LOMBOZ 17 EYLÜL 2021 CUMA

Yeni sistemin kodları

Hakim, sanığın otelinde fotoğraf vermiş. 

Ardından sanık beraat etmiş!

Burada yanlış nerede?

Yanlış tabi ki ‘sayın hakimim’in davranışında.

‘Fotoğraf’ çok yanlış bir davranış!

Sayın hakimim! Adamın oteline malum sebeple gittin!..

Yedin, içtin her ne eylediysen eyledin!

Niye fotoğraf çektiriyorsun?


Sessiz sedasız işlerini hallet, sıkı büzük, dar kâse prensibi ile hedef küçült, paltonun yakalarını kaldır, gözlüğünü, fötrünü tak, kapıdan su gibi süzülerek sessizce karanlığa doğru kay!

Fotoğraf çektirmek, selfi yapmak ne abisi?

Tamam yeni sistemde adaleti bir miktar özgürleştirdik, genişlettik ama bu kadar da değil!..

 

Shogan Kameda neden bıçaklandı?
Japon tenis hocası Shogan Kameda, 12 yıl önce yürüyerek başladığı dünya gezisine Çin’de bir kız arkadaşı kendisine bir bisiklet hediye ettikten sonra bisikletle devam ediyordu.

İlk kez 2017’de Türkiye’ye geldi.

“Yürüyerek dünyayı dolaşan adam” olarak gazetelere haber oldu.

Önce Karadeniz’i dolaştı.. Oradan İstanbul.. 

Sonra Bodrum. 

Turizmciler kendisini misafir etti.
Ekmek elden su gölden…

“Beş kuruş harcamadan dünyayı geziyorum dedi!”

Sonra 2018’de yine geldi..
Yine cebinde beş kuruş olmaksızın dünya gezisindeydi.
“Türkler çok iyi, çok yardımsever!” dedi.. 

“Bana bedava yemek veriyorlar, meyve hediye ediyorlar! Gelecek sefer Doğu Anadolu’yu gezmek istiyorum!”

2021’de tekrar geldi.

Dediği gibi bu kez Doğu’yu gezmek üzere niyetlenmişti.

“Burası çok güzel, bedava otel bulamazsam çadır yeri gösteriyorlar çadırda konaklıyorum. Mangal yapanlar beni sofralarına davet ediyorlar.. “ dedi.

Türkçe bile öğrenmişti. Haliyle Türkleri seviyordu.
Yollarda bazen kendisine taş atan çocuklara bile kızgın değildi.
“eğitimsizlik!” deyip geçiyordu.

Bisikletiyle pedal basarak Muş’tan Elazığ’a geçti. 

Oradan Sivrice’ye..

Sivrice’de kamp yaptığı yerde sakalı bitmemiş bir genç, durduk yerde gelip bacağından bıçaklayıverdi Shogan’ı…

Shogan şimdi hastanede!
İyileşip yeniden pedal basabileceği günü bekliyor.

Biraz da kırgın belli ki..
Hiç de fena olmayan Türkçesiyle, “Türkiye’deki turum bitti” diyor!

Peki yakalanıp tutuklanan genç, Shogan’ı neden bıçakladı?

Nedeni belli değil!

Ya da biz henüz bilmiyoruz diyelim.

Shogan diyor ki: “Dişlerimi fırçalarken bana ters bakıyordu. Bir şeyler dedi, anlamadım. Sonra beni bıçakladı!”

Öte yandan Shogan’da, gelecek umudu elinden alınmış bir Türk genci için altın değerinde bir sır var!..

Delikanlıyı iyice umutsuzluğa düşürüp saldırganlaştıran, Shogan’dan bu altın değerindeki sırrı istemesi ama derdini anlatamamış olması olabilir mi?

“Yeme, içme, gezme, yaşama işini yıllarca beş kuruş harcamadan yapma” sırrı!..

Ah bu japonlar!

 

Maç bitti, uzatmalardayız!

TCDD’nin en kısa süre görev yapan genel müdürü Murat Atik neden atandıktan on gün sonra görevden alındı?

Adam, hem -Barış Terkoğlu’nun bütün ayrıntılarını yazdığı gibi- Adnan Hoca davasında 18 numaralı sanık iken firar ederek davadan kurtulmuş, hem de daha 5 ay önce TCDD den 350 milyon milyonluk bir ihale almış!


Lideri müebbet almış bir tarikatın para kaynaklarından biri olmakla yargılanan üyesine TCDD’nin 350 milyonluk ihale vermesi bir yana, iş sürerken o kişinin TCDD’ye genel müdür yapılması, işi teslim edecek kişi ile iş kabulü yapacak kişinin aynı kişi haline gelmesi Mustafa Karadeniz’den bir kamera şakası gibi.. 

Bu kadarını AKP bile kaldıramadı!

Memleket nasıl bir kafa karışıklığı ile yönetiliyor varın  siz hesap edin!

Demek ki hakikaten maç bitmiş, uzatmaları oynuyoruz!

 

Pandemi süresince açılan kese

Vatandaşa yapılan yardım: 10 milyar

Vatandaşa kesilen ceza : 20 milyar!

Almanya bizi kıskanmasın da ne yapsın? 

 

HABERLERDEN ÖZETLER

Ateistlerden Ali Erbaş’a plaket

Türkiye Ateizm Derneği; son zamanlarda yaptığı açıklamalar ve attığı twitlerle, dolaylı olarak derneklerinin üye sayısında artışa neden olduğu gerekçesiyle Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a bir teşekkür plaketi sundu.

Teşekkür plaketini Ali Erbaş’a sunan Türkiye Ateizm Derneği Başkanı Selami Segment: “Son zamanlardaki çıkışlarıyla, on senedir ulaşamadığımız üye sayısına  altı ayda ulaşmamızı sağladı. Allah kendisinden razı olsun!” dedi.

 

Şebeklerden itiraz geldi

“Biz kimseye tasallutta bulunmadık!”
Geçtiğimiz günlerde twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Ülkemizi yağcıların ve şebeklerin tasallutundan kurtarmalıyız.. Zira bunlar yalan yanlış bilgiler vererek üretimi engelliyorlar” ifadesini kullanan eski Bakan Erdoğan Bayraktar’a Darıca Hayvanat Bahçesi Şebek camiasından tepki geldi. Camia adına açıklama yapan şempanze Muzcan Skuvit: “Adımız şebek olabilir ama önümüze bir kamyon muz bile yığsanız biz bu kadar onursuz işlerde yer almayız!.. Bayraktar bu sözlerini geri almalıdır!” dedi.

 

Süleyman Soylu’nun sırrı ortaya çıktı

Zaman zaman kaybolan ve ortalarda görünmeyen İçişleri Bakanı Ege’de ıssız bir koyda ‘Oki sesi’ dinlerken görüntülendi.

Yakınları; Bakan’ın, yoğun Başkent gündeminden yorulduğunda bu koya gelip ‘oki sesi’ ile transa geçerek rahatlama seansları gerçekleştirdiğini belirtiyorlar.

“Bunu yazan tosun” o Tosun mu?

Son günlerde, kurduğu tek bir cümle ile laiklik tartışmalarının alevlenmesine sebep olan Eski AKP Milletvekili ve Star gazetesi yazarı Resul Tosun’un, tuvalet kapılarının efsanevi yazarı “bunu yazan tosun!” imzalı Tosun olduğu iddia edildi.
Tosun, iddiaları yalanlayarak “Müddei iddiasını ispat ile yükümlüdür! Bi kere ben hiç bir surette umumi tuvalet kullanmam!” dedi.
Böylece iddiaların asılsız olduğu anlaşılmış oldu.

LOMBOZ 12 EYLÜL 2021 PAZAR

 

Tokuz meselesi
Bence geçen haftanın en ilginç olayı, Rize’deki kurdele kesme töreninde, Reiz’in, kurdeleyi, yanılıp erken kesen bir ‘sabi’nin kafasına, sağ elinin orta parmağı ile “tıktıklaması” olayı idi.

… 

Bu, orta parmağa ait, phalanx proximalis kemiğinin tepe kısmına, yani tıp literatüründe ‘kaput’ denilen bölümüne, bizde “tokuz” derler. 

Elin bu özel bölümü ile kafaya vurma hadisesi de “tokuz vurmak” olarak ifade edilir.
Eski nesilde bir eğitsel uyarı modelidir.

Tokuz vurdun mu sadece parmağının değil bileğinin ağırlığı da kafaya naklolur. 

Hele elinde bir tahta silgi ya da şekil ‘a’ da görüldüğü üzere mikrofon gibi materyal var ise o materyalin ağırlığı da vurma hızının ivmesi ile orantılı bir şekilde artarak tokuz noktasında odaklanır. Tokuz vuruşunun etkisi katmerleşir. 

Alimallah, tokuzu yiyen elemanın bıngıldağı yer değiştirir, şırrrınk diye kayma sesini duyarsın!..

Gerçi dikkat ettim, allahı var!.. Reiz’in tokuzu tam tokuz değil!
“Tokuz ayası” dediğimiz türden bir vuruş.
Bu teknikte, orta parmağın proksimalis kemiğinin dik köşesi ile değil yanal ayası ile vuruş yapılıyor.
E tabi Reiz, ‘sabi’nin canını gereğinden fazla yakmak istemiyor. Alt tarafı yanılmış, bir kurdeleyi erken kesmiş! “Biz yanılıp, yanıltılıp, neleri erken kestik, kimleri sütten kestik!” diye muhakeme yapmış olmalı zaar!..

Tokuz vuruşu, bir eğitim materyali olarak en yıldırıcı vuruştur.
Tok, tok tok!.. Üç kez vurulur. Raconu budur!..

Belli ki, Reiz de bu raconu biliyor. Üç kez vurdu.

Zira dördüncüsü mazallah artık işkenceye girer…

Tokuz deyip geçmeyin;

Müdürden tokuz yiyip okulu terkedenler, ömür boyu şabalak kalanlar bilirim.

Orta Anadolu’da bir atasözü bile var.
“Elin tokuzunu yemeyen, kendi parmağını kızılcık sopası sanır!”

Yaa!

 

Bu yazıyı kahvaltıdan sonra okuyun!

Ne diyor Bakanlık:

Kimseyi aşı olmaya zorlayamayız. Ama aşı karşıtı kişi kamu görevi yapıyorsa iki günde bir PCR testi yaptıracak!

Yani aşı karşıtları, aşı olup sinek ısırığı kadar bir defektle yırtmak varken, izlediğim kadarıyla testten çıkanı horoz gibi olduğu yerde silkindiren, titreten, hatta ağlatan bir uygulamayı iki günde bir yaptıracaklar.

İsmi bende, bir doktor arkadaşımla konuştuk.
Doktor arkadaşım dedi ki: 

“Tek umudum, PCR testinin Sağlık Bakanlığının rehberinde yazıldığı gibi uygulanması!..”

“Nasıl yani?” dedim..

“PCR testi, usulüne uygun yapıldığında, test yaptıran kişinin burnundan sürüntü alındığında gözünden yaş akmalı, boğazından sürüntü alındığında da öğürmeli..
Ben yaklaşık otuz kez yaptırdım. Gerçekten çok zor!” dedi.
Hatta PCR testi yaptıran bir arkadaşı:
“O test çubuğunu bir kere burnuma sokmasınlar, on kere ..üme soksunlar razıyım!”

demiş…

Demiş de galiba bu kardeşin bir bildiği de varmış.

Zira “rektal sürüntü” uygulaması Çin’de kullanılıyor ve bu uygulamaya halk, ‘aşağılayıcı’ ve ‘utandırıcı’ olduğu gerekçesiyle yoğun tepki gösteriyor.

Bir ara Çin, ülkeye gelecek tüm yabancılara da bu testi zorunlu kılmış, konsolosluklar ardı ardına ayağa kalkmış…

Gel gör ki doktorlar da bu yöntemin daha güvenli ve kesin sonuç verdiğini iddia ediyorlar ve diyorlar ki, “virüs anüste, solunum yollarına oranla daha uzun süre kalabiliyor. Rektal test, özellikle mutasyona uğramış virüs taşıyan kişiyi tespit etme olasılığını artırıyor.”

Bizim millet Çinlilere benzemez.

Futbolda “çift dalmak” terimine denk gelen “Rektal tuşe” yüzünden prostatını muayene ettirmeyip prostat kanserinden hayatını kaybeden çok vaka bilirim.

Sağlık Bakanına sesleniyorum!

Aşı tereddütünü ortadan kaldırmak mı istiyorsun?

Getir PCR testinde ‘rektal sürüntü’ zorunluluğunu. 

Ertesi gün seyret, derby maçı bileti satar gibi aşı kuyruklarında sırasını parayla satanları.
Günde bir buçuk milyon değil, iki buçuk milyon aşı rakamına ulaşmazsan ben de bu memlekette yaşamıyorum!

 

Büyük uyanış!

Aşı karşıtları Maltepe kaymakamından izin alamadı.
İstanbul Valiliği ise gösteri yapmalarına izin verdi.

Ama bir şartla. “Pandemi kurallarına riayet edeceksiniz!” dedi…

Pandemiden korunmanın birinci kuralı ne?

Aşı olmak!

Yani Vali bir manada diyor ki: “Aşı karşıtı gösterinizi, mümkünse aşılarınızı yaptırarak icra edin!”

Dinleselerdi gösteri zaten kendiliğinden dağılacaktı..

Halbuki göstericiler maske bile takmadılar..

Gösteri hakkı kutsaldır!

Ama herkese kutsal olmalı..
Aşı karşıtlarının, aşı gibi bir ‘küresel cankurtarana’ karşı olmalarına rağmen hükümet karşıtlığı gibi bir dertleri yok!

Hele bir olsaydı da bu mitingi yapsaydılar!

 

Okullardan bir Covid19 resmi

Milli Eğitim Covid19 algoritmasını okulları gönderdi.

Gönderdi ama okullarda akıl karışıklığı sürüyor.

Bir lise öğretmeni tanıdığımla konuştum. 

“Bir anlat bakalım neler oluyor?” diye sordum. 

 

“Kural şu:” diye başladı.. ” Sınıfta bir öğrenci  pozitif çıktığında pozitifi eve yolluyoruz. Kalan 35 kişi derse devam ediyor.. 

O sınıfta bir öğrenci ya da öğretmen daha pozitif çıkarsa toplam 2 pozitif olduğundan, Bakanlığın algoritmasına göre bu kez sınıf o öğretmenle birlikte olduğu gibi 14 gün eve gidiyor. Ders uzaktan devam ediyor.

Ancak burada şöyle bir sorun var!

Başa saralım.. Diyelim ki sınıfta bir öğrenci pozitif çıktı.  Bir öğrenci ya da öğretmen daha pozitif çıktı!.. Bu durumda sınıf tatil ediliyor, öğretmen de eve gönderiliyor ama ama bu sınıfın dersine giren 15 öğretmen diğer sınıflarda derslerine girmeye devam ediyor..  Taşıyıcı oldukları anlaşılana kadar diğer öğrenci ve öğretmenlere bulaştırma ihtimalleri son derece yüksek.

Tenefüste öğretmen odasına girip çıkıyor, çay içiyor, sohbet ediyor..”

Hoca yine devam ediyor:

“Nitekim bizim okulda 10’uncu sınıflardan birinde okulun ikinci günü bir öğrencinin, pozitif haberi geldi. Sınıfın Matematik öğretmeninin de sınıftan virüsü kapıp pozitif olduğunu öğrendik. Öğrenciler ve öğretmen eve gitti. 

Diğer 15 öğretmen bizimle okulda. Öyle huylu huylu birbirimizi kesiyoruz şimdi!..”

Anlaşılıyor ki sistem öğretmeni biyonik eleman gibi kabul ediyor.
Öğretmenler, kendileri söylemediği sürece hangi öğretmenin aşılı ya da aşısız olduğunu bilmediğinden öğretmenler odasında temas ihtimali, hatta diğer sınıflara bulaştırma riskleri daha da büyüyor.
Sınıftan virüsü alan öğretmen, öğretmenler odasında doğal olarak distribütör gibi davranıyor. Diğer öğretmenlere bulaştırıyor. Onlar da hooop diğer sınıflara..


Virüs bize acımazsa bu işin sonunu hiç iyi görmüyorum!

LOMBOZ 10 Eylül 2021


Aşı tereddütünde görüntülü medyanın ağır kusuru

Bizim zamanımızda ilkokullarda aşı yapılacağı -özellikle de öğrencilere- önceden bildirilmezdi.

Müdürler ve muhtemelen bazı öğretmenler o meşum günü bilirlerdi ama öğrencilere zinhar duyurmazlardı.

Hele bir duyursunlar! 

Bırakın duyurulmasını, “yarın aşı varmış diyorlar!” şeklinde ince bir dedikodusunun yayılması halinde bile ertesi gün okulda, birkaç ‘saf’tan başka öğrenci bulamazdınız. 

İşte o saflardan biri de bendim.

Bu sayede bütün aşılarımı eksiksiz oldum!

“Aşıcılar” sessizce gelirlerdi. 

Dersin ortasında kapı açılır içeriye beyaz önlüklü bir kalabalık girerdi ki sınıf; önce bir kalp çarpıntısı senfonisi;  ardından ağlamalar, inlemeler, “anne, annee!” diye anasını babasını ünleyenler; “örtmenim, örtmenim!” diye ağlaşarak eteğine, paçasına yapıştıkları öğretmenden çaresizce medet umanların hazin görüntüleriyle dolar, ortam adeta deprem sonrası, yıkıntılar etrafında sahipsiz kalmış bebelerin acıklı hıçkırıkları ile bezenmiş bir afet tablosunu andırırdı.

Kasabın bıçağını yalayan danalar gibi sağlık görevlisinin bacağına yapışan şaşkınlar da çıkardı ki ilk iğneyi onlara saplarlardı.

İşte o şaşkınlardan biri de yine bendim.

Bu arada sınıfınız, okulun birinci, hatta ikinci katında ise, külliyetli bir miktarda uyanık, açık pencerelerden bahçeye atlamak suretiyle aşıdan kaçardı.

Bu pencere kaçaklarının bir kısmı bizzat velileri tarafından derdest edilip geri getirilse de, hatırı sayılır bir kısmı aşıdan yırtar, ertesi günlerde bu zaferlerini gerine gerine anlatırlardı.

Evet, bizim zamanımızda bütün ilkokullarda vaziyet üç aşağı beş yukarı böyleydi.

Şimdi bu aşı hatıralarını iş olsun torba dolsun diye anlatmadık!

Pandeminin başlangıcından bu yana istisnasız tüm televizyon kanallarında, ne zaman aşı konusu gündeme gelse “orta pencere” denilen ekranın göbeğinde, bir kadının ya da adamın koluna “cart cart!” iğne batırılması bu “pencere kaçkınlarının” beyinlerinin arka kısmında, uykuya geçmiş aşı reddi ya da açı tereddütü bölgesini uyandırdı.

Hatta hatırlıyorum, bu görüntüler bir keresinde Fatih Altaylı’yı bile çıldırtmış, ona canlı yayında kendi rejisine fırça kaydırmıştı: “Yaa arkadaş, alın şu iğne görüntülerini ekrandan, sadist misiniz nesiniz? Midemiz bulandı yav, alla alla!” diye basmıştı feveranı. 

Sözün özü, daha pandemi bir: sağolsun Türk medyası arşivlerde, ambarlarda, nerede bir iğne batırma görüntüsü var, şırınga görüntüsü var bulmuş, ekranın ortasına çakmıştı.

Bırakın şırınganın kendisini, içinde “şırınga” geçen konular bile bile trend topik olmuş (bkz. Gülnaz Şırınga olayı) beyninde, çocukluğundan yerleşik bir aşı korkusu olan canım insanımın bu korkusunu yeniden hortlatmıştı.

Diğerlerini bilmem ama şimdi ülkemizde, nazikçe “aşı tereddütü” diye isimlendirilen olayın gerçek adı ‘aşı kaçkınlığı’dır ve bunlar ilkokullarda, iğnenin ucunu görünce pencerelerden atlayan vatandaşlardan oluşmaktadır onların bu hallerini tetikleyen de Fatih Altaylı’nın tam zamaninda tespit ettiği gibi, fasılasız, omuzundan cart cart iğnelenen insan görüntüleri servis eden bir kısım şuursuz Türk medyasıdır!

Bana kimse mavra okumaya kalkmasın!

 

6-1

Filenin sultanları

Potanın perileri

Filenin efeleri

Kalenin bedenleri

“yaar yaar, ben yandım!”

 

Türkiye vatandaşı olmak ile paralı otoyoldan geçmenin farkı
Türk Vatandaşlığı Kanununun 20. Madde’sine göre, Türk vatandaşı olmak isteyenlerden, ülkemiz sınırları içinde herhangi bir yerden 250 bin dolar tutarında mülk satın almasını ve üç yıl süreyle satmamasını şart koşuyoruz.

Ya da 500 bin dolar tutarında bir meblağı, üç yıl süreyle çekmemek üzere bir Türk bankasına yatırmasını istiyoruz.

Türk vatandaşlığından çıkmak için herhangi bir şart yok!

Yani Türk vatandaşlığına giriş parayla, çıkış bedava!

Paralı otoyollara ise giriş bedava, çıkış parayla!

Yol üzeri tesislerde yolunma ise sırtındaki tüylerin sıklığına bağlı! 

 

İzmir İstanbul Otoyolu aslında “Oksijen” için mi yapıldı?

Otoyol demişken, İzmir-İstanbul otoyolu üzerindeki Oksijen denilen konaklama noktalarından birinde tabelasını gördüğümüz meşhur bir iskender kebapçıya kırdık.

Aslında yollarda pek birşeyler yemiyoruz.
Otomobilde her daim nevalemiz var ama Aysel de ben de iskender kebabı seviyoruz..

Restoranın dışında yer alan, müşterilerle dolu masaların önünden geçtik.
Ellerimizi yıkamak üzere lavaboya yönlendik.

Bir de ne görelim!..

“Oh my god!” 

Bir buçuk iskender 105 TL!..
Yanına bir ayran, bir Kemalpaşa tatlısı, iki kişi üç yüz-üç yüz elli liraya bir öğle yemeği…

Tebeşirle fiyatı kara tahtaya yazmışlar!
“Yersen!” diyor yani!..

Yemedik tabi! 
Normal bir iskendercide tıka basa bir hesabın, dağ başında üç katını vermek, keseden ziyade bam telimize dokundu.

“Vermeyiz, verene de mani olmayız!” deyip elimizi yüzümüzü yıkayarak otomobile döndük.

Aranızda; bu “Oksijen” denilen, İzmir İstanbul arasındaki 33 alışveriş noktasının işletmecisinin elbette bu iktidar ile ilişkisi olmayan birileri olduğunu düşünen yoktur.

Aynen düşündüğünüz gibi!.. 

Oksijenler, Osmangazi Köprüsü ve otoyolunu yapan malum konsorsiyumun bir alt şirketi olan Otoyol İşletme ve Yatırım AŞ’ye ait.
Devlet bu otoyolda mağaza açma ve işletme yetkisini de küllüm bu şirkete vermiş.

Başkası yol kenarında armut bile satamaz!

İşletme Genel Müdürü Alp Gürdil 2018’de Dünya gazetesine verdiği röportajda diyor ki: 100 milyon dolar yatırımla yıllık 500 milyon dolar perakende hacmine ulaşacağız..
Ticarete bak!.. Yatırımı bir yılda geri veriyor.. Beş yıldızlı otellerde bile bu süre yedi-sekiz yıldır!

Aslında anlaşılıyor ki mağazalar köprü ve otoyol için değil, köprü ve otoyol mağazalar için yapılmış.

Zaten Genel Müdür de, ta o zaman gazeteci Volkan Akı’ya aynısını söylüyor:

“…446 km’nin üzerindeki tesisleri aslında biz ticari olarak bir pasaj gibi düşündük. Dünyanın en büyük pasajını ya da caddesini bir anlamda ticari alanlara dönüştürüyoruz. Tamamlandığında dünyanın en uzun tek merkezden yönetilen ‘Ticari Pasajı’ olacak…” diyor. 

Yani açık açık “tek sahibe ait, dünyanın en uzun üstü açık çarşısını yapıyoruz” diyor.
Daha ne desin?

Peki yolda iskender neden şehirdekinin üç katı?

Muhterem bunu da şöyle açıklamış oluyor:  “Yol psikolojisi birazcık daha farklı. Yola çıktığınızda harcadığınız parayı düşünmüyorsunuz…”

Yani?
Yani bir buçuk iskender bizim yola çıkınca şaballaşmamız yüzünden 105 TL.

E adamların ne suçu var, biz öyle düşünüyoruz!

Allah da bizim belamızı versin!

LOMBOZ 22 AĞUSTOS 2021 PAZAR

 

Aşı redcilerine ödül! Bedava PCR

Geminin gövdesinde delikler var. 

Gemi su alıyor! 

Hani şu: “hepimiz aynı gemideyiz”deki gemideyiz!..

Okyanusun da ortasındayız üstelik!

Herkes can havliyle bulduğu deliği kapatmaya çalışıyor.  

Devamını Oku

LOMBOZ 20 AĞUSTOS 2021 CUMA

 


Görüntü çok şey anlatır!

Can havliyle ülkelerinden kaçmaya çalışan Afgan gençlerin, önünden arkasından koştukları Amerikan askeri nakliye uçağının kanatlarının altına, tekerlek boşluklarına tutunarak havalandıkları ve ardından sapır sapır düştükleri görüntüleri birileri bize anlatsa bu kadar etkilenir miydik?

Etkilenmezdik!

Bir şehir efsanesi gibi yalar geçerdi zihnimizi ve kulaklarımızı…

Fotoğraflarını videolarını gördük. 

Beşyüz metre yükseklikten, uçağın gövdesinden kayıp düşen canlara gözlerimizle şahit olduk. Şaşkınlık ve dehşetle izledik…

Çünkü görüntü çok inandırıcıdır!

Devamını Oku

LOMBOZ 15 AĞUSTOS 2021 PAZAR

 

Ah şu IMF!

IMF bilindiği vechile, devletler arası bir kredi fonu. 

Neredeyse dünya devletlerinin tamamının; yani Dünya’daki 206 devletin189’unun üyesi olduğu kelimenin tam anlamıyla global bir banka!

Yani, üyesi olan, nakite fena sıkışmış devletlere, tefecilerden daha uygun fiyatlı kredi veren, ama bu kredinin nerelere harcanması gerektiği yazılı bir program ile adeta dikte eden, sonra da bu harcamaları kontrol eden, haşa huzurdan, parayı cebellezi etmek niyetinde olan hükümetlerin borç almayı da pek sevmedikleri bir özel finansör! 

1947’de faaliyete geçen ve bugün kasasında 1 trilyon dolardan fazla parası bulunan IMF’nin kurucu statüsündeki üyelerinden birinin de Türkiye olduğu ve başvuruyu İsmet İnönü’nün yaptığını duymuş muydunuz?

Devamını Oku

LOMBOZ 13 AĞUSTOS 2021 CUMA

 


Ahsen Hoca son uyarıyı yapıyor!

Uzay Yolu’nu bildiniz mi? 

Hani “Koruma kalkanlarını açın!” veya “Işınla bizi Scotty!” direktifleri ile hatırladığımız, Birleşik Gezegenler Federasyonu Yıldız Filosu kaptanlarından James Kirk ve efsane yıldız gemisi Atılgan!

Koruma kalkanı, enerji panelleri, yaşam üniteleri, botanik bahçeleri, sağlık kabinleri, her meslekten mürettebatı, disiplinli bir görev paylaşımı ile yıldızlar arasında ışık hızıyla seyreden bir uzay gemisi…

Peki biricik Dünyamız da aslında böyle bir uzay gemisi değil mi?..

Devamını Oku

LOMBOZ 8 AĞUSTOS 2021 PAZAR

 

Esas bakan kim?

AK Parti’nin 19 yıllık iktidarının, sekizinci Milli Eğitim Bakanı göreve başladı.

Bundan önceki yedi bakanın yedisi de “sistem değişecek!” cümlesi ile koltuğa oturmuştu. 

Her biri bir tarafa çekiştirdi ve on dokuz senede sistemin şaftını kaydırdılar.

Milli Eğitim de, öğrenciler de, öğretmenler de tanınmaz hale geldi.

Eğitim anlayışı geriledikçe geriledi.

Devamını Oku

LOMBOZ 6 AĞUSTOS 2021 CUMA

Oksijenden tasarruf olmaz!

Oluşumundan itibaren yaklaşık 1,5 milyar yıl boyunca Dünyada oksijen yoktu.

Dünya atmosferi, önce hızla çoğalan siyanobakteriler tarafından yakıcı bir oksijene boğuldu.

Sonra oksijen bundan 540 milyon yıl önce, bugün bize yaşam olanağı sağlayan %21’lik düzeylere indi.
Daha doğrusu, biz o düzeylere inmiş bir oksijen atmosferinde evrilme şansı bulabildik.

Devamını Oku