupa üzerinden, ülkemize giriş yaptığını açıklamasından bu yana, yani bir buçuk aydır, kesintisiz, bütün televizyon ve sosyal medya kanallarında aynı şeyler anlatılıyor.

Farklı olan tek şey Bakan’ın her akşam açıkladığı, benzetmek gibi olmasın ama, neredeyse çekiliş sonuçlarını bekler gibi merakla izlediğimiz, günün test, enfekte ve taburcu sayıları. Üstelik son yirmi gündür bu sayılar da birbirinin benzeri..

Artık ekranlara çıkan hocalar, aynı şeyleri söylemekten yorgun gözüküyorlar.

Ara sıra ortalığı renklendiren birkaç “enteresan profesör” olmasa onların da reytingi kalmadı.


Bence bu model yeter!

Hepten susmasınlar ama biraz bu yoğun frekansı düşürmek ve artık bir sonraki moda geçmek lazım.
Hocam! Herkes her şeyi biliyor. Eller şöyle yıkanacak, maske böyle takılacak, sosyal mesafe, hijyen şu bu..

Artık cidden bu katmanı atlamak gerekiyor.

..

Neden mi? Hesap ortada!

Türkiye nüfusu 82 Milyon. ilk vakanın görüldüğü 45 günden buyana, enfekte olanı, hayatını kaybedeni, taburcu olanı, test edileni, hepsi 120 bin kişi.. Hadi bilineni bilinmeyeni bunu iki ile çarp. 250 bin kişi de!..
Toplam nüfusun %60’ı yani 48 milyon kişinin enfeksiyonu geçirdikten sonra salgın güvenliğinden, yani her şeyin eskisi gibi normale döneceğinden söz edilebildiğine göre bu makul oran ile gidersek “48 Milyon” bölü “250 bin” çarpı “45 gün” eşittir 23 Yıl!..

Yani enfeksiyonu, öleni, kalanı hep bu seviyede tutabilirsek huzura ermemiz için 23 yılımız var!..

Haydi riskimizi sınır değerlere kadar yükselttik ve sayıları iki katına çıkardık. Olsun sizin güzel hatırınız için 11 buçuk yıl!

Yani özetle, bir aşı veya ilaç bulunmaz ise bu gün sürdürdüğümüz durumun, üstelik de iki kat tehlikelisini bile 11 yıldan fazla devam ettirme ihtiyacımız var!
Bu durum sadece bizim için değil bütün dünya için böyle!

İyi senaryo aşının bulunması..

Onun da bulunup, makul sayıda insanın aşılanması -yapın simülasyonunu- en az 4 yıl..

Anlaşılıyor ki biz bu virüsten korunma modunda uzun süre, en iyi ihtimalle de 4 yıl yaşayacağız!

Bu noktadan sonra bizim enerjimizi harcamamız gereken şey bundan sonra, standart, bildiğimiz hayata en yakın sosyal, ekonomik ve ruhsal koşulları yakalayarak nasıl yaşayacağımız..

O halde bundan sonra herkes bildiği alanda inovatif fikirler üretmeli. Bunun için çeşitli platformlar kurulmalı. Her alanın bir bilim kurulu oluşturulmalı. Bu fikirler çarpışarak makul olanı hızla hayata geçirilmeli.
Görülüyor ki sorunları en kolay çözülebilecek sektör tarım sektörü.
Öncelik tarım ve diğer üretici sektörlerin olmalı.
İşi daha zor olan ve daha çok etkilenen hizmet sektörü kendilerine özgü buluşlar yapmalı ve bu buluşlarını öncelikle kurulacak bir tescil merkezine tescil ettirmeli.

Berberler nasıl çalışabileceklerini, restoranlar nasıl üreteceklerini, nasıl servis yapabileceklerini, sinemacılar nasıl dizi ve film çekebileceklerini ve bunları salonlarda nasıl izletebileceklerini, hava yolları, otelciler, tatil köyleri turistleri nasıl ağırlayacaklarını, devlet ve belediyeler de bunları nasıl kontrol ve koordine ve tescil edebileceklerini ortaya koymalı.

Ben bu güne kadar, basit cerrahi maskenin içerisine kağıt mendil koymaktan ve gözlük sapına şeffaf dosya kapağı takmaktan başka bir inovatif yaklaşım görmedim.

Buyrun berberlerin çalışma hayatına dönmesi için, kasdettiğim şey kafalarda canlansın diye  bir örnek modellemeyi ben yapıyorum. Telif melif de istemem!..
Haydi önceki hayatımızda “inovasyon, inovasyon, star-up, sanal zeka! ” diye ortalığı yıkanlar!
Devamı gelsin!..

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir